Milli Ekonomi Modeli'ni basit, anlaşılır ve akılda kalacak bir cümle ile anlat deseler bizce bu talebi karşılayacak cümlelerden biri bu olabilir; susuzlara su açlara ekmek.
Susuzluktan dudakları çatlamış ve yüreği yangın yerine dönmüş olan bir insana siz, suyun oluşma sürecini, buharlaşıp göklere yükselmesini ardından bulutlara yüklenip su olarak geri dönmesini, Yüce Yaratıcının koyduğu değişmez kanunlar gereği dağların altında ve vadilerin bağrında depolanmasını hem de süslü cümlelerle anlatabilirsiniz ama o insanın susuzluğunu gideremezsiniz.
Sizin su hakkında verdiğiniz mini semineriniz biter ama o insanın suya olan hasreti bitmez, yürek yangını dinmez, sizden istenen bir, mümkünse birkaç bardak sudur.
Aynı şekilde açlıktan kıvranan bir insana ya da bir topluma, tarlaya tohumun atılmasından başlayarak ekmeğin oluşma sürecini, sofraya gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini uzun uzun anlatmanız asla bir çözüm olmayacak, ekmek bekleyen o insanların açlığını gideremeyecektir.
İşte, Prof. Dr. Haydar Baş'ın nice on yıllarının ve sayısız uykusuz gecelerinin mahsulü olan Milli Ekonomi Modeli kısa yoldan, kestirme metotlarla susuzlara su ve açlara ekmek yetiştirme yol ve yönteminin adıdır.
Bu modeli alıp, anlayıp hayata geçiren milletler kısa zamanda muhtaç oldukları suya da ekmeğe de kavuşmuşlar ve kavuşmaya da devam etmektedirler.
Uzun yıllar boyu harcanan emeklerin ve çekilen sancıların bir mahsulü olan bu çalışmaya Kerim Kitabımızda sürekli dikkat çekilen "amel-i salih" penceresinden bakılmalı ve öyle değerlendirilmelidir.
Amel-salih, güzel iş, güzel davranış, bir iyilik hareketi ve insanların yüreğine dokunan, hayatını kolaylaştıran bir eylem ise, bu eser en güzel amel-i salih örneğidir diyebiliriz.
Hayatın devamı için olmazsa olmaz olan asli ihtiyaçların karşılanmasında, Allah'ın "saymaya kalksanız sayamazsınız" buyurduğu sınırsız kaynakların en verimli bir biçimde değerlendirilmesinde yol-yordam gösteren, yöntem öğreten bu eser, konunun dünya çapındaki uzmanları tarafından da takdir edildiğine göre, insanımızın, özellikle de ilim adamlarımızın başucu kitabı olmasına bir engel kalmamıştır.
İktisat okutan ve okuyan, ekonomi alanında çalışan bilim adamlarının, dünyada yankılanan bu esere karşı umursamaz tavırları artık bir son bulmalı ve çok önemli sonuçları milletimizle de buluşturulmalıdır.
Her devirde olduğu gibi günümüzde daha fazla olarak paraya hükmedenlerin dünyaya hükmettikleri düşünülürse, parayı elinde tutan küresel tefecilerin insanlığı inim inim inlettiği hatırlanırsa Milli Ekonomi Modelinin ne büyük bir çığır açtığı, alın teri ve emeği sömürülen mazlumların yüreklerine nasıl da su serptiği daha iyi anlaşılacaktır.
Meseleye ister salih amel, ister sadaka-i cariye ve isterse insanlığın istifade edeceği bir eser açısından bakalım, her biri için de eşsiz bir örnek olduğu ortaya çıkar.
Susuzlara su ve açlara ekmek temin etmenin yol ve yordamını öğreten bu eserin elbette yeterince okunup anlaşıldığı söylenemez.
Küresel tefecilerin kaynaklarımıza konmalarını istemiyorsak, soframızdan daha fazla lokmanın, daha fazla zeytinin ve peynirin çalınmasına "yeter artık" diyorsak bu modele kafa yormak borcundayız.
Susuzluktan dudakları çatlamış ve yüreği yangın yerine dönmüş olan bir insana siz, suyun oluşma sürecini, buharlaşıp göklere yükselmesini ardından bulutlara yüklenip su olarak geri dönmesini, Yüce Yaratıcının koyduğu değişmez kanunlar gereği dağların altında ve vadilerin bağrında depolanmasını hem de süslü cümlelerle anlatabilirsiniz ama o insanın susuzluğunu gideremezsiniz.
Sizin su hakkında verdiğiniz mini semineriniz biter ama o insanın suya olan hasreti bitmez, yürek yangını dinmez, sizden istenen bir, mümkünse birkaç bardak sudur.
Aynı şekilde açlıktan kıvranan bir insana ya da bir topluma, tarlaya tohumun atılmasından başlayarak ekmeğin oluşma sürecini, sofraya gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini uzun uzun anlatmanız asla bir çözüm olmayacak, ekmek bekleyen o insanların açlığını gideremeyecektir.
İşte, Prof. Dr. Haydar Baş'ın nice on yıllarının ve sayısız uykusuz gecelerinin mahsulü olan Milli Ekonomi Modeli kısa yoldan, kestirme metotlarla susuzlara su ve açlara ekmek yetiştirme yol ve yönteminin adıdır.
Bu modeli alıp, anlayıp hayata geçiren milletler kısa zamanda muhtaç oldukları suya da ekmeğe de kavuşmuşlar ve kavuşmaya da devam etmektedirler.
Uzun yıllar boyu harcanan emeklerin ve çekilen sancıların bir mahsulü olan bu çalışmaya Kerim Kitabımızda sürekli dikkat çekilen "amel-i salih" penceresinden bakılmalı ve öyle değerlendirilmelidir.
Amel-salih, güzel iş, güzel davranış, bir iyilik hareketi ve insanların yüreğine dokunan, hayatını kolaylaştıran bir eylem ise, bu eser en güzel amel-i salih örneğidir diyebiliriz.
Hayatın devamı için olmazsa olmaz olan asli ihtiyaçların karşılanmasında, Allah'ın "saymaya kalksanız sayamazsınız" buyurduğu sınırsız kaynakların en verimli bir biçimde değerlendirilmesinde yol-yordam gösteren, yöntem öğreten bu eser, konunun dünya çapındaki uzmanları tarafından da takdir edildiğine göre, insanımızın, özellikle de ilim adamlarımızın başucu kitabı olmasına bir engel kalmamıştır.
İktisat okutan ve okuyan, ekonomi alanında çalışan bilim adamlarının, dünyada yankılanan bu esere karşı umursamaz tavırları artık bir son bulmalı ve çok önemli sonuçları milletimizle de buluşturulmalıdır.
Her devirde olduğu gibi günümüzde daha fazla olarak paraya hükmedenlerin dünyaya hükmettikleri düşünülürse, parayı elinde tutan küresel tefecilerin insanlığı inim inim inlettiği hatırlanırsa Milli Ekonomi Modelinin ne büyük bir çığır açtığı, alın teri ve emeği sömürülen mazlumların yüreklerine nasıl da su serptiği daha iyi anlaşılacaktır.
Meseleye ister salih amel, ister sadaka-i cariye ve isterse insanlığın istifade edeceği bir eser açısından bakalım, her biri için de eşsiz bir örnek olduğu ortaya çıkar.
Susuzlara su ve açlara ekmek temin etmenin yol ve yordamını öğreten bu eserin elbette yeterince okunup anlaşıldığı söylenemez.
Küresel tefecilerin kaynaklarımıza konmalarını istemiyorsak, soframızdan daha fazla lokmanın, daha fazla zeytinin ve peynirin çalınmasına "yeter artık" diyorsak bu modele kafa yormak borcundayız.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024