"Dinler arası diyalog ihanet mi?" dizi yazım yayınlandığı için AB troykası'nın Ankara'daki temaslarıyla ilgili yazmayı düşündüğüm şeyler bugüne kaldı. Belki güncelden biraz uzak ama önemli olduğu için yazmamın faydalı olacağını düşündüm.
AB troykası ile hükümet arasında yapılan toplantıda ermeni soykırım iddialarından NATO'ya kadar pek çok mesele ele alındı.
Troykayı oluşturan AB'li üç yetkili, Türkiye ile AB arasındaki Ankara Anlaşması ve Gümrük Birliği'ne Türkiye'nin tanımadığı Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs Cumhuriyeti" adıyla dâhil eden protokolün imzalanacağı konusunda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'den söz aldılar. Bu verilen sözden sonra dolayı Lüksemburglu bakan Asselborn'a Ankara anlaşması protokolünün "birkaç hafta içinde imzalanabileceğini" açıklamak düştü.
AB troykası ve AKP yetkilileri her fırsatta Ankara anlaşmasının AB'nin yeni üyelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesinin Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceğini ifade ediyorlar.
Söyleyen kişi ve AB için hiçbir bağlayıcı özelliği olmayan bu tür sözleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı Uluslararası Güvenlik ve Terör Toplantısı'nda AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da ifade etti.
Barosso ne söz verdi?
"Kıbrıslı Türklerin mağduriyeti giderilecek" teminatını verdi. Ayrıca, "Türkiye'nin AB Uyum Protokolü'nü imzalamasının Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceğine işaret etti. Ve "bu konuda bir tereddüt yok" şeklinde kesin sözler söyledi.
Bu AB yetkilisine biraz önce söylediği sözlerini bir kâğıda aynen yazıp uzatsanız acaba altına imza atar mı? Atmaz değil mi? Çünkü imzalı bir belge, bağlayıcılık özelliği taşır da ondan.
AB yetkililerinden sözlü olarak her türlü garantiyi almak mümkün. Ama bunu yazıya dökmek istediğiniz zaman hemen net bir "hayır" cevabını yüzünüze yapıştırıyorlar.
Hükümet, Ankara anlaşması protokolüne Türkiye'nin Rumları tanımadığı yönünde şerh düşülmesi talebinde bulundu. Bildiğiniz gibi bu talep AB Troykası tarafından kabul edilmedi.
Masaya kaybetmeyi kabullenmiş bir vaziyette oturan ve her sahada olduğu gibi dış politikada da pasif bir anlayış sergileyen AKP, protokolün imzalanmasıyla eşzamanlı olarak bunun Rumları tanıma anlamına gelmediği yönünde ayrı bir açıklama yapmakla yetinecek. Ama bu açıklama Türkiye'nin Rumları tanıdığı gerçeğini değiştirmeyecek. Yalnızca AKP tabanına verilen bir mesajdan öteye gidemeyecek.
Gerçekten Ankara anlaşmasını imzalamak Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs cumhuriyeti" olarak tanıma anlamına gelmiyorsa, AB yetkilileri anlaşmaya onların da söz olarak ifade ettikleri şerhin düşülmesine neden karşı çıkıyorlar? Hiç düşündünüz mü?
Çünkü devletlerarası ilişkilerde sözlerin hiçbir önemi yoktur da ondan. Asıl olan yazılı metinlerdir. Bu yazılı metinlerde yetkili imzalarla kayıt altına alınırlarsa bir değer taşır. Bu anlaşmanın imzalanmasının Güney Kıbrıs'ı bal gibi tanımak anlamına geldiğini AB troykasının bu davranışından anlamak gerekiyor.
AB yetkilileri, Türkiye'nin veto hakkını kullanmayarak Rumların NATO'ya girmesine müsaade etmesini istediler.
Ankara'nın, Troyka'ya "KKTC'ye uygulanan ve kaldırılması için söz verilen izolasyonlar ortadan kalktığında yeni bir açılım yapabiliriz" mesajı bana, Rumlara NATO kapılarını açtığımızın ilk işareti gibi geldi.
Siz ne dersiniz?
AB troykası ile hükümet arasında yapılan toplantıda ermeni soykırım iddialarından NATO'ya kadar pek çok mesele ele alındı.
Troykayı oluşturan AB'li üç yetkili, Türkiye ile AB arasındaki Ankara Anlaşması ve Gümrük Birliği'ne Türkiye'nin tanımadığı Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs Cumhuriyeti" adıyla dâhil eden protokolün imzalanacağı konusunda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'den söz aldılar. Bu verilen sözden sonra dolayı Lüksemburglu bakan Asselborn'a Ankara anlaşması protokolünün "birkaç hafta içinde imzalanabileceğini" açıklamak düştü.
AB troykası ve AKP yetkilileri her fırsatta Ankara anlaşmasının AB'nin yeni üyelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesinin Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceğini ifade ediyorlar.
Söyleyen kişi ve AB için hiçbir bağlayıcı özelliği olmayan bu tür sözleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı Uluslararası Güvenlik ve Terör Toplantısı'nda AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da ifade etti.
Barosso ne söz verdi?
"Kıbrıslı Türklerin mağduriyeti giderilecek" teminatını verdi. Ayrıca, "Türkiye'nin AB Uyum Protokolü'nü imzalamasının Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceğine işaret etti. Ve "bu konuda bir tereddüt yok" şeklinde kesin sözler söyledi.
Bu AB yetkilisine biraz önce söylediği sözlerini bir kâğıda aynen yazıp uzatsanız acaba altına imza atar mı? Atmaz değil mi? Çünkü imzalı bir belge, bağlayıcılık özelliği taşır da ondan.
AB yetkililerinden sözlü olarak her türlü garantiyi almak mümkün. Ama bunu yazıya dökmek istediğiniz zaman hemen net bir "hayır" cevabını yüzünüze yapıştırıyorlar.
Hükümet, Ankara anlaşması protokolüne Türkiye'nin Rumları tanımadığı yönünde şerh düşülmesi talebinde bulundu. Bildiğiniz gibi bu talep AB Troykası tarafından kabul edilmedi.
Masaya kaybetmeyi kabullenmiş bir vaziyette oturan ve her sahada olduğu gibi dış politikada da pasif bir anlayış sergileyen AKP, protokolün imzalanmasıyla eşzamanlı olarak bunun Rumları tanıma anlamına gelmediği yönünde ayrı bir açıklama yapmakla yetinecek. Ama bu açıklama Türkiye'nin Rumları tanıdığı gerçeğini değiştirmeyecek. Yalnızca AKP tabanına verilen bir mesajdan öteye gidemeyecek.
Gerçekten Ankara anlaşmasını imzalamak Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs cumhuriyeti" olarak tanıma anlamına gelmiyorsa, AB yetkilileri anlaşmaya onların da söz olarak ifade ettikleri şerhin düşülmesine neden karşı çıkıyorlar? Hiç düşündünüz mü?
Çünkü devletlerarası ilişkilerde sözlerin hiçbir önemi yoktur da ondan. Asıl olan yazılı metinlerdir. Bu yazılı metinlerde yetkili imzalarla kayıt altına alınırlarsa bir değer taşır. Bu anlaşmanın imzalanmasının Güney Kıbrıs'ı bal gibi tanımak anlamına geldiğini AB troykasının bu davranışından anlamak gerekiyor.
AB yetkilileri, Türkiye'nin veto hakkını kullanmayarak Rumların NATO'ya girmesine müsaade etmesini istediler.
Ankara'nın, Troyka'ya "KKTC'ye uygulanan ve kaldırılması için söz verilen izolasyonlar ortadan kalktığında yeni bir açılım yapabiliriz" mesajı bana, Rumlara NATO kapılarını açtığımızın ilk işareti gibi geldi.
Siz ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024