2018 sonu itibarıyla ülkemizde 389 infaz kurumu (hapishane) var. Toplam kapasiteleri 211 bin.
Yetmediği için 5 yıl içerisinde 193 yeni cezaevi (114'ü bitmek üzere) yapılacağı ve 211 bin kapasitenin 100 bin daha arttırılacağını da ilgili mercilerin açıklamalardan öğreniyoruz.
Diğer taraftan mahkeme salonlarının, hastane koridorlarından daha kalabalık olduğunu görüyoruz. Adliyelerin depoları yetmediği için dava dosyaları, koridorlara kadar uzanmış.
Yerel mahkemeler iş yükünden dolayı şikâyetçi. Danıştan da, Sayıştay da şikâyetçi… En son Anayasa Mahkemesi Başkanı da iş yükünden şikâyetçi oldu.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan; "İş yüküyle başa çıkmak, sadece AYM'nin vazifesi olmamalı. Geldiğimiz noktada birtakım yasal değişiklikler kaçınılmaz hale geldi" dedi.
Dikkatinizi çekmiştir! Yargı mensupları iş yükünden şikâyetçi, ilgili merciler ise suçluları kapatacak alan bulamamaktan.
Suç işlenmesinden kimse şikâyetçi değil herhalde!
İnsanımız neden suça yöneliyor? Neden suç işleyen, suç işlenmesine razı olan bir toplum haline geldik?
Suçun, suç işlenmesinin önüne geçmek için hem kanuni, hem ekonomik, hem eğitim ve hem de sosyal olarak neler yapılmalı, gibi sorular sorulmuyor, konuşulmuyor bile.
Sahi insanımız neden göz kırpmadan suç işliyor? İnsanımızı suça iten etkenler nelerdir? Suç işlenmesinden ekonomik nedenler tetikçi midir?
Özellikle 'adi suçların' bu kadar yaygınlaşmasının altında milli ve manevi değerlerin tarumar edilmesinde siyasetçilerin, medyanın, din adına öne çıkan kurum ve kişilerin etkisi var mıdır?
* * *
Tekrar yargıya dönersek! Ceza mantığıyla bir toplumun suçtan uzak tutulamayacağı açıktır. Hele hele bu ceza mantığı yargı mensupları tarafından iktidara, kişiye, partiye göre değişiklik uygulanır, her dönem kanun ve cezalar değiştirilmeye çalışılırsa yargı kokmaya başlar. Ki, yargının koktuğunu, yargı mensuplarının da korktuğunu artık yargı mensupları itiraf ediyor.
Siyasetçiler, yargı üzerinden siyaset yapıyor, dün ve bugünü karşılaştırıp vatandaştan takdir almaya çalışıyor.
Siyasi olarak birbirine adeta hasım haline getirilen vatandaş ise yargı hakkında aynı ortak kanıyı dile getiriyor. Vatandaşın % 70'i yargıya güvenmiyorum, diyor.
Yani (yaklaşık) her dört kişiden 3 kişi mahkemelere, mahkemelerin verdiği kararların tarafsızlığına inanmıyor.
* * *
Yargı, yasama ve yürütmeyi uyarıyor mu?
Suç ve ceza mantığıyla insan topluluklarına huzur ve güven ortamının sağlanamayacağı aşikârdır.
Bugün birey ve kalabalıkları suça iten en etken başlık maddi imkânsızlıklardır.
Başka? Eğitimsizliktir. Okuma-yazma bilmemek, demiyorum. Milli ve manevi değerlerinden yoksun yetiştirilen, taklitçi birey ve toplumdur.
Başka? Medyadır. Başka? İhtiraslardır. Başka? Toplumsal yapının bozulmasıdır. Başka? Toplumu yönlendiren kişilerin söz, fiil ve icraatlarındaki tutarsızlıklardır?
Başka? Her suça aynı cezanın verilmesi ve cezaların caydırıcılık özelliği olmamasıdır. Daha birçok etken sayabiliriz.
Bu sebeple iş yükünden şikâyetçi olan yargımız acaba yasama ve yürütme organına, insanları suça götüren, suçu yaygınlaştıran etken ve nedenleri bildirmiş midir?
Bildirmişse! Yürütme ve yasama bireylerin ve toplumun suç işlemesini önlemek için ne gibi kanun ve uygulamalar çıkarmıştır?
Kur'an 'adaleti' emreder. Peygamberimiz, 'adaletten ayrılmayın' diyor. İmam Ali, 'devletin dini adalettir' buyuruyor.
Nerede adalet? Nedir bu dinsizlik?
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024