Türk milletinin vatandaşlık anlayışına saldırılar yoğunlaştı. Saldırıların amacı, vatandaşlık üzerinden vatanımıza saldırmaktır. Malumdur ki, vatandaşlık anlayışı değişirse, haliyle vatan anlayışı da değişir. Onun için Türk milletinin anlayışıyla bağdaşmayan "dünya vatandaşlığı", "anayasal vatandaşlık" gibi kavramlar gündemimize sokuldu. Deniliyor ki: "Sermayenin vatanı olmaz. O bakımdan sermayedar dünya vatandaşıdır. Bir kimse milli ve manevi değerlerimizi kabul etmeyebilir, kendisini başka bir millete ait hissedebilir, ama ülkemizde yaşıyorsa, anayasal vatandaşımızdır". Bu kavram ve izahların hepsi, Türk milletinin inancına ve anlayışına terstir. Zira Türk milletinde vatan, toprak parçasından öte bir anlam taşır. Said Halim Paşa, bu konuda şöyle der: "Her milletin milli kanun ve ananeleri, üzerinde yaşadığı topraktan daha kıymetli bir manevi vatan meydana getirirler. Çünkü insan topluluklarını millet haline getiren onlardır" (Buhranlarımız, s. 78). Demek ki, vatan, liberalistlerin anlatmak istediği gibi alelade bir toprak parçası değildir. Bir toprak parçasını vatan yapan, onun üzerinde yaşanılan ve yaşatılan değerlerdir.İşte, bu inanç ve bu anlayış, Türk vatandaşlığına manevi bir boyut kazandırmıştır. Dünya vatandaşlığı ve anayasal vatandaşlık ise, bunun inkârı üzerine bina edilmektir. Diğer birçok kavram gibi, bu kavramları da maksatlı olarak ortaya atan, uluslararası kuruluşlardır. Özellikle Dünya Bankası, bu konuda başı çekmektedir. Maksat, vatandaşlık kavramını zayıflatmak, içini boşaltmak ve onun yerine 'girişimci', 'müşteri', 'tüketici', 'ortak' ve 'oyuncu'... gibi kavramları ikame etmektir. Belli oranda başarılı oldukları da inkâr edilemez bir gerçektir.Liberalistler, liberal demokraside vatandaşlık kurumunun krize girdiğini iddia ediyor ve şöyle diyorlar: "İktidar modeli değişti. Yeni iktidar modelinin temel öznesi, müşteri ve firma vatandaşlığıdır". T.H. Marshall, ta 1949'da şöyle demişti: "Vatandaşlık toplum üyelerine bağışlanan bir statüdür. Bu statüye sahip olan herkes, haklar ve ödevler çerçevesinde eşittir. Bundan dolayı vatandaşlık hakları ne kadar genişlerse, liberalizmle o kadar çatışır". Görüldüğü gibi, liberalizmin önünde en büyük engel, vatandaşlık kurumudur. Bu sebepten liberalistler, vatandaşlık kurumunu, menfaat ilişkisine indirerek yıkmanın peşindeler. Vatanla ilişkisi kesilmiş bir vatandaşlık, gerçekten yıkılır ve yok olur. Halbuki, vatandaşlık anlayışımızı korumak, vatanımızı korumakla eşdeğerdedir.Türk milleti, bu anlayışla, asırlardır Anadolu'yu vatan belirlemiştir. Anadolu'da hiçbir maddi bağı olmayan, eski Osmanlı halkları da bu anlayışa sahiptir. Onlar da, ana vatan olarak Anadolu'yu kabul etmektedirler. Yaşadığı ülkede başı sıkışınca, malını mülkünü terk edip Anadolu'ya göç etmeleri bundandır. Liberalistler, bu vatandaşlık anlayışını yıkıp, yerine kendi anlayışlarını egemen kılınca, öz vatanında topraksız, işsiz ve aşsız bıraktıkları kişilere dönüp şöyle diyecekler, nitekim diyorlar da: "Vatan, vatan deyip duruyorsun, bu vatanda bir karış toprağın, bir işin, bir aşın mı var? Vatan karnının doyduğu yerdir. Boş ver bu işleri. Paran varsa, her yer senin için vatandır". Sadece bunları demekle kalmıyorlar. Vatandaşlık kurumunun manevi yönünü tahrip ettikten sonra, işsiz ve aşsız kişilere para vererek, devlete karşı isyana teşvik ediyorlar. Bugün Güneydoğu Anadolu'da dağlara çıkmış gençlerin birçoğu bu yolla kandırılmışlardır. Buna bir de, başka ülkenin vatandaşı olmanın avantajlarını anlatan ve kampanyalar açan gruplar eklenince, vatandaşlık kurumumuz büyük yara aldı. Bu öldürücü ve hain oyunu gören ve ona karşı bir proje geliştiren tek lider BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur. Prof. Dr. Haydar Baş, vatandaşlık kurumunun manevi yönünü güçlendirmenin yanında, "vatandaşlık maaşı" ile şer tuzağı berhava ediyor. Gerçekten, "vatandaşlık maaşı" dahiyane bir buluştur. Bazı aklıevveller, "böyle bir şey olabilir mi?" diye soruyorlar. Bu zavallılara liberalistler, devletin anlamını ve gücünü unutturdular. Bilmiyorlar ki, vatandaşına geçinebileceği kadar gelir sağlamak, devletin asli görevidir ve her devlet gücü nisbetinde bunu yapabilir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018