Kandil münasebetiyle çocuk haklarından söz etmiştik ("Kandil ve çocuk" Yeni Mesaj/19.11.2018).
Önceki gün (20 Kasım) Dünya Çocuk Hakları günüydü. Çocukları önemsemek zorundayız. Sadece 23 Nisan'larda, 20 Kasım'larda değil, her zaman… Çocuklar toplumsal kimliğimizi yarınlara taşıyacak olanlar, çocuklar aynadaki yansımamız, çocuklar yankı olan sesimiz. Çocuklar, özentisiz kişiliklerinde tüm çarpıklıklarımızı safiyane dile getiren küçük insanlar. Çocuklar, umut bağladıklarımız. Türkiye Cumhuriyeti'nin özgürlükçü, demokratik bir hukuk devleti olmasını içtenlikle istiyorsak, hoşgörüyü gerçekten, fiiliyatta görmek ve göstermek istiyorsak işe çocuklarımızdan ve onları eğitenlerden başlamak zorundayız. Nitelikli eğitim ve öğretim politikasını tüm politikaların önüne alıp daha fazla gecikmeden akılcı ve bilimsel çözümler üretmeliyiz.
Ülkemizde, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, yazık ki acı ve sıkıntılar içinde yaşamak zorunda olan, kapasitelerinden çok büyük ağırlıkların altında ezilen çocuklar var. Bunları görmezden gelerek yaşamak, onursuzluk gibi geliyor insana. Hasta ve sakat çocuklar, kimsesiz çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar ve tiner çekenler, aile ve toplum tarafından kötü muameleye tabi tutulan çocuklar ve yargılama öncesi işkence görenler… Çocuklar acımasızca örseleniyor.
Çocuklara ilişkin sorunların çok boyutlu olarak ele alınması ve bilimsel olarak çözümlenmesi gerekir. Yönetenlerin, uygulayıcıların, medyanın, bütün eğitim ve öğretim kurumlarının çocuk sorununa yapıcı çözümler üretecek şekilde el atmaları zorunludur. Çocuk hakları sözde kalmamalıdır.
Bir ülkede çocuk hakları konusunu izleyen, değerlendiren, bu konudaki aksaklıkları tespit eden ve Çocuk Hakları Sözleşmesi doğrultusunda bu hakların karşılanmasını sağlayan, çocuk politikalarını geliştiren ve uygulayan, ülke yönetimini elinde tutan güçtür, yani iktidardır.
Bu bağlamda, ülkemizde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bir "Çocuk Hakları Stratejisi ve Uygulama Planı" oluşturulması kararı alınmış ve çalışmalar 13 Ekim 2010 tarihinde başlatılmıştır. Ancak çocuk hakları konusundaki açıklarımız sürmektedir.
2010'da görüşülen Birleşmiş Milletler Evrensel Periyodik Gözden Geçirme Raporunda, Türkiye'de çocuğa karşı şiddetin evde ve diğer ortamlarda açıkça yasak olmadığı görüşü yer almaktadır. Oysa Türkiye'de öğretmenin ya da yöneticinin öğrencisini dövmesi 29.06.1930 tarihinde çıkarılan 1702 Sayılı Yasa ile yasaklanmıştır (disiplin ile ilgili hükümleri 2014'te yürürlükten kaldırılmıştır). Bu yasaya göre çocuğa şiddet uygulayanlar "maaş kesimi" cezası ile cezalandırılmaktaydı. Yani 88 yıl önce öğretmenin öğrencisini dövmesi disiplin suçuydu. Buna rağmen toplumun "öğretmenin dövdüğü yerde gül biter" ve benzeri yaklaşımlarla yasalar uygulanamıyor, öğretmen ve veliler tarafından "dayak" eğitme amacı olarak görülüyordu.
Benzer bir şekilde 2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu önemli olup, 26 Eylül 2004 yılında değişen Türk Ceza Kanunu'nun 86.maddesi şiddet uygulayan ebeveynlere ağırlaştırılmış ceza hükümlerinin uygulanmasını içermektedir.
Türkiye'de çocuğa yönelik şiddeti yasaklayan yasal düzenlemeler çok eskiye dayanmaktadır. Ancak önemli olan çocuğa bakış açısının eğitim yolu ile değiştirilmesi, çocuğun birey olarak kabul edilmesi ve şiddetin eğitim aracı olarak görülmemesi gerekmektedir.
Özetle, masallarımızın mutsuz çocuklarını mutlu görmektir dileğimiz!