Terör konusunda çok şeyler söylendi. Başbakan Erdoğan, söylenecek sözün kalmadığını ifade etmek için, “kimin söyleyecek sözü varsa, buyursun söylesin” diyor. Gerçekten terör konusunda her şey söylendi mi, söyleniyor mu? Bir şey hakkında çok söz, bazen gerçeği gizlemek için söylenir. Meselâ, bir kişiye “nerelisiniz?” diye sorsanız, eğer o kişi nereli olduğunu söylemek istemezse, size tersinden cevap verir. Nereli olduğunu söylemez, nereli olmadığını saymaya başlar. Şu ilden, şu ilçeden, şu köyden değilim diyerek sayar durur ve nereli olduğunu bir türlü söylemez. Böylece görünüşte soruya cevap verilmiş, çok konuşulmuş, fakat gerçek söylenmemiş olur. Terör konusunda da bu şekilde yapılıyor. Çok şey söyleniyor, ama gerçek ortaya konulmuyor.
“Peki, gerçek nedir?” derseniz, derim ki ;”Terör, ABD ve İsrail’in, başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerine açtığı kutsal bir savaş türüdür. Bir başka deyişle terör, Yahudi ve Hıristiyanların başlattığı yeni bir Haçlı Seferi’dir. Birinci gerçek budur. İşte bu söylenmiyor. İkinci söylenmeyen gerçek şudur: Terör örgütlerini kuran, destekleyen ve yaşatan ABD ve İsrail’dir. ABD ve İsrail ile mücadeleyi göze almadan, terör örgütleriyle mücadele, kuklacılarla değil, kuklalarla mücadele demektir. Böyle yapıldığı için de terörün sonu gelmemektedir. Daha acısı ve çelişkili olanı ise, terörü besleyenlerle stratejik ittifak kurmak ve onlardan medet ummaktır. Açık bir ifade ile söyleyelim. ABD ve İsrail, terörle kurulmuş ve terörü devlet politikası olarak benimsemiş devletlerdir. Onlarla, işbirliği yaparak terör önlenmez, aksine artar.
Dış politikamızda bu gerçekler göz ardı ediliyor, göz göre göre ölümü koşuluyor. Bunu biz değil, yabancı uzmanlar bile söylüyor. Onlardan biri Rusya’nın ünlü jeopolitik uzmanlarından Aleksandr Dugin’dir. Dugin, “Türkiye’nin izlediği dış politikayla kendi kuyusunu kazdığını” söylüyor ve bu görüşünü şöyle açıklıyor: “Zira ABD’nin yeni Ortadoğu haritasında Türkiye’ye bir pay bırakılmamış, Tam tersi Türkiye’nin topraklarında büyük Kürdistan’a, Ermenistan’a yer verilmiş. Türk dış politikasının yanlış bir müttefik seçmesi Türkiye’nin bir ülke olarak dünya haritasından silinmesine yol açacak.” Dugin, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Maalesef Türkiye, Batı çıkarlarını tercih etmekle tarihindeki en büyük hatayı yapıyor.” Amerikalı yazar, tarihçi ve akademisyen Dr.Webster Griffin de, Dugin gibi düşünüyor. Griffin, “Türkiye’nin Suriye politikası modern Türkiye’yi yok edecek” diyor ve Türkiye’nin, ABD ve İngiltere ile ittifakı için “ölümcül bir kucaklaşma” ifadesini kullanıyor. Düşman olduğu açık olarak bilenen devletleri müttefik seçmek, nasıl bir dış politikadır? Anlamak mümkün değil. NATO için evlâtlarımızı yad ellerde kurban verdik. Sormadık, sembolü dört köşeli haç olan bir örgütte Müslüman Türkiye’nin işi ne? Yine sormadık, merkez binası haç şeklinde yapılmış AB’ye üye olmak için niye taviz üstünü taviz veriyoruz? Bütün bunlar gafletten mi oluyor? Gafletten ise, artık bu gaflet bitmeli.
“Terör, ABD ve İsrail’in kutsal savaşıdır” dedik. Evet, aynen öyledir. Terörle amaçlanan, Arz-ı Mev’ud’a hakim olmaktır. Arz-ı Mev’ud kutsal bir amaç, terör de kutsal amaç için kullanılan bir vasıta olduğundan, o da kutsal kabul ediliyor. Bazıları diyor ki: “ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesinin birinci sebebi İsrail’in güvenliğini sağlamaktır.” Doğru, ama bunun dini gerekçesini de görmek gerekir. Hıristiyanlara göre, İsrail’in güvenliğini korumak dini bir görevdir. Bakınız, Jerry Falwel ne diyor: “Teolojik açıdan her Hıristiyan İsrail’i desteklemek zorundadır. Şayet İsrail’i koruyamazsak, Tanrı nezdinde itibarımızı kaybederiz.” (Bkz. Grace Hallsell, Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak, s. 114) Dahası, ABD’li Fundamentalistlere göre, “kendileri veya başkası Fransa’yı, İngiltere’yi, Almanya’yı, İtalya’yı, Amerika’yı, dünyada herhangi başka bir ülkeyi, pekâlâ eleştirebilir. Bu tamamen siyasi bir konudur. Ama İsrail’i eleştirmek Tanrı’yı eleştirmek demektir.” (A.g.e., s.96). Hâsılı, Ortadoğu’daki terörü, dini gerekçeleri görmezden gelerek değerlendirmek, gerçeği gizlemek ve İsrail’e hizmet etmek olur. Maalesef, Türkiye’de birçokları bunu yapıyor.
“Peki, gerçek nedir?” derseniz, derim ki ;”Terör, ABD ve İsrail’in, başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerine açtığı kutsal bir savaş türüdür. Bir başka deyişle terör, Yahudi ve Hıristiyanların başlattığı yeni bir Haçlı Seferi’dir. Birinci gerçek budur. İşte bu söylenmiyor. İkinci söylenmeyen gerçek şudur: Terör örgütlerini kuran, destekleyen ve yaşatan ABD ve İsrail’dir. ABD ve İsrail ile mücadeleyi göze almadan, terör örgütleriyle mücadele, kuklacılarla değil, kuklalarla mücadele demektir. Böyle yapıldığı için de terörün sonu gelmemektedir. Daha acısı ve çelişkili olanı ise, terörü besleyenlerle stratejik ittifak kurmak ve onlardan medet ummaktır. Açık bir ifade ile söyleyelim. ABD ve İsrail, terörle kurulmuş ve terörü devlet politikası olarak benimsemiş devletlerdir. Onlarla, işbirliği yaparak terör önlenmez, aksine artar.
Dış politikamızda bu gerçekler göz ardı ediliyor, göz göre göre ölümü koşuluyor. Bunu biz değil, yabancı uzmanlar bile söylüyor. Onlardan biri Rusya’nın ünlü jeopolitik uzmanlarından Aleksandr Dugin’dir. Dugin, “Türkiye’nin izlediği dış politikayla kendi kuyusunu kazdığını” söylüyor ve bu görüşünü şöyle açıklıyor: “Zira ABD’nin yeni Ortadoğu haritasında Türkiye’ye bir pay bırakılmamış, Tam tersi Türkiye’nin topraklarında büyük Kürdistan’a, Ermenistan’a yer verilmiş. Türk dış politikasının yanlış bir müttefik seçmesi Türkiye’nin bir ülke olarak dünya haritasından silinmesine yol açacak.” Dugin, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Maalesef Türkiye, Batı çıkarlarını tercih etmekle tarihindeki en büyük hatayı yapıyor.” Amerikalı yazar, tarihçi ve akademisyen Dr.Webster Griffin de, Dugin gibi düşünüyor. Griffin, “Türkiye’nin Suriye politikası modern Türkiye’yi yok edecek” diyor ve Türkiye’nin, ABD ve İngiltere ile ittifakı için “ölümcül bir kucaklaşma” ifadesini kullanıyor. Düşman olduğu açık olarak bilenen devletleri müttefik seçmek, nasıl bir dış politikadır? Anlamak mümkün değil. NATO için evlâtlarımızı yad ellerde kurban verdik. Sormadık, sembolü dört köşeli haç olan bir örgütte Müslüman Türkiye’nin işi ne? Yine sormadık, merkez binası haç şeklinde yapılmış AB’ye üye olmak için niye taviz üstünü taviz veriyoruz? Bütün bunlar gafletten mi oluyor? Gafletten ise, artık bu gaflet bitmeli.
“Terör, ABD ve İsrail’in kutsal savaşıdır” dedik. Evet, aynen öyledir. Terörle amaçlanan, Arz-ı Mev’ud’a hakim olmaktır. Arz-ı Mev’ud kutsal bir amaç, terör de kutsal amaç için kullanılan bir vasıta olduğundan, o da kutsal kabul ediliyor. Bazıları diyor ki: “ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesinin birinci sebebi İsrail’in güvenliğini sağlamaktır.” Doğru, ama bunun dini gerekçesini de görmek gerekir. Hıristiyanlara göre, İsrail’in güvenliğini korumak dini bir görevdir. Bakınız, Jerry Falwel ne diyor: “Teolojik açıdan her Hıristiyan İsrail’i desteklemek zorundadır. Şayet İsrail’i koruyamazsak, Tanrı nezdinde itibarımızı kaybederiz.” (Bkz. Grace Hallsell, Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak, s. 114) Dahası, ABD’li Fundamentalistlere göre, “kendileri veya başkası Fransa’yı, İngiltere’yi, Almanya’yı, İtalya’yı, Amerika’yı, dünyada herhangi başka bir ülkeyi, pekâlâ eleştirebilir. Bu tamamen siyasi bir konudur. Ama İsrail’i eleştirmek Tanrı’yı eleştirmek demektir.” (A.g.e., s.96). Hâsılı, Ortadoğu’daki terörü, dini gerekçeleri görmezden gelerek değerlendirmek, gerçeği gizlemek ve İsrail’e hizmet etmek olur. Maalesef, Türkiye’de birçokları bunu yapıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018