Sizleri en samimi duygularımla selamlayarak yazmaya başlıyorum saygıdeğer okurlar.
İlk yazımın konusunu barış olarak seçtim. İyi, güzel, faydalı ne varsa ortaya çıkması için gereken ilk ve en önemli koşul belki de barıştır. Barış olmadan sağlıklı ve istikrarlı bir gelecekten bahsetmek mümkün olmaz. Barış yoksa, toplumların gelişmesinden ve kalkınmasından da söz edilemez. Toplum bir yana, bireyin gelişmesinden bile bahsedilemez. O olmadan aklıselim işleyemez, güzel düşünceler ortaya konamaz. Dostça, kardeşçe, huzur içinde yaşanamaz. Rabbi ile kendisi ile ailesi ile komşuları ile mahallesi ile milleti ile devleti ile barışık bir fert, dünya barışını sağlayacak ve savunacak milletin de temel taşıdır. Güzel dinimiz İslam'ın anlamlarından bir tanesi de barıştır. İslam barış demektir. İslam dini barış dinidir.
"Askeri eğitim almış bir kişi olarak neden barış konusu ile başlamayı tercih ettiniz? Sizin eğitiminizle daha uyumlu olan savaş, silahlanma, mücadele, caydırıcılık, vatanımıza yönelik tehditler veya bu tehditlere karşı alınması gereken tedbirler gibi pek çok konu ile başlayabilirdiniz" diye düşünebilirsiniz.
Doğru söylüyorsunuz. Bir subay olarak eğitildim. Devletimizin bağımsızlığını, bekasını; vatanımızın ve milletimizin birliğini, bütünlüğünü; insanımızın canını, malını, namusunu, bütün değerlerini korumak için yeri geldiğinde savaşmak gereklidir. Asker ve orduya bu sebeple ihtiyaç vardır. Bu değerlerin her birini korumak için gerektiğinde, yani başka yollarla sağlanması mümkün olmuyorsa savaşmak, herkesten önce benim vazifemdir. Bunun için yetiştirildim.
Tıpkı atalarımızın "hazır ol cenge, ister isen sulh-u salah" derken anlattıkları gibi, dikkat buyurunuz değerli okurlar, savaşı gerektiren sebepler aslında devletimizin ve milletimizin barış içinde yaşayabilmesi için elzem olan konulardır. Onlar sağlanmadan barış sağlanamaz ve sürdürülemez. Bu açıdan bakınca ordu hazırlanmasının sebebinin aslında barışı sağlamak ve devam ettirmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Aslında savaş için değil barış için yetiştirilmişiz. Öldürmek değil yaşatmaktır asıl gayemiz.
Diğer taraftan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, "Savaş, hayati ve zaruri olmadıkça cinayettir."
Milli mücadele de böyle yapılmadı mı? Barış içinde yaşayabilmemizin tek yolu vatanı düşman işgalinden kurtarmak ve tam bağımsız bir devlet çatısı altında birleşmek olduğu için, bunları kazanıncaya kadar savaştık.
Sosyoloji bilimi, Türk insanının özgürlüğüne çok düşkün olduğunu söyler. Özgürlüğüne sevdalı insanların oluşturduğu Türk milleti de bağımsızlığına son derece düşkündür. Mehmet Akif'in, "Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Belki kesilir, fakat çekmeye gelmez boyunum" mısraları da, Mustafa Kemal'in "Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir" sözü de, Kurtuluş Savaşı'nın "ya istiklal ya ölüm" parolası da bu gerçeği anlatır. Milli marşımızın adı da İstiklal Marşı'dır.
Türk İstiklal Harbi, Türk İnkılâbı ve Türk Mucizesi'nin mimarı olan Atatürk'ün dış politikadaki temel düsturlarından birisi de "yurtta sulh, cihanda sulh" olmuştur. Mustafa Kemal, "Türkiye'nin güvenliğini amaç edinen, hiçbir başka ulusun aleyhinde olmayan bir barış yolu, her zaman bizim ilkemiz olacaktır" diyerek dış politika prensibini ortaya koyar.
"Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daima bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister" sözü ile barışın ne kadar önemli olduğunu, hassasiyetle korunması gerektiğini ve her milletin barış için bir şeyler yapması icap ettiğinin altını çizer Atatürk.
Türk milleti için, Türkiye Cumhuriyeti için barış, tam bağımsızlıkla başlar. Barış için tam bağımsızlıktan asla taviz verilemez. Atatürk, "Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir" ifadesiyle bunun altını çizer. Eğer tam bağımsızlıktan taviz verilirse, Türk halkı için barıştan söz edilemez. Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı yurtta barışın da dünyada barışın da ilk şartı ve de teminatıdır.
Bugün dış siyasetimizde temel konu, Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde bulunduğu coğrafyada barışın sağlanmasıdır. Öyleyse yapmamız gereken şey, tam bağımsızlıktan ödün vermemektir. Bizim için barış, tam bağımsızlık demektir. Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Avrasya'da ve tüm dünyada barışın güvencesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığıdır. Bağımsızlığını kaybetmiş bir Türkiye; tüm dünyada barışın, huzurun, güvenliğin, istikrarın yok olması demektir.
Nasıl mı? Onu da sonraki yazılarda açıklamaya çalışalım.
- Kul, âşık, asker... / 18.04.2022
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 2 / 03.11.2021
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 1 / 02.11.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 5 / 08.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 4 / 07.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 3 / 06.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi (2) / 05.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - I / 04.08.2021
- Dini ve milli duygularla dolu bir haftanın ardından - II / 28.07.2021