Bugünlerde Cumhuriyetle birlikte elde edilen kazanımları yok etmek için gerçekten çok büyük gayret var. Şaşırıyorum doğrusu bu tür insanlara. Geçmişte Öz Türkçe hedeflenerek nasıl aşırıya kaçılmışsa şimdide insanımızı çağın gerisine çekme gayretleri bence aşırılıktır. "Osmanlıca" denilen dile neden gereksinim duyuluyor? Böyle bir dil var mı ki öğretelim çocuklarımıza?Eğri oturalım, doğru konuşalım Osmanlı Hanedanı Türk toplumunu pek de önemsemezdi. Savaşlarda, vergilerde akla gelirdi bu insanlar. Onun dışında çiftçilik yapsınlar, hayvan beslesinler ama saraya yaklaşmasınlar yaklaşımı ağır basıyordu. Türk ırkını, asimile etmek için de ortaya uyduruk bir dil atmışlardı. İmparatorluk içindeki insanların kimliklerini unutturmak için bu yapma dil kullanılıyordu. Anadolu halkı Osmanlı dilini bilir miydi? Karacaoğlan, Emrah, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Kaygusuz Abdal gibi halk ozanlarının kullandığı dilden anlıyoruz ki Anadolu halkı kendi dilini "Türkçeyi" konuşuyordu."Bu nasıl dildir ki Arap'a söylesem anlamaz, Acem'e, Türk'e söylesem anlamaz." İşte böyle bir dildi Osmanlıca. Yabancı dil öğeleriyle bezenmişti. Bu yüzden belirli sınıfın dili olmuştu. Böyle bir dille toplumu okur-yazar etmek olanaksızdı. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti ulusçuluk, halkçılık esasına göre kurulmuştu. Osmanlıca ile pekişen kimliksizlik Türkçe ile yerini çağdaşlığa ulus bilincine bırakmıştı.Lozan'ı içine sindiremeyenler, Kurtuluş Savaşı'na karşı olanlar şimdi Sevr'e imza atanlarla birlikte atağa kalkmışlar gibi geliyor bana. Yerleşmiş kuralların altını boşaltmanın gayreti ne ile izah edilebilir ki? 200 senenin öncesine Anadolu halkını çekmenin anlamı nedir ki? "Türkçe, bilim ve sanat dili olamazmış. Bilimsel çalışmalar için Arapça, sanatsal çalışmalar içinse Farsça uygunmuş." Uydurmacasını Kaşgarlı Mahmut Muhakemet-ül Lugatyn eserinde gerçekleri ortaya koymuş ve Türkçenin zengin bir dil olduğunu kanıtlamıştır.1930'larda Türkçeye karşı olanlar, "Arabınkini Arap'a, Aceminkini Acem'e verirsek geride kötü bir Buhara hırkasından başka bir şey kalmaz" diyorlardı. Mustafa Kemal, bu yaklaşımın üzerine bir fıkra anlatır: "Zengin köy ağası kentin hamamına gider; yıkanır, kurulanır. Giyinmek için bohçasını açar, bohçada silahından başka hiçbir şey yok. Hepsi çalınmış. Başlamış hamamcılardan hesap sormaya. Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını ileri sürerler. Ağa kızar, silahını kuşanır ve çırılçıplak ayağa kalkar, 'Peki bu hamama bu kılıkta mı geldim?' diye sorar." Evet Türklerin tarih sahnesine dilsiz çıkmadığını özetleyen bu fıkrayı okuyucularımla paylaşmak istedim. Öyle ya, yüzyıllara damgasını vuran bir ulusun dilinin zayıf olması olanaklı değil.Dilde bağımsızlığını kazanamayan uluslar, başka ulusların kültüründen kurtulamazlar. Siyasal bağımsızlık dilin bağımsızlığı ile sağlanır. Bir ülkede ulusal bilinç, ulusal dille hayatta kalabilir. Bilimsel ve sanatsal gelişmelere ayak uydurabilmek için yaratıcı olmak zorunludur. Unutmayalım ki dilde canlı varlıklar gibi doğar ve gelişir. Zamanı gelir işe yaramayan sözcükler ölür ve yerine yenileri gelir. Daha doğrusu hastalanan sözcüğün yerini yenisi alır ve bir müddet ikisi de kullanılır ve sonra yenisi yoluna devam eder.Çağın teknolojisi hiçbir dili öz biçimde bırakmaz. Bilimsel gelişmeler beraberinde yeni terimler, yeni sözcükleri dile katar. Dille düşünce karşılıklı etkilenmesi dili zenginleştirir.Anlaşılmayan bir dilin seslendirilmesi o ulusun gırtlak yapısına uymayan bir dilin oluşturulması o ulusun gelişimini kültürünü anlaşma özelliğini engeller. Dikkat ediyorsanız, 12 Eylül Darbesi, ulusal bağımsızlığın simgesi olan dilimizle, dinimizle, geleneklerimizle oynadı. Çünkü kapitalist sistemin gereği budur. 24 Ocak Kararları ile Karma Ekonomiden Liberal Ekonomiye geçişle ulusal bilincimizi yok etmek gerekiyordu ki bunun en kolay yolu TDK ve TTK gibi kuruluşları amaçlarından uzaklaştırmak oldu. Kenan Evren'le Turgut Özal ve bugünkü iktidarla devam eden kapitalist yapı, kendi yasalarını uygulamanın peşindedirler. Doğal olarak da olmayan bir dili yeniden canlandırmakla ulusal bilinci yok etmek istemektedirler.Her dil, kendi ulusu için yüce bir değerdir. Her ulus, kendi kültürünü evrenselleştirmek için dilini pazarlar. Ama ulusal bilince ulaşmış uluslar, başka dillerin boyunduruğuna girmemek için kendi dilini zenginleştirirler. Biz de kendi dilimizi geliştirme yolunu benimsemek zorundayız. Ne dersiniz?
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023