Bir ülkenin başkentinde 10 Ekim 2015'te yaşanan terör saldırısıyla 103 kişi ölüyorsa;
Çok geçmeden yine aynı başkentte 17 Şubat 2016'da yaşanan terör saldırısında 29 kişi ölüyorsa;
Son saldırının üzerinden 1 ay bile geçmemişken 13 Mart'ta yaşanan yine bir hain saldırıda 37 kişi ölüyorsa;
Bu hain saldırılardan sonra iktidarın borazanı olmayı kendine yakıştıran gazeteciler çıkıp, 'terörle yaşamaya millet alışmalı' diyerek adeta 'Yeni Türkiye'nin nasıl olacağını ortaya koyuyorlarsa;
Ülkeyi yönetenler her zaman olduğu gibi 'Hiçbir güvenlik zafiyeti yok' diyorlarsa;
Askeri, polisi, turisti hedef aldıktan sonra gemi azıya alan terör, artık sivilleri hedef alıyorsa;
Başkentinde bu kanlı saldırılarla yüzleşen ülkenin Güneydoğusunda bazı kentleri, savaştan çıkmış gibi yakılmış, yıkılmış ve kullanılamaz hale gelmişse;
Sokağa çıkma yasakları haftalarca sürüyorsa;
Hakkari-Yüksekova, Mardin-Nusaybin ve Şırnak gibi bazı kentleri operasyon için giriş çıkışa kapatılıyorsa;
İçinde kaç tane canlı bomba, kaç tane terörist olduğu bilinmeyen 3 milyon sığınmacı tarafından adeta işgal edilmiş bir durumu yaşıyorsa;
O ülke yok oluyor, iflas ediyor, kaos yaşıyor, zifiri karanlık bir döneme germiş demektir.
Her şey bir kenara asıl önemlisi o ülke yönetilemiyor demektir.
En tepedeki mevki ve makamları işgal edenlerin yönetemediği Türkiye'yi o zaman Ankara'da yaşanan terör saldırılarının arkasındaki karanlık güçler yönetir, yönlendirir.
Bugün yaşanan tam da bu.
Milletin seçtikleri terörle mücadele etmek yerine, müzakereyi seçince, açılım süreçleriyle iyice palazlanan terör, şimdi hepimize bedel ödetiyor.
Açılım ve saçılım süreçlerinde şehirleri bile cephane deposu haline getiren terör örgütünün asıl silah yığınağını dağlara yaptığı ve ısınan havalarla birlikte bunları devre koyacağı konuşuluyor.
Yandaşların 'terörle yaşamaya millet alışmalı' ifadeleri bu bilgilere dayanıyor demek ki.
Türkiye'yi bu duruma mevcut siyaset mahkûm etmiştir.
Bu siyasetin millete yapacağı ilk ve son iyilik topyekûn istifa olurdu. Ama bu erdemli davranışı ortaya koyacak bir sorumluluk duygusu asla söz konusu değildir.
Çıkış yolunu mahkûmiyetimizin müsebbibi olan siyasetten beklemek ise milletimiz açısından en büyük acziyet olacaktır.
Çok geçmeden yine aynı başkentte 17 Şubat 2016'da yaşanan terör saldırısında 29 kişi ölüyorsa;
Son saldırının üzerinden 1 ay bile geçmemişken 13 Mart'ta yaşanan yine bir hain saldırıda 37 kişi ölüyorsa;
Bu hain saldırılardan sonra iktidarın borazanı olmayı kendine yakıştıran gazeteciler çıkıp, 'terörle yaşamaya millet alışmalı' diyerek adeta 'Yeni Türkiye'nin nasıl olacağını ortaya koyuyorlarsa;
Ülkeyi yönetenler her zaman olduğu gibi 'Hiçbir güvenlik zafiyeti yok' diyorlarsa;
Askeri, polisi, turisti hedef aldıktan sonra gemi azıya alan terör, artık sivilleri hedef alıyorsa;
Başkentinde bu kanlı saldırılarla yüzleşen ülkenin Güneydoğusunda bazı kentleri, savaştan çıkmış gibi yakılmış, yıkılmış ve kullanılamaz hale gelmişse;
Sokağa çıkma yasakları haftalarca sürüyorsa;
Hakkari-Yüksekova, Mardin-Nusaybin ve Şırnak gibi bazı kentleri operasyon için giriş çıkışa kapatılıyorsa;
İçinde kaç tane canlı bomba, kaç tane terörist olduğu bilinmeyen 3 milyon sığınmacı tarafından adeta işgal edilmiş bir durumu yaşıyorsa;
O ülke yok oluyor, iflas ediyor, kaos yaşıyor, zifiri karanlık bir döneme germiş demektir.
Her şey bir kenara asıl önemlisi o ülke yönetilemiyor demektir.
En tepedeki mevki ve makamları işgal edenlerin yönetemediği Türkiye'yi o zaman Ankara'da yaşanan terör saldırılarının arkasındaki karanlık güçler yönetir, yönlendirir.
Bugün yaşanan tam da bu.
Milletin seçtikleri terörle mücadele etmek yerine, müzakereyi seçince, açılım süreçleriyle iyice palazlanan terör, şimdi hepimize bedel ödetiyor.
Açılım ve saçılım süreçlerinde şehirleri bile cephane deposu haline getiren terör örgütünün asıl silah yığınağını dağlara yaptığı ve ısınan havalarla birlikte bunları devre koyacağı konuşuluyor.
Yandaşların 'terörle yaşamaya millet alışmalı' ifadeleri bu bilgilere dayanıyor demek ki.
Türkiye'yi bu duruma mevcut siyaset mahkûm etmiştir.
Bu siyasetin millete yapacağı ilk ve son iyilik topyekûn istifa olurdu. Ama bu erdemli davranışı ortaya koyacak bir sorumluluk duygusu asla söz konusu değildir.
Çıkış yolunu mahkûmiyetimizin müsebbibi olan siyasetten beklemek ise milletimiz açısından en büyük acziyet olacaktır.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Oyları hunharca bölün… / 23.03.2024
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Siyasette devrimi millet yapmalı / 22.03.2024
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023