"Din, şeriât, hamiyyet-i vataniye menfaati hakikisi; Kuran-ı Kerim'in ahkâmını ve onun ahkâm-ı icâbatından olan Kanun-i Esâsiyi muhafaza etmektir. İşte bizim hareketimiz gibi."
(Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri, s.60)
"Bu, Allah'ın bir kavme verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, her şeyi bilendir." (Enfal-53).
"Herkes için önünden ve arkasından takip eden melekler vardır, onu Allah'ın emriyle gözetirler. Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz." (Ra'd-11)
Herkesin, acilen bir yerden başlaması gerek.
Birilerinin, layık olamadıkları ulularımızdan, layık olamadıkları için Şühedamız'dan özürler dilemeleri ve helallik istemeleri lazım!
İkballerini, istikballerini, ömür adındaki hayat sermayelerini gözleri kapalı Türk-İslam Ülküsü'ne, İ'lay-ı Kelimetullah'a, Nizâm-ı Alem'e, Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye'ye, Turan'a hibe eden nesillerden özür dilemeleri lazım!
Beraber yola çıktıklarımızdan; bizden yıllar önce safın yanlışlığını fark ederek terk ederken edilen sitemleri hak etmeyenlerden, tek tek özür dilemeleri lazım!
Bizim de; "Tarihin ve talihin bu kadar insafsız bir dilimini yaşamayı hak edecek ne yaptık?" diye kendimizi sorgulamamız lazım!
Terk etmenin, terk edenin bu kadar ma'zûr olduğu, bu kadar insafsız bir tarih dilimi bilen var mı?
Siyaset ve siyasinin bu kadar itimat edilmez olduğu, Sezarın Güçlü Roması(!)'ndan, Stalin'in Rusyası'ndan, Hitler'in Almanya'sından, Mussolini'nin İtalyası'ndan, RTE'nin Yeni Türkiyesi'nden başka bir dönem ve sistem hatırlayan var mı?
Kimin kime; kimin kime niye; kimin kime ne kadar, kızdığının belli olmadığı; en kızgınların, en kırgınların birbirinden ayrılmadığı ama asla bir kararda durmadığı, başka bir zalim tarih dilimi bilen var mı?
Kim, kime, niye boyun eğsin?
Hangi mandacıya, hangi çıkar hesaplarının ucuz satın alınanlarına, hangi "İleri Demokrat Türkiye"ciye, hangi "Federatif Türkiye"ciye, federatif yani bölünmüş Türkiye reçetelerini büyük bir ağız salyasıyla sunmaya çalışan hangi Karenn Fogg Çocuğu Dolma Kalem'e inanılsın?
"Farklılıkların farkında olarak" yönetime talip olup, milleti çiçek bahçesi diye bitkileştiren, nebatlaştıran, ot kafalı "Çiçek Bahçesi Bahçevanı"na mı râm olunsun?
50 yıldır öğrendiklerimize, yaşadıklarımıza, anlatarak öğrettiklerimize muhalif sözler söyleyen "Çiçek Bahçesi"cilere muhalefet ettiğimiz için, "Bütüne zarar vermekle" suçlandık, suçlanıyoruz!
Suçluların suçlamasına, sessiz mi kalalım?
Ortada bütün mü var yahu?
Alparslan Türkeş'ten sonra yaklaşık 20 yıldır, "iyi-güzel-milliyetçi" diye tarif ettiğimiz insanlar; "Çiçek Bahçesi Fidesi" olma yarışına girince, millete karşı tarif sıkıntısına düştük! Yıllarca methettiğimiz, iyi tarif ettiğimiz birilerine, şimdi nasıl kötü diyeceğiz?
Sıkıntımız var!
İfade ve anlatım sıkıntılarımız var ve bu sıkıntıları da kendileri icat ettiler!
Artık ne yapacaklarını da bilmiyorlar!
Zaten hiç bilmiyorlarmış da bilmediklerini, biz bilmiyormuşuz! Allah sorsun!
Oysa biz; tarihten aldığımız derslerle geleceği imar etmek üzere yetiştiğimizi zannederdik!
Farklı maskelerle aynı cümleleri, farklı kelimelerle söyleyen; uzaktan kumandalı siyasi rüzgar güllerinin, gınnapı Haçlı elindeki siyasî topaçların, tamahkâr hırslarına muhatabız!
Siyasilerin kişisel gelecekleri için söyledikleri yalanları, sermayeleri adına tasdik eden tefeci zihniyetli sermayedarların baskılarına muhatabız!
Bunlar, Türk milletinin düşmanları biliyoruz ve bu düşmanlar asla dışarıdan değil!
Tabiatın tek iskeletsiz yaratığının talihiyle, meyvelerimizin özüne yerleşmiş kurtçukların tahribatıyla yüz yüzeyiz!
Bu kadar tahribata, içten bu kadar çürütülmeğe ne kadar dayanırız bilemiyorum!
Hâlâ; -başımıza açılan bu kadar gaileye rağmen- çareyi yabancı "..izm" lerde arayan, Haçlı Birliğine sekreterya anlamında olan BOP Eşbaşkanlığı ile övünen, "Ne mutlu Türk'üm diyene" formülüyle kaynaştırılan milleti, 36 etnik parçaya ayırmaya çalışan ve "Dünya Lideri" diye iftira edilen, nazlanmaya gittiği ABD'de Obama Barak Hüseyin'den randevu alamayan, İleri Demorat Yeni Türkiye'cilere mecburuz!
Çarenin demokraside olduğunu zannederek demokrasi havuzuna çivileme atlamaktayız! Ama Uzun Adam'ın; "Gereken durakta inilecek araç" diye tarif ettiği, demokrasi havuzunda su olmadığı için betona çakılıyor, beyin kanaması geçiriyoruz!
Duâ ile yalvarır ümid ederim ki, yüzme bilmeyen ve sarhoş milletin, betonarme demokrasi havuzunda yere çakılmasına, Rabbim bir daha izin vermez!
Milleti, "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt"e çağıran, Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "Nuh'un gemisi gibidir" diye tarif ettikleri Ehl-i Beyt Gemisi'ne davet eden, "Dinde birlik sağlanmadan millî birlik sağlanamaz" gerçeğini -geceli gündüzlü- anlatarak milleti ayıktırmaya çalışan ve "Türkoğlu Türk'üm" diye kükreyen adıyla müsemma Haydar-ı Kerrâr'ın, Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın duyulmasını, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet/Millî Devlet projelerinin görülmesini nasip eder Allah'ım...
"Ve tevekkel a'lâllahî ve kefâ billâhi vekîlâ - Ve Allah'a tevekkül et. Ve vekîl olarak Allah yeter." (Ahzâb-3)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selam, sevgi, dua...
(Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri, s.60)
"Bu, Allah'ın bir kavme verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, her şeyi bilendir." (Enfal-53).
"Herkes için önünden ve arkasından takip eden melekler vardır, onu Allah'ın emriyle gözetirler. Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz." (Ra'd-11)
Herkesin, acilen bir yerden başlaması gerek.
Birilerinin, layık olamadıkları ulularımızdan, layık olamadıkları için Şühedamız'dan özürler dilemeleri ve helallik istemeleri lazım!
İkballerini, istikballerini, ömür adındaki hayat sermayelerini gözleri kapalı Türk-İslam Ülküsü'ne, İ'lay-ı Kelimetullah'a, Nizâm-ı Alem'e, Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye'ye, Turan'a hibe eden nesillerden özür dilemeleri lazım!
Beraber yola çıktıklarımızdan; bizden yıllar önce safın yanlışlığını fark ederek terk ederken edilen sitemleri hak etmeyenlerden, tek tek özür dilemeleri lazım!
Bizim de; "Tarihin ve talihin bu kadar insafsız bir dilimini yaşamayı hak edecek ne yaptık?" diye kendimizi sorgulamamız lazım!
Terk etmenin, terk edenin bu kadar ma'zûr olduğu, bu kadar insafsız bir tarih dilimi bilen var mı?
Siyaset ve siyasinin bu kadar itimat edilmez olduğu, Sezarın Güçlü Roması(!)'ndan, Stalin'in Rusyası'ndan, Hitler'in Almanya'sından, Mussolini'nin İtalyası'ndan, RTE'nin Yeni Türkiyesi'nden başka bir dönem ve sistem hatırlayan var mı?
Kimin kime; kimin kime niye; kimin kime ne kadar, kızdığının belli olmadığı; en kızgınların, en kırgınların birbirinden ayrılmadığı ama asla bir kararda durmadığı, başka bir zalim tarih dilimi bilen var mı?
Kim, kime, niye boyun eğsin?
Hangi mandacıya, hangi çıkar hesaplarının ucuz satın alınanlarına, hangi "İleri Demokrat Türkiye"ciye, hangi "Federatif Türkiye"ciye, federatif yani bölünmüş Türkiye reçetelerini büyük bir ağız salyasıyla sunmaya çalışan hangi Karenn Fogg Çocuğu Dolma Kalem'e inanılsın?
"Farklılıkların farkında olarak" yönetime talip olup, milleti çiçek bahçesi diye bitkileştiren, nebatlaştıran, ot kafalı "Çiçek Bahçesi Bahçevanı"na mı râm olunsun?
50 yıldır öğrendiklerimize, yaşadıklarımıza, anlatarak öğrettiklerimize muhalif sözler söyleyen "Çiçek Bahçesi"cilere muhalefet ettiğimiz için, "Bütüne zarar vermekle" suçlandık, suçlanıyoruz!
Suçluların suçlamasına, sessiz mi kalalım?
Ortada bütün mü var yahu?
Alparslan Türkeş'ten sonra yaklaşık 20 yıldır, "iyi-güzel-milliyetçi" diye tarif ettiğimiz insanlar; "Çiçek Bahçesi Fidesi" olma yarışına girince, millete karşı tarif sıkıntısına düştük! Yıllarca methettiğimiz, iyi tarif ettiğimiz birilerine, şimdi nasıl kötü diyeceğiz?
Sıkıntımız var!
İfade ve anlatım sıkıntılarımız var ve bu sıkıntıları da kendileri icat ettiler!
Artık ne yapacaklarını da bilmiyorlar!
Zaten hiç bilmiyorlarmış da bilmediklerini, biz bilmiyormuşuz! Allah sorsun!
Oysa biz; tarihten aldığımız derslerle geleceği imar etmek üzere yetiştiğimizi zannederdik!
Farklı maskelerle aynı cümleleri, farklı kelimelerle söyleyen; uzaktan kumandalı siyasi rüzgar güllerinin, gınnapı Haçlı elindeki siyasî topaçların, tamahkâr hırslarına muhatabız!
Siyasilerin kişisel gelecekleri için söyledikleri yalanları, sermayeleri adına tasdik eden tefeci zihniyetli sermayedarların baskılarına muhatabız!
Bunlar, Türk milletinin düşmanları biliyoruz ve bu düşmanlar asla dışarıdan değil!
Tabiatın tek iskeletsiz yaratığının talihiyle, meyvelerimizin özüne yerleşmiş kurtçukların tahribatıyla yüz yüzeyiz!
Bu kadar tahribata, içten bu kadar çürütülmeğe ne kadar dayanırız bilemiyorum!
Hâlâ; -başımıza açılan bu kadar gaileye rağmen- çareyi yabancı "..izm" lerde arayan, Haçlı Birliğine sekreterya anlamında olan BOP Eşbaşkanlığı ile övünen, "Ne mutlu Türk'üm diyene" formülüyle kaynaştırılan milleti, 36 etnik parçaya ayırmaya çalışan ve "Dünya Lideri" diye iftira edilen, nazlanmaya gittiği ABD'de Obama Barak Hüseyin'den randevu alamayan, İleri Demorat Yeni Türkiye'cilere mecburuz!
Çarenin demokraside olduğunu zannederek demokrasi havuzuna çivileme atlamaktayız! Ama Uzun Adam'ın; "Gereken durakta inilecek araç" diye tarif ettiği, demokrasi havuzunda su olmadığı için betona çakılıyor, beyin kanaması geçiriyoruz!
Duâ ile yalvarır ümid ederim ki, yüzme bilmeyen ve sarhoş milletin, betonarme demokrasi havuzunda yere çakılmasına, Rabbim bir daha izin vermez!
Milleti, "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt"e çağıran, Hz. Peygamber (s.a.a.)'in; "Nuh'un gemisi gibidir" diye tarif ettikleri Ehl-i Beyt Gemisi'ne davet eden, "Dinde birlik sağlanmadan millî birlik sağlanamaz" gerçeğini -geceli gündüzlü- anlatarak milleti ayıktırmaya çalışan ve "Türkoğlu Türk'üm" diye kükreyen adıyla müsemma Haydar-ı Kerrâr'ın, Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın duyulmasını, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet/Millî Devlet projelerinin görülmesini nasip eder Allah'ım...
"Ve tevekkel a'lâllahî ve kefâ billâhi vekîlâ - Ve Allah'a tevekkül et. Ve vekîl olarak Allah yeter." (Ahzâb-3)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017