Cumhuriyetimizin yüz yaşını doldurmasına az kaldı. Gururla hak ederek her yıl kutladığımız bu güzel bayramı, bu yıl da coşkuyla kutladık.
"Cumhuriyet nedir?" sorusuna, eski cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Süleyman Demirel , "Isparta'nın İslam köyünde doğan bir kişinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne Cumhurbaşkanı olmasıdır." yanıtını vermişti. Özünde bu öz yaklaşıma eklenecek fazla bir söz yoktur.
Evet, cumhuriyet, demokrasidir. Cumhuriyet insanca yaşamaktır. Cumhuriyet yasalar karşısında her insanın eşit olmasıdır. Cumhuriyet, kulun, kula biat etmesini önleyen rejimdir. Cumhuriyet, insan onurunu koruyan bir sistemdir.
Cumhuriyet rejimi, tarih boyunca halkımızın ruhunda olmuştur. Orta Asya'dan günümüze kadar kurulan devletlere baktığımızda yönetimi paylaşma geleneğinden hiçbir zaman ödün verilmemiştir. Eski Türk devletlerinde de meclisler, devletin en önemli kararlarının alındığı ve görüşüldüğü kurullardır. Bu meclisler, yasama ve yürütme yetkisine sahiptir. Devletin ileri gelenlerinden oluşan bu meclisin, gerektiğinde Hakan'ı seçme yetkisi bile vardı. Ayrıca Hakan'ı denetler, gerekirse onun yetkilerini kullanabilirdi de.
Kurulmuş olan eski Türk devletlerinde de hükümetler vardır. İcra görevini görür ve Hakan'a, meclise karşı sorumludurlar.
Görülüyor ki özümüzde olan ve bizim karakter yapımıza uygun yönetim şeklini sevgili Atatürk'ümüz, yeniden uygulamaya koymuştur. 29 Ekim 1923 tarihinde saat 20.30'da oy birliği ile Cumhuriyet meclisçe kabul edilerek ulusumuz, çağdaşlaşma yolunda yolunu çizmiştir. Mecliste tartışmalar sürerken dönemin en büyük hukukçusu kabul edilen Seyit Bey şöyle diyordu:
"Önerilen şekil yeni bir şey değildir. Var olan anayasayı açıklamaktan ibarettir."
Aynı gün, Tarihçi Abdürahman Şeref Bey ise, "Hükümet şekillerini saymaya gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz bunun adı cumhuriyettir. Biz şimdi çoktan doğmuş bir bebeğin adını koyuyoruz. Bu ad kimilerine hoş gelmeyebilir ama varsın gelmesin."
Yönetimler "kul" isteyebilir; ama halkımız kul olmak istemiyor, ulus olmak istiyor. Kendisi, kendi vekilleri aracılığı ile yönetilmek istiyor ve bu yaklaşım çağdaş bir anlayışın dışa vurmuş biçimidir.
Toprakları elinden alınmış, orduları dağıtılmış, borç batağına itilmiş bir toplumu; toprak bütünlüğüne, güçlü orduya, onurlu yaşamaya götüren, kısaca tam bağımsızlığa kavuşturan bu ulusal kadronun, tarihin her döneminde şükranla anılması gerekir.
Sömürgeciliği, mandacılığı içine sindiren o günün bazı insanlarını ve bugünkü onların torunlarını Cumhuriyetin nimetlerinden yararlandıkları halde ona ve cumhuriyeti kuran o aziz insanlara karşı olmalarını ve onlara çamur atmalarını bir türlü anlayamıyor ve anlam veremiyorum.
Cumhuriyetle elde edilen kazanımları hiçe sayarak hala halifelik, padişahlık sevdalılarının durdukları yeri çözemiyorum.
Cumhuriyet gibi bir halk idaresinin altını boşaltarak, başka yönetim biçimlerini ülkemiz insanının beynine yerleştirmek bence vatanseverlik değildir.
29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyeti; bu onurlu yönetimi korumak, kollamak her vatandaşımızın kutsal görevi olmalıdır. Çünkü çağdaş insan olmak, dünya ulusları arasında onurlu devlet olmak, ancak insan onuruna yakışan cumhuriyeti benimsemekle olur.
Yaşasın cumhuriyet!...
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023