Türkiye'de ve Avrupa'da asgari ücret
Türkiye'de asgari ücret, Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça düşük kalırken, yüksek enflasyon nedeniyle dar gelirlinin alım gücü hızla eriyor, yoksulluk derinleşiyor. Yapısal ekonomik sorunlar ve yanlış politikalar, milyonlarca çalışanı açlık sınırının altında bir hayata mahkum ediyor
18.12.2025 14:50:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2026 için belirlenecek asgari ücret toplantılarına başladı. Türkiye'de asgari ücret, milyonlarca dar gelirli vatandaşın temel geçim kaynağı olarak kritik bir rol oynuyor. Ancak yüksek enflasyon nedeniyle bu ücretin alım gücü hızla erimekte, açlık sınırının bile altında kalmakta.
Türkiye'yi Avrupa ülkeleriyle asgari ücret ve alım gücü açısından karşılaştıracağız. Türkiye'deki dar gelirlinin alım gücünün nasıl eridiğini ve bunun arkasındaki sebepleri inceleyeceğiz.
Asgari ücretlerin nominal karşılaştırması
2025 yılında Türkiye'de net asgari ücret 22 bin 104 TL olarak belirlenmişti, bu da yaklaşık 630 dolara denk geliyordu. Bu rakam, Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle kıyaslandığında oldukça düşük kalıyor. AB'de asgari ücret uygulayan 22 ülkenin çoğunda nominal ücretler Euro bazında daha yüksektir.
Lüksemburg 2.704 avro
İrlanda 2.000 avro
Almanya 2.200 avro
Fransa 1.800 avro
Bulgaristan 551 avro
Macaristan 707 avro
Romanya 814 avro
Alım gücü açısından kıyaslama
Nominal ücretler yanıltıcı olabilir, asıl önemli olan bu ücretlerin yerel fiyat seviyelerine göre ne kadar mal ve hizmet satın alabildiğidir. Satın Alma Gücü Paritesi (PPP) ile ayarlanmış veriler, bu konuda daha gerçekçi bir resim çizer. PPP, farklı ülkelerdeki aynı sepet malın maliyetini dikkate alarak ücretlerin gerçek değerini hesaplar.
2025 verilerine göre, AB'de minimum ücretler PPP ile ayarlandığında bile fark belirgindir. Örneğin, Lüksemburg'da PPP ile asgari ücret yaklaşık 2.000 PPS (Satın Alma Gücü Standardı) seviyesindeyken, Bulgaristan'da bu 1.000 PPS'nin altındadır. Türkiye'nin PPP ile ayarlanmış asgari ücreti ise yaklaşık 1.200-1.500 PPS civarındadır, ki bu Doğu Avrupa ülkeleriyle benzer olsa da, genel Avrupa ortalamasının yaklaşık 1.500 PPS altındadır.
Bir örnek vermek gerekirse, Big Mac Endeksi veya benzer göstergelere göre, Türkiye'de asgari ücretle alınabilecek temel gıda sepeti, Almanya'dakine kıyasla yüzde 40-50 daha azdır. Bu, Türkiye'deki dar gelirlinin Avrupa'daki muadillerine göre daha sınırlı bir yaşam standardına sahip olduğunu gösterir. Özellikle Batı Avrupa'da asgari ücret, konut, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçları daha rahat karşılayabilirken, Türkiye'de durum hiç de öyle değildir.
Türkiye'de dar gelirlinin alım gücünün erimesi
Türkiye'de asgari ücretle geçinen milyonlarca kişi, alım gücünde dramatik bir erozyon yaşıyor. 2025'te asgari ücret nominal olarak yüzde 30 artırılmış olsa da, bu artış enflasyonun altında kalmış ve gerçek alım gücü yüzde 10-15 civarında düşmüştür. DİSK raporlarına göre, işçilerin gelirinin yarısından fazlası enflasyon, vergiler ve fiyat artışları nedeniyle erimiştir, toplam kayıp 2,1 trilyon TL'yi aşmıştır.
Dar gelirli aileler için bu erime, temel ihtiyaçlarda kendini net bir şekilde gösteriyor. Gıda fiyatları yüzde 50-60 artarken, konut kiraları ve enerji maliyetleri iki katına çıktı. Bir aile için açlık sınırı 30 bin TL'ye yaklaşırken, asgari ücret bunun yüzde 70'ini ancak karşılayabilmekte. Bu durum, yoksulluğu derinleştirerek sosyal eşitsizliği artırmakta, dar gelirli kesim, borçlanma veya ikinci işlere yönelmek zorunda kalmaktadır. Bu erime sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir krizdir. Çocuk yoksulluğu artmakta, eğitim ve sağlık erişimi kısıtlanmakta.
Erimenin sebepleri
Türkiye'deki alım gücü erimesinin kökleri, yapısal ekonomik sorunlarda yatıyor. Öncelikle, başlıca suçlu yüksek enflasyon. 2025 sonunda enflasyonun yüzde 31 civarında olması beklenirken, bu oran ücret artışlarını yutmaktadır.
İkinci olarak, döviz krizi ve yabancı sermaye bağımlılığı. TL'nin 2025'te dolar karşısında yüzde 20-30 değer kaybı, ithal malların fiyatlarını artırarak alım gücünü eritmiştir. Siyasi müdahaleler, merkez bankasının bağımsızlığını zedelemiş, yatırımcı güveni erozyona uğramıştır. Üçüncü olarak, yapısal reform eksikliği. Verimsiz kamu harcamaları ve gelir dağılımı adaletsizliği, dar gelirliyi daha fazla vurdu. Bu politikalar kısa vadeli popülizme dayalı olup, uzun vadede yoksulluğu kalıcılaştırmakta. Hükümetin enflasyonla mücadelede yetersiz kalması, dar gelirlinin sırtına yük bindirmektedir.
Türkiye, Avrupa ülkeleriyle asgari ücret ve alım gücü açısından büyük bir uçurum içinde. Dar gelirlinin alım gücünün erimesi, sadece ekonomik bir başarısızlık değil, aynı zamanda sosyal adaletsizliğin bir sonucu. Yüksek enflasyon, yanlış para politikaları ve yapısal sorunlar, bu krizi derinleştiriyor.
Türkiye'yi Avrupa ülkeleriyle asgari ücret ve alım gücü açısından karşılaştıracağız. Türkiye'deki dar gelirlinin alım gücünün nasıl eridiğini ve bunun arkasındaki sebepleri inceleyeceğiz.
Asgari ücretlerin nominal karşılaştırması
2025 yılında Türkiye'de net asgari ücret 22 bin 104 TL olarak belirlenmişti, bu da yaklaşık 630 dolara denk geliyordu. Bu rakam, Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle kıyaslandığında oldukça düşük kalıyor. AB'de asgari ücret uygulayan 22 ülkenin çoğunda nominal ücretler Euro bazında daha yüksektir.
Lüksemburg 2.704 avro
İrlanda 2.000 avro
Almanya 2.200 avro
Fransa 1.800 avro
Bulgaristan 551 avro
Macaristan 707 avro
Romanya 814 avro
Alım gücü açısından kıyaslama
Nominal ücretler yanıltıcı olabilir, asıl önemli olan bu ücretlerin yerel fiyat seviyelerine göre ne kadar mal ve hizmet satın alabildiğidir. Satın Alma Gücü Paritesi (PPP) ile ayarlanmış veriler, bu konuda daha gerçekçi bir resim çizer. PPP, farklı ülkelerdeki aynı sepet malın maliyetini dikkate alarak ücretlerin gerçek değerini hesaplar.
2025 verilerine göre, AB'de minimum ücretler PPP ile ayarlandığında bile fark belirgindir. Örneğin, Lüksemburg'da PPP ile asgari ücret yaklaşık 2.000 PPS (Satın Alma Gücü Standardı) seviyesindeyken, Bulgaristan'da bu 1.000 PPS'nin altındadır. Türkiye'nin PPP ile ayarlanmış asgari ücreti ise yaklaşık 1.200-1.500 PPS civarındadır, ki bu Doğu Avrupa ülkeleriyle benzer olsa da, genel Avrupa ortalamasının yaklaşık 1.500 PPS altındadır.
Bir örnek vermek gerekirse, Big Mac Endeksi veya benzer göstergelere göre, Türkiye'de asgari ücretle alınabilecek temel gıda sepeti, Almanya'dakine kıyasla yüzde 40-50 daha azdır. Bu, Türkiye'deki dar gelirlinin Avrupa'daki muadillerine göre daha sınırlı bir yaşam standardına sahip olduğunu gösterir. Özellikle Batı Avrupa'da asgari ücret, konut, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçları daha rahat karşılayabilirken, Türkiye'de durum hiç de öyle değildir.
Türkiye'de dar gelirlinin alım gücünün erimesi
Türkiye'de asgari ücretle geçinen milyonlarca kişi, alım gücünde dramatik bir erozyon yaşıyor. 2025'te asgari ücret nominal olarak yüzde 30 artırılmış olsa da, bu artış enflasyonun altında kalmış ve gerçek alım gücü yüzde 10-15 civarında düşmüştür. DİSK raporlarına göre, işçilerin gelirinin yarısından fazlası enflasyon, vergiler ve fiyat artışları nedeniyle erimiştir, toplam kayıp 2,1 trilyon TL'yi aşmıştır.
Dar gelirli aileler için bu erime, temel ihtiyaçlarda kendini net bir şekilde gösteriyor. Gıda fiyatları yüzde 50-60 artarken, konut kiraları ve enerji maliyetleri iki katına çıktı. Bir aile için açlık sınırı 30 bin TL'ye yaklaşırken, asgari ücret bunun yüzde 70'ini ancak karşılayabilmekte. Bu durum, yoksulluğu derinleştirerek sosyal eşitsizliği artırmakta, dar gelirli kesim, borçlanma veya ikinci işlere yönelmek zorunda kalmaktadır. Bu erime sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir krizdir. Çocuk yoksulluğu artmakta, eğitim ve sağlık erişimi kısıtlanmakta.
Erimenin sebepleri
Türkiye'deki alım gücü erimesinin kökleri, yapısal ekonomik sorunlarda yatıyor. Öncelikle, başlıca suçlu yüksek enflasyon. 2025 sonunda enflasyonun yüzde 31 civarında olması beklenirken, bu oran ücret artışlarını yutmaktadır.
İkinci olarak, döviz krizi ve yabancı sermaye bağımlılığı. TL'nin 2025'te dolar karşısında yüzde 20-30 değer kaybı, ithal malların fiyatlarını artırarak alım gücünü eritmiştir. Siyasi müdahaleler, merkez bankasının bağımsızlığını zedelemiş, yatırımcı güveni erozyona uğramıştır. Üçüncü olarak, yapısal reform eksikliği. Verimsiz kamu harcamaları ve gelir dağılımı adaletsizliği, dar gelirliyi daha fazla vurdu. Bu politikalar kısa vadeli popülizme dayalı olup, uzun vadede yoksulluğu kalıcılaştırmakta. Hükümetin enflasyonla mücadelede yetersiz kalması, dar gelirlinin sırtına yük bindirmektedir.
Türkiye, Avrupa ülkeleriyle asgari ücret ve alım gücü açısından büyük bir uçurum içinde. Dar gelirlinin alım gücünün erimesi, sadece ekonomik bir başarısızlık değil, aynı zamanda sosyal adaletsizliğin bir sonucu. Yüksek enflasyon, yanlış para politikaları ve yapısal sorunlar, bu krizi derinleştiriyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
















































































