"Bir toplumda iki zümre sağlamsa o toplum felâha erer, iki zümre bozuksa o toplum iflâh olmaz. Bunlar âlimler ve âmirlerdir." (Hz. Muhammed s.a.a.)
Âlimlerin layıkıyla yetiştirmediği, liyakata göre değil iltimasla yetki verilen amirler yüzünden bir herc ü merc yaşıyoruz...
15 Temmuz kalleş kalkışmasında Türk Milleti, bir destan daha yazdı.
Türk Milleti; "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" teamülü ile bütün dünyaya kahramanlık dersi vererek, hazırlıksız sokulduğu sınavı, üstün başarı ile geçti.
Şimdi sıra demokrat veya ileri demokrat siyasilerin sınavında...
Sünnisi?Şiası, okumuşu?ümmisi, sağcısı?solcusu, ülkücüsü?devrimcisi, laiki?ümmetçisi top yekûn bütün millet, Devletine, Cumhuriyetine ve Vatanına sahip çıkarken; Cumhurbaşkanına da, Başbakanına da, Hükümet Erkânına da, Millet vekillerine de sahip çıktı. Dünyada emsali görülmemiş bir özveri ile "Halkın gücü, tankın gücünü yendi."
Bu olanlardan sonra artık Sayın Cumhurbaşkanı'nın; "Partili Cumhurbaşkanı" olma şansı kalmadı, kalmamalıdır.
Onlarca yıl, bir Genelkurmay Başkanına itiraf ettirilen; "Kötünün iyisine mecburuz!" şeklindeki sakat ve gladyatör kafalı esirlerce; çaresizliğin çare, sistemsizliğin sistem diye dayatılmasına muhatap olduk.
Geldiğimiz durum, ortada!
Türk Milleti asla bu duruma layık değil!
Tankın paletleri altına yatan, tanka yumrukla saldırıp teslim alan; apartmanın çatısına çıkarak elindeki çekiçle savaş uçağını düşürme pususu atan bu asil milletin cesaretini sorgulamak delilik değilse ahmaklığın, aptallığın dik âlâsıdır!
Aynı zamanda; Devlet?i Ebed?Müddet ideali ile ölüme kafa tutan Türk Milletine inanmamak; inançsızlıktır, kafasızlıktır.
Merhum Turgut Özakman'ın sıfatlandırdığı; "Çılgın Türkler"in öfke ihtişamını, bütün dünya ağzı açık kalarak, kıskanarak izledi!
Artık, bu muhteşem milletin Zirve Makamındaki Cumhurbaşkanının, milletin davranışına eşdeğer bir tavırla davranmak mecburiyeti var.
Ne kadar iyi ve kaliteli olursa olsun, boş silahın sahibini öldürteceğini biliyoruz!
Şu ân itibarı ile; âsi oğlu tarafından çenesine yumruk yemiş ve groki durumda olan Türk ordusunun itibarı ile daha fazla oynanmasına izin verilmemelidir!
Balyoz iftirası ile görevinden edilen Emekli Kurmay Albay Mustafa ÖNSEL'in; "Kendi karargâhında tutsak edilebilen bir komutan, askerlik onuru gereği komutanlık yapamaz. TSK Komuta Kademesi'nin tamamının Milletten özür dileyerek çekilmeleri, istifa etmeleri gerekir." Düşüncesine katılanlar, epeycedir!
Bilinir ki, bütün demokratik ülkelerde, şikayeti olan bir kişi, en yakın karakola müracaat eder. Karakol gerekli sorguyu yaptıktan sonra hazırlık dosyasıyla onu C. Savcısı'na o da, mahkemeye yani Hakime gönderir.
Adaleti temsilen Hakim de; "Türk Milleti adına" şerhiyle karar verir.
Ma'lesef günümüzde bu normal insicam bozuldu, yok!
Bir bağımsız devletin, bu hale ne kadar dayanması mümkündür?
Adaletin, itibar kaybettiği; savcının hakimden, hakimin savcıdan; polisin askerden, askerin polisten; vatandaşın hepsinden çekindiği, hiç birine güvenmediği ortamdan ?Allah korusun? anarşi doğmaz mı?
Güvenlik Güçlerine, Ordusuna, Adalete, Hakim?Savcısına güvenilmeyen toplumlarda ya Meksikalılar gibi; "Zalime gücün yetmiyorsa zulmüne razı ol." zavallılığına bürünülür ya da; "Ferman Padişahın, dağlar bizimdir." baş kaldırışıyla gücü yeten yetene olan Orman kanunları yürürlüğe girer!
O zaman Devlet, nerede kalır?
Bu düşüncelerle bir daha seslenmek istiyorum:
Sayın Cumhurbaşkanı!
Zirvedesiniz, teksiniz ve teklik sizin kaderinizdir.
Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmet'in;
"Hiç kimse kimsesiz değil, herkesin var bir kimsesi;
Hiç kimsesiz kaldım medet Kimsesizler Kimsesi!" şeklindeki 560 yıl önceki muhteşem serzenişini, hatırlatmama izniniz olur mu?
Türk Milleti; Devletin bekası, Vatan ve Milletin bölünmezliği uğruna cansa can, kansa kan esirgemeden üzerine düşeni yaptı. Fertler gibi milletlerin de yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğuna göre bağımsızlık karakterli bu asîl milletin söylenmelerine kulak vermelisiniz!
Abdulhak Hamid'in; "Türk Milleti söylemez, söylenir." tesbitini de önemine binaen hatırlatırım...
Özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'daki askeri kışlaların önüne özellikle çekilmiş olan belediye iş makinelerini, artık sür'atle çektirin...
Bu yazının yazıldığı gecenin sabahında erkene alınan YAŞ toplanmış olacak.
İnşallah yeni Komuta Kademesini de belirleyecek olan terfileri, mevcut Komuta Kademesine bırakmazsınız!
Allah korusun böyle bir davranış; Türk Milletinin kan?can pahasına koruduğu Devletinin, Cumhuriyetinin ayaklarına yeniden kurşun sıktırmak anlamını taşır!...
Sayın Cumhurbaşkanı!
Bütün ideolojiler, düşüncelerini iktidar ederek, sizin temsil ettiğiniz makam da dahil olmak üzere Devlet Yönetimine taliptir. O hayal için partileşirler. O hayal ile seçimlere girerler.
Siz, Muhteşem Türk Atatürk'ün kurduğu; "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" düsturlu bir Devletin zirvesindesiniz.
OHAL'in tanıdığı yetkilerle de sür'atli hareket kabiliyetine sahip oldunuz.
Artık Sizin bir daha kandırılma, bir daha hata yapma lüksünüz asla yoktur.
Lütfen sünnet olan istişareye başvurun!
Rüştünü ispatlamış ehil insanlarla meselâ Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca ile süratle temas kurunuz.
Kaderiniz olan Zirve Tekliğinize rağmen yükünüzün ânında hafiflediğini hisseder, görürsünüz eminim...
Atalarımız tam da bugünler için; "Bin bilsen de bir bilene danış." Dememişler mi?
Sükût aslında en kuvvetli çığlıktır! Saygılarımla...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Âlimlerin layıkıyla yetiştirmediği, liyakata göre değil iltimasla yetki verilen amirler yüzünden bir herc ü merc yaşıyoruz...
15 Temmuz kalleş kalkışmasında Türk Milleti, bir destan daha yazdı.
Türk Milleti; "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" teamülü ile bütün dünyaya kahramanlık dersi vererek, hazırlıksız sokulduğu sınavı, üstün başarı ile geçti.
Şimdi sıra demokrat veya ileri demokrat siyasilerin sınavında...
Sünnisi?Şiası, okumuşu?ümmisi, sağcısı?solcusu, ülkücüsü?devrimcisi, laiki?ümmetçisi top yekûn bütün millet, Devletine, Cumhuriyetine ve Vatanına sahip çıkarken; Cumhurbaşkanına da, Başbakanına da, Hükümet Erkânına da, Millet vekillerine de sahip çıktı. Dünyada emsali görülmemiş bir özveri ile "Halkın gücü, tankın gücünü yendi."
Bu olanlardan sonra artık Sayın Cumhurbaşkanı'nın; "Partili Cumhurbaşkanı" olma şansı kalmadı, kalmamalıdır.
Onlarca yıl, bir Genelkurmay Başkanına itiraf ettirilen; "Kötünün iyisine mecburuz!" şeklindeki sakat ve gladyatör kafalı esirlerce; çaresizliğin çare, sistemsizliğin sistem diye dayatılmasına muhatap olduk.
Geldiğimiz durum, ortada!
Türk Milleti asla bu duruma layık değil!
Tankın paletleri altına yatan, tanka yumrukla saldırıp teslim alan; apartmanın çatısına çıkarak elindeki çekiçle savaş uçağını düşürme pususu atan bu asil milletin cesaretini sorgulamak delilik değilse ahmaklığın, aptallığın dik âlâsıdır!
Aynı zamanda; Devlet?i Ebed?Müddet ideali ile ölüme kafa tutan Türk Milletine inanmamak; inançsızlıktır, kafasızlıktır.
Merhum Turgut Özakman'ın sıfatlandırdığı; "Çılgın Türkler"in öfke ihtişamını, bütün dünya ağzı açık kalarak, kıskanarak izledi!
Artık, bu muhteşem milletin Zirve Makamındaki Cumhurbaşkanının, milletin davranışına eşdeğer bir tavırla davranmak mecburiyeti var.
Ne kadar iyi ve kaliteli olursa olsun, boş silahın sahibini öldürteceğini biliyoruz!
Şu ân itibarı ile; âsi oğlu tarafından çenesine yumruk yemiş ve groki durumda olan Türk ordusunun itibarı ile daha fazla oynanmasına izin verilmemelidir!
Balyoz iftirası ile görevinden edilen Emekli Kurmay Albay Mustafa ÖNSEL'in; "Kendi karargâhında tutsak edilebilen bir komutan, askerlik onuru gereği komutanlık yapamaz. TSK Komuta Kademesi'nin tamamının Milletten özür dileyerek çekilmeleri, istifa etmeleri gerekir." Düşüncesine katılanlar, epeycedir!
Bilinir ki, bütün demokratik ülkelerde, şikayeti olan bir kişi, en yakın karakola müracaat eder. Karakol gerekli sorguyu yaptıktan sonra hazırlık dosyasıyla onu C. Savcısı'na o da, mahkemeye yani Hakime gönderir.
Adaleti temsilen Hakim de; "Türk Milleti adına" şerhiyle karar verir.
Ma'lesef günümüzde bu normal insicam bozuldu, yok!
Bir bağımsız devletin, bu hale ne kadar dayanması mümkündür?
Adaletin, itibar kaybettiği; savcının hakimden, hakimin savcıdan; polisin askerden, askerin polisten; vatandaşın hepsinden çekindiği, hiç birine güvenmediği ortamdan ?Allah korusun? anarşi doğmaz mı?
Güvenlik Güçlerine, Ordusuna, Adalete, Hakim?Savcısına güvenilmeyen toplumlarda ya Meksikalılar gibi; "Zalime gücün yetmiyorsa zulmüne razı ol." zavallılığına bürünülür ya da; "Ferman Padişahın, dağlar bizimdir." baş kaldırışıyla gücü yeten yetene olan Orman kanunları yürürlüğe girer!
O zaman Devlet, nerede kalır?
Bu düşüncelerle bir daha seslenmek istiyorum:
Sayın Cumhurbaşkanı!
Zirvedesiniz, teksiniz ve teklik sizin kaderinizdir.
Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmet'in;
"Hiç kimse kimsesiz değil, herkesin var bir kimsesi;
Hiç kimsesiz kaldım medet Kimsesizler Kimsesi!" şeklindeki 560 yıl önceki muhteşem serzenişini, hatırlatmama izniniz olur mu?
Türk Milleti; Devletin bekası, Vatan ve Milletin bölünmezliği uğruna cansa can, kansa kan esirgemeden üzerine düşeni yaptı. Fertler gibi milletlerin de yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğuna göre bağımsızlık karakterli bu asîl milletin söylenmelerine kulak vermelisiniz!
Abdulhak Hamid'in; "Türk Milleti söylemez, söylenir." tesbitini de önemine binaen hatırlatırım...
Özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'daki askeri kışlaların önüne özellikle çekilmiş olan belediye iş makinelerini, artık sür'atle çektirin...
Bu yazının yazıldığı gecenin sabahında erkene alınan YAŞ toplanmış olacak.
İnşallah yeni Komuta Kademesini de belirleyecek olan terfileri, mevcut Komuta Kademesine bırakmazsınız!
Allah korusun böyle bir davranış; Türk Milletinin kan?can pahasına koruduğu Devletinin, Cumhuriyetinin ayaklarına yeniden kurşun sıktırmak anlamını taşır!...
Sayın Cumhurbaşkanı!
Bütün ideolojiler, düşüncelerini iktidar ederek, sizin temsil ettiğiniz makam da dahil olmak üzere Devlet Yönetimine taliptir. O hayal için partileşirler. O hayal ile seçimlere girerler.
Siz, Muhteşem Türk Atatürk'ün kurduğu; "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" düsturlu bir Devletin zirvesindesiniz.
OHAL'in tanıdığı yetkilerle de sür'atli hareket kabiliyetine sahip oldunuz.
Artık Sizin bir daha kandırılma, bir daha hata yapma lüksünüz asla yoktur.
Lütfen sünnet olan istişareye başvurun!
Rüştünü ispatlamış ehil insanlarla meselâ Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca ile süratle temas kurunuz.
Kaderiniz olan Zirve Tekliğinize rağmen yükünüzün ânında hafiflediğini hisseder, görürsünüz eminim...
Atalarımız tam da bugünler için; "Bin bilsen de bir bilene danış." Dememişler mi?
Sükût aslında en kuvvetli çığlıktır! Saygılarımla...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017