Kavramlar çok önemlidir. Çünkü kavramlar, yüklendikleri anlamlara göre insanları düşünmeye ve yaşamaya sevk ederler. Batı dünyasında üretilen ve psikolojik savaş için kullanılan kavramları düşünmeden, sorgulamadan kabullenen devlet adamları, hem kendilerini, hem de idare ettikleri milleti büyük yanlışlara sürüklerler. Çin bilgini Konfüçyüs, "bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız, önce dilini bozun" sözünü boşuna söylememiştir. Maalesef, Türk milletinin dili çok bozulmuş, ne anlama geldiği bilinmeyen kavramlar koca koca devlet adamları tarafından uluorta kullanılmaktadır. Diyeceksiniz ki, " devlet adamlarının bu çeşit hatalarını düzeltmesi gereken danışmanlar ne güne duruyor?". Doğru da, ya danışmanlar, bu hataları göremeyen kişilerse.... Ya da bizzat o hataları yaptırmakla görevlilerse... Ne olacak? Defterdar Sarı Mehmet Paşa, 'Nesayih'ül vüzera v'elümera' adlı eserinde şöyle der: "Her işte danışmayı elden bırakmamak gerekir. Ama her kişi ile de danışma yapılmaz. Gerekli olanı çekinmeden sunmak ve söylemekte de azilden asla ürkmemek lâzımdır. Zira bir işi uygun olmayan bir şekilde görüp kötü kişi olmaktansa azli seçerek halk arasında beğenilmek yeğdir" (s.20). Aslında bilgili, bildiğini söylemekten çekinmeyen danışmanlar, dirayetli liderlerle eşdeğerdir. Onun için derler ki, "iyi danışmanlar, liderlerin beyninin yarısı gibidir".Bu girişten sonra, hitabete büyük değer veren ve bazılarına göre tek sermayesi hitabeti olan Başbakan Erdoğan'ın, kullandığı yanlış kavramlara azıcık değinelim. Örnek olarak, Başbakan Eroğan'ın "Biz, ülkemizde bölgesel milliyetçiliği, etnik milliyetçiliği ve dinsel milliyetçiliği kaldıracağız" sözünü ele alalım. Başbakan Erdoğan, 14 Ağustos 2001'de yola çıkarkan, üç kırmızı çizgi olarak bunları çizdiklerini sık sık söylüyor. Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğünde, milliyetçilik şöyle tanımlanmaktadır: "Milliyetçilik, maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını herşeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk". Demek ki, milliyetçilik, milletle ilişkili bir kavramdır. O halde 'bölgesel milliyetçilik' olmaz, 'bölgecilik' olur. Gelelim, 'etnik' kavramına. Bu kavram, Yunanca ırk anlamına gelen 'ethnos'tan türemiştir. Yani, 'etnik milliyetçilik' de olmaz, 'ırkçılık' olur. 'Dinsel milliyetçilik' kavramı ise, herkesin istediği anlamı yüklemesine müsait, muğlak bir kavramdır. Dinsel milliyetçilik yapmamaktan kasıt, din kardeşlerine sahip çıkmamak mıdır? Yahut, onlara karşı diğer din mensuplarını desteklemek midir? Anlaşılmayan, bu müphem 'dinsel milliyetçilik' kavramını, gazetemizin yazarlarından M.Emin Koç, şöyle tanımlıyor: "Müslümanların canlarına, mallarına, namuslarına kast edildiği ve vatanlarının işgal edildiği vahim 'yeni dünya düzeni' sürecinde türetilen medeniyetler ittifakı yalanına entegre vaziyette uydurulmuş bir kavramdır" (Bkz. Yeni Mesaj Gazetesi, 10.09.2009).Bu kavramları geçelim. Başbakan Erdoğan'ın anlamı gayet açık, suçu danışmanlara yüklenmeyecek kadar yanlış kullandığı kavramlar ve cümleler var. Bir İmam-Hatiplinin değil, sıradan bir Müslümanının yapmayacağı yanlışları, bir Başbakanda görmek gerçekten insanı üzüyor ve endişelendiriyor. Örnek mi istiyorsunuz? İşte size bir örnek: '1. Hatay Medeniyetler Buluşması'nın açılış konuşmasında Başbakan Erdoğan, " Bugün farklı medeniyetlerin bir ideal etrafında bir araya geldiğini ve bu idealin 'Babil Kulesi' felâketinden bu yana, insanların özlemlerinin en önemlisini temsil ettiğini" söylemişti. Nedir medeniyetler buluşması, bununla ne amaçlanıyor? Başbakan Erdoğan'a göre, "Medeniyetler buluşması, 'Babil'de dağılan insanlığın tekrar bir araya nasıl gelebileceği üzerine bir adım olarak kabul edilebilir". Başbakan, bu sözleri şöyle bitiriyordu: "Artık Babil sendromunu aşmanın da vakti geldi". Görüldüğü üzere Başbakan, 'Medeniyetler Buluşması' tezini Muharref Tevrat'ın haber verdiği 'Babil Kulesi Efsanesi'ne dayandırıyor. Başbakanın danışmanları ve yakın çalışma arkadaşları, lütfen sözünü ettiğimiz kavramlar ve bu konuşma metni üzerinde bir kere olsun düşünsünler. Başbakan'a güzel konuşmanın kavramları yerli yerinde kullanmak ve doğruyu söylemek olduğunu anlatsınlar. Bir de "körle yatan şaşı kalkar" atasözümüzü hatırlatsınlar. Gerçekten Başbakanı ve milleti seviyorlarsa, bunu yapsınlar. Bu, çok büyük bir hizmet olur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018