Yapay Zekâ ile İnsan Arasında Yeni Bir Toplumsal Sözleşme mi Gerekiyor?
Yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişmesi, insan egemenliğini sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve siyasal düzeyde de yeniden tanımlamayı zorunlu kılıyor
02.08.2025 17:08:00
Ahmet Turan Yiğit
Ahmet Turan Yiğit





Yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişmesi, insan egemenliğini sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve siyasal düzeyde de yeniden tanımlamayı zorunlu kılıyor. 2025 yılında yayımlanan yeni araştırmalar, yapay zekânın iş gücü piyasasında, gelir dağılımında ve sosyal eşitsizliklerde belirleyici bir rol oynamaya başladığını gösteriyor. Bu durum, klasik egemenlik anlayışının sınırlarını zorluyor.
Özellikle otomasyonun yaygınlaşmasıyla birlikte, birçok meslek grubu yapay zekâ sistemleri tarafından ikame ediliyor. Bu süreç, sadece ekonomik değil, psikolojik ve kültürel bir dönüşüm yaratıyor. İnsanlar, üretim süreçlerinden dışlandıkça, toplumsal aidiyet ve kimlik duygularında erozyon yaşanıyor. Egemenlik artık sadece siyasi bir kavram değil; üretim araçlarına erişim, dijital okuryazarlık ve algoritmik karar süreçlerine katılım gibi yeni boyutlar kazanıyor.
Yapay zekâ sistemlerinin sahip olduğu veri işleme gücü, devletlerin ve şirketlerin bireyler üzerindeki denetimini artırıyor. Bu durum, klasik liberal demokrasilerin temelini oluşturan "bireyin özerkliği" ilkesini tehdit ediyor. Dijital gözetim, algoritmik yönlendirme ve davranışsal tahmin sistemleri, bireylerin kararlarını görünmez biçimde şekillendiriyor. Egemenlik, artık açık bir otorite değil; veri akışları ve algoritmalar üzerinden işleyen bir güç haline geliyor.
Bu tablo, yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacını gündeme getiriyor. Yapay zekâ çağında bireylerin haklarını koruyacak, dijital eşitliği sağlayacak ve algoritmik şeffaflığı güvence altına alacak yeni hukuki ve etik çerçevelere ihtiyaç var. Aksi takdirde, insan egemenliği, teknolojik ilerlemenin gölgesinde sessizce eriyip gidebilir.
Özellikle otomasyonun yaygınlaşmasıyla birlikte, birçok meslek grubu yapay zekâ sistemleri tarafından ikame ediliyor. Bu süreç, sadece ekonomik değil, psikolojik ve kültürel bir dönüşüm yaratıyor. İnsanlar, üretim süreçlerinden dışlandıkça, toplumsal aidiyet ve kimlik duygularında erozyon yaşanıyor. Egemenlik artık sadece siyasi bir kavram değil; üretim araçlarına erişim, dijital okuryazarlık ve algoritmik karar süreçlerine katılım gibi yeni boyutlar kazanıyor.
Yapay zekâ sistemlerinin sahip olduğu veri işleme gücü, devletlerin ve şirketlerin bireyler üzerindeki denetimini artırıyor. Bu durum, klasik liberal demokrasilerin temelini oluşturan "bireyin özerkliği" ilkesini tehdit ediyor. Dijital gözetim, algoritmik yönlendirme ve davranışsal tahmin sistemleri, bireylerin kararlarını görünmez biçimde şekillendiriyor. Egemenlik, artık açık bir otorite değil; veri akışları ve algoritmalar üzerinden işleyen bir güç haline geliyor.
Bu tablo, yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacını gündeme getiriyor. Yapay zekâ çağında bireylerin haklarını koruyacak, dijital eşitliği sağlayacak ve algoritmik şeffaflığı güvence altına alacak yeni hukuki ve etik çerçevelere ihtiyaç var. Aksi takdirde, insan egemenliği, teknolojik ilerlemenin gölgesinde sessizce eriyip gidebilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.