"Komşularla sıfır sorun" sloganıyla iktidar olup bütün Müslüman komşularımızla Haçlı isteği doğrultusunda düşman olan ve Türk Milletini; kadim vatandaşları, akrabaları, dindaşları ile savaşmaya zorlayan mürâilerin, bizi, kimlerle çatıştırmak istediklerini anlamamıza yardımcı olacak müthiş bir yazı!
Ben Türk'üm diyen, Müslüman Türk'üm diyen veya sadece Müslüman’ım diyen herhangi bir kişi, bu yazıya itiraz eder mi veya ben yazsam aynen böyle yazardım demez mi?
Yazıyı dikkatle okuyalım lütfen:
"Türkiye ile -bizim aramızda, geçmişte ve şimdi ne olursa olsun- o bizimle, biz de onunla olmuşuzdur.
Bizim ve onların babaları tarihte iki kardeş idiler. Bunlar hayatın sevinç ve üzüntülerini ortak yaşamış, iyilik ve kötülüklerine birlikte katlanmış, harb meydanlarında ve asırlarca, Allah'ın dininin aziz olması için omuz omuza birlikte çarpışmışlardır.
Bizim dilimiz ve onların dili, bir büyük lügât kitabının iki kelimesidir. Türkçe bir manada bizim de dilimizdir.
İşte bizim Kur'ân’ımız ile onların Kur'ân’ı birdir, o Kur'ân ki; Hz. Peygamber'e vahiy yoluyla Mekke'de, Medine'de nâzil olmuş; Bağdat, Şam ve Mısırlı alimler onun hakikatlarını tefsir etmiş ve İstanbul'da asıl kâtipler (hattatlar) onun yazılarını yazmışlardır.
Onlar Türkçe konuşsalar bile, Müslüman hafızlar işte hem Adana, hem Ankara, hem Diyarbakır ve hem İzmir'de hâlâ Arapça okumaktadırlar.
Bizim ve onların geçmişleri, tarihleri, Arap ve İslâm Tarihi adındaki büyük bir kitabın iki bölümüdür.
Türkler; Buhara'da boy gösterdi, biz de orada onlarla beraberdik. Daha sonra birlikte Bağdat'a, Musul'a yürüdük. Onlar Anadolu yaylalarında mekân tuttukları zaman biz de onların peşlerine takıldık.
Onlar İstanbul surlarının karşısına dikildikleri zaman biz de, o surların gölgesinde Ebû Eyyub el-Ensârî'nin misâfiri olduk.
Türkler kokuşmuş ve çökmüş, Bizans İmparatorluğu'nun yıkılmış toprakları üzerinde Osmanlı İmparatorluğunu kurmak için Avrupa’ya ayak bastıkları devirlerde muharip gaziler, gerek Arap olsun, gerek Türk, her iki lisanda da aynı olan bir kelime (parola) ile bağırıyorlardı. O da şüphesiz 'Allahüekber! Allah Büyüktür!' kelimesi idi. Müslümanlar Ayasofya'nın (büyük kubbesi altında) Allahüekber diyerek namaza duruyorlardı. Onların bu heybetli tekbir seslerinin yankıları işte Şam'da, Emevi Camii; Kahire'de, el-Ezher; Kayravan'da, Zeytuna, hatta bütün Bağdat, Kûfe, Sanâ hatta Gırnata ve Atlas Okyanusu sahillerine kadar yayılan bütün camilerde duyuluyordu.
Bütün bunlarla beraber; biz dost akraba ve hısım olduk.
Araplardan her bir Arab’ın evinde, Arap ülkelerinin bu kadar geniş olmasına rağmen bir Türk dayısının ve Türklerden her bir Türk'ün evinde bir Arap amcasının hasreti vardır.
Biz böyle yakın evlilik bağları kurduk, akraba ve sıkı dost olduk. Müşterek bir kültür ve medeniyet mirasımız oldu. Her ne kadar bugün ülkelerimizin sınırları arasında tel-örgüler olsa da...
Türk Milleti zaten bu hakikatlara bütün gönlü ile inanmakta ve onu hiç bir zaman inkâr etmemektedir. Onların bu inancı Arap milletinin de inancıdır.
Âyâ! Bizim devletlerimizin arkasında böylesine yüksek hakikatlere inanan böyle milletler varken, bizim azılı düşmanlarımız bize ne yapabilirler ki! Ah keşke onu bir bilebilseydim!"
Tarihe şerh düşülerek yazılmış yazı bu!
Cemal Abdü'n-Nasır'ın "Türkiye ve Arab Siyâseti" adlı kitabına "Kardeş Türkiye" başlığıyla yazdığı takdîm yazısı... (Prof. Dr. Zekeriye KİTAPÇI- Yeni İslâm Tarihi ve Türkler- Cilt, I, s.144-145)
Bu gönül okşayan yazıda birkaç kere adı vurgulanarak geçen Şam'ın, Suriye'nin başkenti olduğunu da hatırlayarak; Haçlı istiyor diye, Dinlerarası Diyalog ve BOP Eş Başkanlığı, Medeniyetler Arası İttifak Eşbaşkanlığı ile övünen Haçlı Müslümanların, bizi kimin üzerine saldırtmaya çalıştığını, bir daha düşünelim! Ve aynı Müslüman Haçlıların iki yıl önce Beşar Esad'la dostluklarını, birbirlerini devlet töreniyle karşılayıp birbirlerinin evlerinde misafir kaldıklarını da unutmayalım!
Kıbrıs çıkarmamızda bütün gücüyle yanımızda olan Kaddafi'ye Haçlı'nın yaptığı zulme ortak olduklarını da unutmayalım!
Başımızda nüfusumuzun % 98'i Müslüman olmasına rağmen Haçlı ve siyonistlerle birlik olup Müslüman din kardeşlerimize saldıracak kadar yanlış yapabilen bir yanlış adamın olduğu hep hatırımızda olsun!
"Küfrün karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır!" Peygamber(s.a.v.) öğretisine rağmen kâfirle işbirliği yaparak küfrüne ortak olmanın, Kıyâmet Günü'nde bir karşılığı olmayacak mıdır?
Allah (c.c.) cümlemizi yanlışlardan ve yanlış adamlara destek vererek "Kendine zulmedenler"den olmaktan korusun...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Ben Türk'üm diyen, Müslüman Türk'üm diyen veya sadece Müslüman’ım diyen herhangi bir kişi, bu yazıya itiraz eder mi veya ben yazsam aynen böyle yazardım demez mi?
Yazıyı dikkatle okuyalım lütfen:
"Türkiye ile -bizim aramızda, geçmişte ve şimdi ne olursa olsun- o bizimle, biz de onunla olmuşuzdur.
Bizim ve onların babaları tarihte iki kardeş idiler. Bunlar hayatın sevinç ve üzüntülerini ortak yaşamış, iyilik ve kötülüklerine birlikte katlanmış, harb meydanlarında ve asırlarca, Allah'ın dininin aziz olması için omuz omuza birlikte çarpışmışlardır.
Bizim dilimiz ve onların dili, bir büyük lügât kitabının iki kelimesidir. Türkçe bir manada bizim de dilimizdir.
İşte bizim Kur'ân’ımız ile onların Kur'ân’ı birdir, o Kur'ân ki; Hz. Peygamber'e vahiy yoluyla Mekke'de, Medine'de nâzil olmuş; Bağdat, Şam ve Mısırlı alimler onun hakikatlarını tefsir etmiş ve İstanbul'da asıl kâtipler (hattatlar) onun yazılarını yazmışlardır.
Onlar Türkçe konuşsalar bile, Müslüman hafızlar işte hem Adana, hem Ankara, hem Diyarbakır ve hem İzmir'de hâlâ Arapça okumaktadırlar.
Bizim ve onların geçmişleri, tarihleri, Arap ve İslâm Tarihi adındaki büyük bir kitabın iki bölümüdür.
Türkler; Buhara'da boy gösterdi, biz de orada onlarla beraberdik. Daha sonra birlikte Bağdat'a, Musul'a yürüdük. Onlar Anadolu yaylalarında mekân tuttukları zaman biz de onların peşlerine takıldık.
Onlar İstanbul surlarının karşısına dikildikleri zaman biz de, o surların gölgesinde Ebû Eyyub el-Ensârî'nin misâfiri olduk.
Türkler kokuşmuş ve çökmüş, Bizans İmparatorluğu'nun yıkılmış toprakları üzerinde Osmanlı İmparatorluğunu kurmak için Avrupa’ya ayak bastıkları devirlerde muharip gaziler, gerek Arap olsun, gerek Türk, her iki lisanda da aynı olan bir kelime (parola) ile bağırıyorlardı. O da şüphesiz 'Allahüekber! Allah Büyüktür!' kelimesi idi. Müslümanlar Ayasofya'nın (büyük kubbesi altında) Allahüekber diyerek namaza duruyorlardı. Onların bu heybetli tekbir seslerinin yankıları işte Şam'da, Emevi Camii; Kahire'de, el-Ezher; Kayravan'da, Zeytuna, hatta bütün Bağdat, Kûfe, Sanâ hatta Gırnata ve Atlas Okyanusu sahillerine kadar yayılan bütün camilerde duyuluyordu.
Bütün bunlarla beraber; biz dost akraba ve hısım olduk.
Araplardan her bir Arab’ın evinde, Arap ülkelerinin bu kadar geniş olmasına rağmen bir Türk dayısının ve Türklerden her bir Türk'ün evinde bir Arap amcasının hasreti vardır.
Biz böyle yakın evlilik bağları kurduk, akraba ve sıkı dost olduk. Müşterek bir kültür ve medeniyet mirasımız oldu. Her ne kadar bugün ülkelerimizin sınırları arasında tel-örgüler olsa da...
Türk Milleti zaten bu hakikatlara bütün gönlü ile inanmakta ve onu hiç bir zaman inkâr etmemektedir. Onların bu inancı Arap milletinin de inancıdır.
Âyâ! Bizim devletlerimizin arkasında böylesine yüksek hakikatlere inanan böyle milletler varken, bizim azılı düşmanlarımız bize ne yapabilirler ki! Ah keşke onu bir bilebilseydim!"
Tarihe şerh düşülerek yazılmış yazı bu!
Cemal Abdü'n-Nasır'ın "Türkiye ve Arab Siyâseti" adlı kitabına "Kardeş Türkiye" başlığıyla yazdığı takdîm yazısı... (Prof. Dr. Zekeriye KİTAPÇI- Yeni İslâm Tarihi ve Türkler- Cilt, I, s.144-145)
Bu gönül okşayan yazıda birkaç kere adı vurgulanarak geçen Şam'ın, Suriye'nin başkenti olduğunu da hatırlayarak; Haçlı istiyor diye, Dinlerarası Diyalog ve BOP Eş Başkanlığı, Medeniyetler Arası İttifak Eşbaşkanlığı ile övünen Haçlı Müslümanların, bizi kimin üzerine saldırtmaya çalıştığını, bir daha düşünelim! Ve aynı Müslüman Haçlıların iki yıl önce Beşar Esad'la dostluklarını, birbirlerini devlet töreniyle karşılayıp birbirlerinin evlerinde misafir kaldıklarını da unutmayalım!
Kıbrıs çıkarmamızda bütün gücüyle yanımızda olan Kaddafi'ye Haçlı'nın yaptığı zulme ortak olduklarını da unutmayalım!
Başımızda nüfusumuzun % 98'i Müslüman olmasına rağmen Haçlı ve siyonistlerle birlik olup Müslüman din kardeşlerimize saldıracak kadar yanlış yapabilen bir yanlış adamın olduğu hep hatırımızda olsun!
"Küfrün karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır!" Peygamber(s.a.v.) öğretisine rağmen kâfirle işbirliği yaparak küfrüne ortak olmanın, Kıyâmet Günü'nde bir karşılığı olmayacak mıdır?
Allah (c.c.) cümlemizi yanlışlardan ve yanlış adamlara destek vererek "Kendine zulmedenler"den olmaktan korusun...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017