AKP iktidarı ilk iki yılı beklenti ve ümit pompalayarak, medya desteği sayesinde hayal tacirliği yaparak idare etti. İşgale destek karşılığı önce ABD'den 100 milyar dolar kredi alacağı vaadi ile milletimizi işgale suç ortağı yaptı.
ABD'nin kırmızı çizgilerimizi delik deşik etmesi ve Türk askerini çuvala sokması ile bu beklenti suya düştü.
İkinci yılı da AB'den müzakere tarihi alıp yabancı sermaye yatırımları ile işsizliğe çözüm bulacağı masalı ile geçiştirdi.
Artık beklentiler bitti hem milletin sabrı tükenmeye, ümitleri sönmeye, hem de dış kaynaklı vaadler yerini tehdit ve tehlikelere bıraktı.
İçerde ise işsizlik, yoksulluk, durgunluk her geçen gün el yakıyor.
İki yıl boyunca rantçı batık medya ile al gülüm ver gülüm gündemleri oluşturarak erken zafer sarhoşluğuna tutulan AKP iktidarını artık zor günler bekliyor.
İçerden, içten her sese kulak tıkayıp dışardan emir ve buyruk alan iktidar, ABD ve AB'ye hizmetinin karşılığını dahi alamayınca, Erdoğan'ın deyişi ile "ne camiye, ne de kiliseye yarandı."
Beklenen yabancı yatırımlar gelmedi. Ya rant için, ya da toprağımızı satın almak için gelen vurguncu sermaye hariç.
Yerli üretici de düşük, kur yüksek faiz girdabında ya battı, ya da ithalat acentesi olarak milleti batırıyor.
İki yıl boyunca "bu cadde çıkmaz sokak" diye haykıran Prof. Dr.
Haydar Baş yine haklı çıktı.
Haklı çıkması da normaldi. AKP iktidarı toplumun ümit ve güvenini istismar ederek Derviş'in IMF'ci-tefeci politikalarını millete kolay hazmettirmek dışında bir fark getirdiği yok.
Hangi illere yatırım teşviki verileceğine, hangi bürokratın ne gibi yetkilerinin alınacağına IMF karar veriyor.
Anlayacağınız Ecevit iktidarı ile Erdoğan iktidarı "aynı tas aynı hamam" programında buluşuyor.
AB'den tarih alma balonu da sönünce çırpınışlar, ağlaşmalar başladı.
İki yıl boyunca işsizlik, aşsızlık ve yoksullukla boğuşan dar gelirlinin, işçinin, memurun, yok olmaya mahkum edilen çiftçinin, siftah yapamayan esnafın, vergi ve borçla boğuşan tüccar ve sanayicinin dertlerine kulak tıkayan kartel medyası çığlıklar atmaya başladı.
Cari açık, devalüasyon, kriz korkuları, Boğaz'ın yalılarında kale gibi plazalarda yaşayan kartel medyasından duyurulur oldu.
Günaydın beyler! "Türkiye gemisi titanik gibi batıyor" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'a bir yıl önce kıskıs gülüyordunuz. Ne oldu size?
Yoksa güverteyi de mi su bastı?
Evet, son iki yılda düşük kur-yüksek faiz hortumu ile memleketi soymak için dalgalı kurun faziletlerini anlatan sırça köşktekiler de artık zor durumda. Çünkü saadet zinciri kopuyor, güvertedeki soyguncular da derin sulara gark olmak üzere.
Tıpkı 2001 krizinde olduğu gibi.
Eee biz ne demiştik; ekonomi dalgaya bırakılmaz, ekonomi dalgaya alınmaz.
Şimdi Erdoğan'ın kaptanlığını göreceğiz.
Kaptan odur ki gemiyi fırtınalı denizlerde sağ salim yüzdürür.
Hala Televoleci kaçık iktisatçıların eğlenceli şarlatanlıkları ile teselli bulan kaptan köşkündekilere şimdiden acil şifalar ve milletimize hayır dualar dileriz...