"Ülkenin dört bir yanında, "ucuz ekmek" kuyrukları oluşup, Ramazan nedeniyle kurulan iftar çadırları dolup taşarken "yoksulluk" devletin rakamlarıyla da tescillendi: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan yararlanmaların sayısı 1997 yılında 2 milyon 348 bin iken bu rakam 2001 yılının ilk altı ayında 6 milyonu geçti".
Alain isimli yazar söyleyişlerini topladığı eserinin bir pasajında şöyle der: "Ülkede hükümet edenler ne zaman vatanseverlikten söz açarlarsa eyvah derim gene yeni vergiler gelecek veya vergiler daha da artacak..."
İşte bu kaygı veren gelişigüzel vergilendirmenin önünü tıkayacak bir engel varsa o da; herşeyde olduğu gibi "Hukukun Üstünlüğü"nü esas almaktır. Devletlerin vergilendirmede uymak zorunda hissetmeleri gereken "hukukun üstünlüğü" ise Vergi Hukuku'dur. Vergi Hukuku da yargısal denetimin sağlıklı yürütülebilmesi, yurttaşların kolaylıkla anlayabilecekleri ve uyabilecekleri açıklıkta önceden konmuş net bir mevzuat mevcuduyla olur.
Ülkemizin maalesef her bakımdan çöken ekonomik-mali sistemi, bu büyük çöküşte başta gelen ilk büyük zaafı; bütün ülke vergilerini kapsayan tek bir Vergi Yasası'nın olmayışıdır. Ekonomi yönetimindeki basiretsizliğe bir çok hayali bahane, siyasi kılıf bulabilirsiniz ama, bu affedilir bir eksiklik değildir! Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Çünkü "hukukun üstünlüğü"nü esas alan bir "Hukuk Devleti"nde, her bakımdan mali-ekonomik temeli oluşturan "Vergi Hukuku"nun hiçbir karışıklığa ve yanlışlığa mahal vermeyecek bir şekilde önceden tek bir yasa altında toplanmış olması beklenir.
Bu ilkeden hiçbir şekilde ödün verilemez. Ama söylediğim gibi gelin görün ki, ülkemizde her bir vergi ayrı bir yasayla düzenlenmiş ve bu düzenlenen yasalar da çeşitli tarihlerde siyasi ve ekonomik saiklerle gelişigüzel değişikliklere uğratılmıştır.
Hatta o kadar vergi yasalarıyla oynanmıştır ki; bırakın vergi ödeyecek vatandaşları vergi toplaması gereken kurumlar dahi uygulamada bu kaos karşısında şaşıp kalmaktadır. Bu nedenle Bakanlık çoğu kez bir hukuk devletinde hiç olmaması gereken bir şekilde aslında hiç bir yasal uyma yükümlülüğü olmayan tebliğleriyle, genelgeleriyle, muktezaları ile; hangi verginin hangi kriterlere göre alınacağı veya ne kadar alınacağı hangi olayın vergi kapsamına girip girmediği gibi esasen hukuk kıstaslarına göre Tüzük ve Yönetmeliklerle hatta kanunlarla düzenlenmesi gereken çok önemli muktesabatını oluşturur iken böylece kendine özgün sakat bir "Vergi Hukuku" vaaz eder olmaktadır.
Halbuki Vekgi Hukuku'nda öncelikle "Verginin Yasallığı" gelir. Yani vergiye ait herşeyin kanunlarla düzenlenerek herkesin anlayacağı bir metinle herkesin ulaşabileceği açıklıkta bulunması gerekir. Maalesef yukarıda belirttiğim bakanlık tebliğleri, genelgeleri, muktezaları bürokratik yazışma olup, yurttaşların ulaşamayacağı uzaklıktadır. Yasalar gibi halkın iradesinin tezahürü değildirler ve yargısal denetimden uzaktırlar...
Oysa Vergi Hukuku'nun evrensel kuralları ve bu kuralların Anayasa'ya yansıyan çok önemli ilkeleri vardır. Bu ilkelerin en başta gelenleri: 1. Verginin genelliği ilkesi. 2. Verginin mali güçle orantılı olması ilkesi. 3. Vergi mükellefiyetinin adaletli ve dengeli dağılım ilkesi. 4. Verginin kamu giderlerini karşılamaya özgülemesi ilkesi. 5. Verginin yasallığı ilkesi.
Şayet bir ülke vergi sistemini her ne kadar şekli olarak "hukukun üstünlüğü"nü dayandırdığını söylüyor, fakat vergi mevzuatını Arap saçı gibi karmakarışık ediyorsa, bilin ki orada muhakkak ne hukuk kalmıştır, ne de hak vardır, ne de adalet vardır. Çünkü kaos olan yerde hukuk barınmaz, hukukun olmadığı yerde ise katiyen eşitlik, düzen, güven, barış var olmaz...
Peki ne vardır?
İşte günümüzde gördüğümüz mali keşmekeş, vergi adaletsizliği, tahsil edilemeyen vergiler, vergi kaçakçılığı, vergi suçları, vergi keyfiliği var demektir. Burada kötü niyet öncelikle vergisini kaçıranda mı aranır, yoksa buna asıl sebebiyet veren vergi hukuku kaosunu yaratanlarda mı?
Alain isimli yazar söyleyişlerini topladığı eserinin bir pasajında şöyle der: "Ülkede hükümet edenler ne zaman vatanseverlikten söz açarlarsa eyvah derim gene yeni vergiler gelecek veya vergiler daha da artacak..."
İşte bu kaygı veren gelişigüzel vergilendirmenin önünü tıkayacak bir engel varsa o da; herşeyde olduğu gibi "Hukukun Üstünlüğü"nü esas almaktır. Devletlerin vergilendirmede uymak zorunda hissetmeleri gereken "hukukun üstünlüğü" ise Vergi Hukuku'dur. Vergi Hukuku da yargısal denetimin sağlıklı yürütülebilmesi, yurttaşların kolaylıkla anlayabilecekleri ve uyabilecekleri açıklıkta önceden konmuş net bir mevzuat mevcuduyla olur.
Ülkemizin maalesef her bakımdan çöken ekonomik-mali sistemi, bu büyük çöküşte başta gelen ilk büyük zaafı; bütün ülke vergilerini kapsayan tek bir Vergi Yasası'nın olmayışıdır. Ekonomi yönetimindeki basiretsizliğe bir çok hayali bahane, siyasi kılıf bulabilirsiniz ama, bu affedilir bir eksiklik değildir! Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Çünkü "hukukun üstünlüğü"nü esas alan bir "Hukuk Devleti"nde, her bakımdan mali-ekonomik temeli oluşturan "Vergi Hukuku"nun hiçbir karışıklığa ve yanlışlığa mahal vermeyecek bir şekilde önceden tek bir yasa altında toplanmış olması beklenir.
Bu ilkeden hiçbir şekilde ödün verilemez. Ama söylediğim gibi gelin görün ki, ülkemizde her bir vergi ayrı bir yasayla düzenlenmiş ve bu düzenlenen yasalar da çeşitli tarihlerde siyasi ve ekonomik saiklerle gelişigüzel değişikliklere uğratılmıştır.
Hatta o kadar vergi yasalarıyla oynanmıştır ki; bırakın vergi ödeyecek vatandaşları vergi toplaması gereken kurumlar dahi uygulamada bu kaos karşısında şaşıp kalmaktadır. Bu nedenle Bakanlık çoğu kez bir hukuk devletinde hiç olmaması gereken bir şekilde aslında hiç bir yasal uyma yükümlülüğü olmayan tebliğleriyle, genelgeleriyle, muktezaları ile; hangi verginin hangi kriterlere göre alınacağı veya ne kadar alınacağı hangi olayın vergi kapsamına girip girmediği gibi esasen hukuk kıstaslarına göre Tüzük ve Yönetmeliklerle hatta kanunlarla düzenlenmesi gereken çok önemli muktesabatını oluşturur iken böylece kendine özgün sakat bir "Vergi Hukuku" vaaz eder olmaktadır.
Halbuki Vekgi Hukuku'nda öncelikle "Verginin Yasallığı" gelir. Yani vergiye ait herşeyin kanunlarla düzenlenerek herkesin anlayacağı bir metinle herkesin ulaşabileceği açıklıkta bulunması gerekir. Maalesef yukarıda belirttiğim bakanlık tebliğleri, genelgeleri, muktezaları bürokratik yazışma olup, yurttaşların ulaşamayacağı uzaklıktadır. Yasalar gibi halkın iradesinin tezahürü değildirler ve yargısal denetimden uzaktırlar...
Oysa Vergi Hukuku'nun evrensel kuralları ve bu kuralların Anayasa'ya yansıyan çok önemli ilkeleri vardır. Bu ilkelerin en başta gelenleri: 1. Verginin genelliği ilkesi. 2. Verginin mali güçle orantılı olması ilkesi. 3. Vergi mükellefiyetinin adaletli ve dengeli dağılım ilkesi. 4. Verginin kamu giderlerini karşılamaya özgülemesi ilkesi. 5. Verginin yasallığı ilkesi.
Şayet bir ülke vergi sistemini her ne kadar şekli olarak "hukukun üstünlüğü"nü dayandırdığını söylüyor, fakat vergi mevzuatını Arap saçı gibi karmakarışık ediyorsa, bilin ki orada muhakkak ne hukuk kalmıştır, ne de hak vardır, ne de adalet vardır. Çünkü kaos olan yerde hukuk barınmaz, hukukun olmadığı yerde ise katiyen eşitlik, düzen, güven, barış var olmaz...
Peki ne vardır?
İşte günümüzde gördüğümüz mali keşmekeş, vergi adaletsizliği, tahsil edilemeyen vergiler, vergi kaçakçılığı, vergi suçları, vergi keyfiliği var demektir. Burada kötü niyet öncelikle vergisini kaçıranda mı aranır, yoksa buna asıl sebebiyet veren vergi hukuku kaosunu yaratanlarda mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002