Ermeni yalanlarının temelinde kötü niyetler yattığı Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu'nun delilleriyle bir kez daha ortaya döküldü. Yalanlar, arşiv belgeriyle çürütüldü.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, uluslararası hukuka göre bir devletin, kendisi için tehlikeli gördüğü kişileri başka yerlere nakledebileceğini belirterek, Osmanlı Devleti'nin nakil sırasında gerekli tedbirleri aldığını ve Ermeniler'in soykırım iddialarının bir yalan olduğunu kaydetti. Mersin Üniversitesi (MEÜ) tarafından düzenlenen, "Ermeni Tehciri Soykırım Olarak Adlandırılabilir mi?" konulu konferansta konuşan Halaçoğlu, "Tarih olaylarını, kendi mekan ve zamanı içerisinde olmak kaydıyla, farklı pencerelerden, değişik açılardan ve farklı belgelerden değerlendirip bir sonuca ulaştırmak gerekir" dedi. Tarihi gerçekler saklanamazTarihi gerçeklerin, Türkiye aleyhine meydana gelmesi durumunda bile gerçekleri söylemenin zorunlu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 1915 yılında meydana gelmiş bir olayı tarihi bilgiler ve belgeler doğrultusunda dağerlendirilmesi gerektiğini söyledi. 1. Dünya Savaşı'na 1914 yılının ekim ayında giren Osmanlı Devleti'nin, bu tarihlerde coğrafi sınırlarının 1 milyon 980 bin kilometre kare olduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, "tehcir" denilen olayın da 1. Dünya Savaşı sırasında meydana geldiğini, bu coğrafyada yaşayan Ermeniler'in, Osmanlı toprağı olan Suriye bölgesine yerleştirildiğini ifade etti. Osmanlı'nın Ermenilerle hiçbir problemin olmadığını, ancak Batılı devletlerin kışkırtmasıyla Ermenilerin, isyan hareketlerine kalkıştığını belerten Halaçoğlu, Ermeni ayaklanmalarının 18771878'den sonra başladığını vurguladı.Ermenilerin amacı bir devlet kurmak idiProf. Dr. Halaçoğlu, Van'da Ermeniler'in "Kara Haç" diye bir cemiyet kurduğunu, amaçlarının ise Bağımsız Ermenistan Devleti kurmak olduğunu savundu. Halaçoğlu, şöyle konuştu: "1881 yılında İsviçre'de 'Kıpçak' adı altında Ermeni Komitesi kuruldu. Bu dönemde 22 örgüt meydana getirildi. Bu 22 örgüt, 1896 yılında çeşitli yerlerde isyan hareketleri başlattı. Erzurum, Sivas, Trabzon, İstanbul gibi çeşitli yerlerde isyanlar çıktı. Bütün bunları Osmanlı Devleti güvenlik güçleri bastırmaya çalıştı. Sonuçta 1914 yılında Osmanlı Devleti Sadrazamı Sait Halim Paşa, Rus Büyükelçisi, İngiliz ve Fransız Büyükelçisi arasında bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşmeye göre; Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas ve sonradan Trabzon iki parçaya ayrılacak. Bunların başına gayrimüslim adaylardan bir kişi müfettiş ve vali tayin edilecek. Resmi dil Türkçe'nin yanında Ermenice olacaktı. Bölgedeki askerlik çağına gelmiş gençler, başka bölgelerde askerlik yapamayacaktı. Arazi meseleleri, bu valiler tarafından çözülecekti. Savaş çıktığı için anlaşma şartları uygulanamadı." Osmanlı Devleti'nin çok önemli yolları olmadığını, 2 tren yolu bulunduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, ülkenin her tarafında telgraf telleri bulunduğuna dikkat çekti. Halaçoğlu, bir yerden bir yere naklin soykırım olarak adlandırılabilmesi için, bir devlet ya da bir topluluğun başka bir dini, siyasi veya herhangi hukuki niteliği bulunan bir grubu veya tümünü yok etmek, yani tarihten tümüyle silmek, onları tümüyle ortadan kaldırmak kastıyla öldürmesi gerektiğini söyledi. Fransız, Amerikan ve İngiliz belgelerinden örnekler gösteren Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 6 Ermeni köyünün dağa çıkarak Osmanlı Devleti'ne karşı direndiğini, bu Ermeniler'in soykırıma tabi tutulduğunun iddia edildiğini söyledi. Bu iddiaya karşı Fransız raporunu sunan Prof. Dr. Halaçoğlu, raporun buradaki 4 bin Ermeni'nin Fransız savaş gemileri ile Süveyş Kanalı aracılığıyla toplama kampına götürüldüğünün ortaya çıktığını belirtti. Halaçoğlu, "1.5 milyon Ermeni tehcir edildi" şeklindeki söylemin doğru olmadığını, Ermeniler'in Osmanlı topraklarına nakledildiğini, Ermeniler'in korunmasıyla ilgili Osmanlı Devleti'nin talimatı bulunduğunu kaydetti. Uluslararası hukuka göre bir devletin kendisi için tehlikeli gördüğü kişileri başka yere nakledebileceğini belirten Halaçoğlu, bu nakil sırasında Osmanlı Devleti'nin gerekli tedbirleri aldığını ifade etti.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, uluslararası hukuka göre bir devletin, kendisi için tehlikeli gördüğü kişileri başka yerlere nakledebileceğini belirterek, Osmanlı Devleti'nin nakil sırasında gerekli tedbirleri aldığını ve Ermeniler'in soykırım iddialarının bir yalan olduğunu kaydetti. Mersin Üniversitesi (MEÜ) tarafından düzenlenen, "Ermeni Tehciri Soykırım Olarak Adlandırılabilir mi?" konulu konferansta konuşan Halaçoğlu, "Tarih olaylarını, kendi mekan ve zamanı içerisinde olmak kaydıyla, farklı pencerelerden, değişik açılardan ve farklı belgelerden değerlendirip bir sonuca ulaştırmak gerekir" dedi. Tarihi gerçekler saklanamazTarihi gerçeklerin, Türkiye aleyhine meydana gelmesi durumunda bile gerçekleri söylemenin zorunlu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 1915 yılında meydana gelmiş bir olayı tarihi bilgiler ve belgeler doğrultusunda dağerlendirilmesi gerektiğini söyledi. 1. Dünya Savaşı'na 1914 yılının ekim ayında giren Osmanlı Devleti'nin, bu tarihlerde coğrafi sınırlarının 1 milyon 980 bin kilometre kare olduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, "tehcir" denilen olayın da 1. Dünya Savaşı sırasında meydana geldiğini, bu coğrafyada yaşayan Ermeniler'in, Osmanlı toprağı olan Suriye bölgesine yerleştirildiğini ifade etti. Osmanlı'nın Ermenilerle hiçbir problemin olmadığını, ancak Batılı devletlerin kışkırtmasıyla Ermenilerin, isyan hareketlerine kalkıştığını belerten Halaçoğlu, Ermeni ayaklanmalarının 18771878'den sonra başladığını vurguladı.Ermenilerin amacı bir devlet kurmak idiProf. Dr. Halaçoğlu, Van'da Ermeniler'in "Kara Haç" diye bir cemiyet kurduğunu, amaçlarının ise Bağımsız Ermenistan Devleti kurmak olduğunu savundu. Halaçoğlu, şöyle konuştu: "1881 yılında İsviçre'de 'Kıpçak' adı altında Ermeni Komitesi kuruldu. Bu dönemde 22 örgüt meydana getirildi. Bu 22 örgüt, 1896 yılında çeşitli yerlerde isyan hareketleri başlattı. Erzurum, Sivas, Trabzon, İstanbul gibi çeşitli yerlerde isyanlar çıktı. Bütün bunları Osmanlı Devleti güvenlik güçleri bastırmaya çalıştı. Sonuçta 1914 yılında Osmanlı Devleti Sadrazamı Sait Halim Paşa, Rus Büyükelçisi, İngiliz ve Fransız Büyükelçisi arasında bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşmeye göre; Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas ve sonradan Trabzon iki parçaya ayrılacak. Bunların başına gayrimüslim adaylardan bir kişi müfettiş ve vali tayin edilecek. Resmi dil Türkçe'nin yanında Ermenice olacaktı. Bölgedeki askerlik çağına gelmiş gençler, başka bölgelerde askerlik yapamayacaktı. Arazi meseleleri, bu valiler tarafından çözülecekti. Savaş çıktığı için anlaşma şartları uygulanamadı." Osmanlı Devleti'nin çok önemli yolları olmadığını, 2 tren yolu bulunduğunu belirten Prof. Dr. Halaçoğlu, ülkenin her tarafında telgraf telleri bulunduğuna dikkat çekti. Halaçoğlu, bir yerden bir yere naklin soykırım olarak adlandırılabilmesi için, bir devlet ya da bir topluluğun başka bir dini, siyasi veya herhangi hukuki niteliği bulunan bir grubu veya tümünü yok etmek, yani tarihten tümüyle silmek, onları tümüyle ortadan kaldırmak kastıyla öldürmesi gerektiğini söyledi. Fransız, Amerikan ve İngiliz belgelerinden örnekler gösteren Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 6 Ermeni köyünün dağa çıkarak Osmanlı Devleti'ne karşı direndiğini, bu Ermeniler'in soykırıma tabi tutulduğunun iddia edildiğini söyledi. Bu iddiaya karşı Fransız raporunu sunan Prof. Dr. Halaçoğlu, raporun buradaki 4 bin Ermeni'nin Fransız savaş gemileri ile Süveyş Kanalı aracılığıyla toplama kampına götürüldüğünün ortaya çıktığını belirtti. Halaçoğlu, "1.5 milyon Ermeni tehcir edildi" şeklindeki söylemin doğru olmadığını, Ermeniler'in Osmanlı topraklarına nakledildiğini, Ermeniler'in korunmasıyla ilgili Osmanlı Devleti'nin talimatı bulunduğunu kaydetti. Uluslararası hukuka göre bir devletin kendisi için tehlikeli gördüğü kişileri başka yere nakledebileceğini belirten Halaçoğlu, bu nakil sırasında Osmanlı Devleti'nin gerekli tedbirleri aldığını ifade etti.