Türkiye Cumhuriyeti Devleti önümüzdeki süreçte dünden daha tehlikeli günlere gebe…
Bir yanda çözüm adı altında etnik ve bölgesel ayrım konuşuluyor, diğer yandan AB serüvenine devam ediliyor.
Barışa giden yolu, İmralı’dan idare edenler, temsil ettiklerini iddia ettikleri etnik kimliğe haklarını vermeye başladıklarını ilan ediyor.
Oysa bahsi geçen çözüm ve barış, Türkiye’nin barındırdığı etnik kimliklere hak adı altında Anadolu coğrafyasını parçalamaktan başka bir şey değil.
Bilmiyorlar ki, dışarıdan alınan destekle ilerleyen bu süreç, aslında onlara haklarını vermek gibi gözükse de, olan bu kardeşlerimize olacaktır.
Bugün devlet kurma veya toprak alma vaadi ile kendilerine destek verenler, yarın gizli planın hayata geçmesi ile kaşıkla verdiklerini kepçe ile alacaklar.
Batının, menfaatleri çatıştığı hiçbir devlet ya da milleti bir ve beraber tuttuğunun örneği yoktur ve olmayacaktır.
Barış ve demokrasi sürecinden zararlı çıkan topyekûn Türk milleti olacaktır.
Atatürk Türkiye’sinde, Müslüman Türk hamuru ile yoğrulup kemikleşmiş bütünün içinde yer alan Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar vs. herkes yara alacaktır.
Bu içinde bulunduğumuz tehlikelerden biridir.
Etnik kimliklere hak verme konusu yarım asırlık AB hayalimiz içinde de talepler olarak devamlı yer almıştı.
İlerleme raporlarında “36 etnik kimlikten” bahsederek bunlara hak verme önerilmişti.
Kendi içinde büyük AB devleti olmak maksadı ile birleşen ve bugün içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen birliği muhafazaya uğraşan AB, her fırsatta Türkiye’nin hak adı altında bölünmesini tavsiye etmekte.
Bu da genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ikinci tehlikedir.
Zira bölünmeye giden sürecin önünü açan AB’nin bu yüzü dikkate alınmamakta; AB ulaşılması gereken yegâne hedef olarak gösterilmektedir.
Yurt içi seyahatlerinde uçaklarda dağıtılan,”Anahtar ülke Türkiye” broşürleri, Türkiye’nin AB için vazgeçilmezliğini izah ediyor.
Oysa yarım asırdır kapısında bekletilen Türkiye, birlik üyesi olmadan girdiği gümrük birliği ile yüz binlerce dolar zarar etmiştir.
Bizi içlerine alma gayeleri olmadığını devlet başkanları nezdinde defalarca gündem ettikleri halde, AB’nin Türkiye’yi istediği veya üye yapacağı bakanlık nezdinde ifade edilebilmektedir.
AB için Türkiye sadece pazardır.
Yoksa Hıristiyan kulübü olan AB, Müslüman Türkiye’yi arasında görmek istemiyor.
İzlenen Batıcı ve yanlış siyaset, ülkemizi Atatürk Türkiye’sinden çok gerilere götürmüştür.
Cenab-ı Hak, Cumhuriyetin, Üniter Devletin, Türklüğün tartışıldığı bu süreçten, hayırla çıkmamızı nasip etsin…