Biliyorum benim gibi gezginler, genelde gezdiği gördüğü yerlerle ilgili güzellikleri anlatmalı. Ama ne yapalım ki, Anadolu'da gezerken gördüğüm ve anlatmak zorunda olduğum bazı gerçekler, bu güzelliklerin önüne geçiyor. İşte o gerçeklerden birsini daha gördüm bu hafta Aydın'da...
Aydın'ın her yerinde ayrı bir güzellik saklı, gerçekten görülmesi gereken illerimizden birisi, tarihi geçmişi ise bilmem kaç asır ötelere dayanıyor, Kurtuluş Savaşı'nda Yörük Ali Efe'nin destanlaşan mücadelesi ise ayrı bir inceleme konusu. Yani sizin anlayacağınız Aydın yalnızca Kuşadası'ndan ve birkaç plajdan ibaret değil.
Aydın'ın bir de güzel mi güzel şirin mi şirin bir ilçesi var, "Germencik"...
Bu güzel ilçenin dört bir tarafını gezerken bir türlü gezmeye görmeye doyamadığım köylerini de ihmal etmedim tabii, tarlasında ekin ekenlerle sohbet ettim, ocağında ekmek pişiren teyzelerimden ekmek yedim, yani ne aç kaldım nede açıkta kaldım.
İşte böyle şen şakrak gezmeye devam ederken, köyün birinde kapısını çaldığım, Ahmet dedenin ve Kadriye ninenin anlattıkları bütün neşemi kaçırdı. Oğulları varmış İstanbul'da, ordu evinde subaymış, paraları olmadığı için uzunca bir zamandan beri oğullarını ve o çok sevdikleri torunlarını göremiyorlarmış, başlarda kameranın önünde konuşmaktan sıkılan Ahmet dede ve Kadriye nine zamanla bu sıkıntılarını üzerlerinden atarak, bütün dertlerini benimle paylaştılar. Ahmet dede yaşadıklarını anlatırken zaman zaman hiddetlenerek ses tonunu iyice yükseltiyor, Kadriye nine ise göz yaşlarına bir türlü hakim olamıyordu.
Ahmet dede "bak yavrum utancımdan derdimi kimselere anlatamıyorum, ben bunca yaşıma kadar bu devlete hizmet ettim ama, inanır mısın şu anda cebimde o hani tekrar geri gelen kuruşlar var ya, onlardan bi' tane bile yok, yazık değil mi bize, yazık değil mi ha diyerek baştakilere verdi veriştirdi. Ettiği sitemlerin birisi bitip diğeri başlarken Kadriye nine de "tamam, sus yeter" diyerek Ahmet dedeyi sürekli uyarıyordu. Artık Ahmet dedeyi susturamayacağını anlayan Kadriye nine istemeye istemeye söze karıştı...
"Bak çocuğum biz şu anda açlık sınırının altında yaşıyoruz, kapımızın önüne ektiğimiz şu sebzelerde olmasa akşama ne pişireceğimizde meçhul" diyerek bana bahçesine ektiği üç beş yeşillik parçasını gösterdi. Ahmet dede iyice sinirlenmişti:
"Oğlum biz Yörük Ali Efe'nin çocuklarıyız. Yunanı nasıl buralardan def etmesini bildiysek bize bu sıkıntıları yaşatanları da öyle def ederiz" diyerek sözlerini tamamladı.
Artık içlerini iyice döken Ahmet dede ve Kadriye nine o sıkıntılı hallerine rağmen bütün sevecenlikleri ile geçmişte yaşadıkları güzel günleri anlatırken bir taraftan da, Anadolu'nun sımsıcak misafirperverliği ölçüsünde bizlere zorla ikramlarda bulunmayı da ihmal etmediler.
Oradan ayrıldıktan sonra kendi kendime "çok çalışmamız lazım çok..." dedim.
NevzatYILDIRIM
Aydın'ın her yerinde ayrı bir güzellik saklı, gerçekten görülmesi gereken illerimizden birisi, tarihi geçmişi ise bilmem kaç asır ötelere dayanıyor, Kurtuluş Savaşı'nda Yörük Ali Efe'nin destanlaşan mücadelesi ise ayrı bir inceleme konusu. Yani sizin anlayacağınız Aydın yalnızca Kuşadası'ndan ve birkaç plajdan ibaret değil.
Aydın'ın bir de güzel mi güzel şirin mi şirin bir ilçesi var, "Germencik"...
Bu güzel ilçenin dört bir tarafını gezerken bir türlü gezmeye görmeye doyamadığım köylerini de ihmal etmedim tabii, tarlasında ekin ekenlerle sohbet ettim, ocağında ekmek pişiren teyzelerimden ekmek yedim, yani ne aç kaldım nede açıkta kaldım.
İşte böyle şen şakrak gezmeye devam ederken, köyün birinde kapısını çaldığım, Ahmet dedenin ve Kadriye ninenin anlattıkları bütün neşemi kaçırdı. Oğulları varmış İstanbul'da, ordu evinde subaymış, paraları olmadığı için uzunca bir zamandan beri oğullarını ve o çok sevdikleri torunlarını göremiyorlarmış, başlarda kameranın önünde konuşmaktan sıkılan Ahmet dede ve Kadriye nine zamanla bu sıkıntılarını üzerlerinden atarak, bütün dertlerini benimle paylaştılar. Ahmet dede yaşadıklarını anlatırken zaman zaman hiddetlenerek ses tonunu iyice yükseltiyor, Kadriye nine ise göz yaşlarına bir türlü hakim olamıyordu.
Ahmet dede "bak yavrum utancımdan derdimi kimselere anlatamıyorum, ben bunca yaşıma kadar bu devlete hizmet ettim ama, inanır mısın şu anda cebimde o hani tekrar geri gelen kuruşlar var ya, onlardan bi' tane bile yok, yazık değil mi bize, yazık değil mi ha diyerek baştakilere verdi veriştirdi. Ettiği sitemlerin birisi bitip diğeri başlarken Kadriye nine de "tamam, sus yeter" diyerek Ahmet dedeyi sürekli uyarıyordu. Artık Ahmet dedeyi susturamayacağını anlayan Kadriye nine istemeye istemeye söze karıştı...
"Bak çocuğum biz şu anda açlık sınırının altında yaşıyoruz, kapımızın önüne ektiğimiz şu sebzelerde olmasa akşama ne pişireceğimizde meçhul" diyerek bana bahçesine ektiği üç beş yeşillik parçasını gösterdi. Ahmet dede iyice sinirlenmişti:
"Oğlum biz Yörük Ali Efe'nin çocuklarıyız. Yunanı nasıl buralardan def etmesini bildiysek bize bu sıkıntıları yaşatanları da öyle def ederiz" diyerek sözlerini tamamladı.
Artık içlerini iyice döken Ahmet dede ve Kadriye nine o sıkıntılı hallerine rağmen bütün sevecenlikleri ile geçmişte yaşadıkları güzel günleri anlatırken bir taraftan da, Anadolu'nun sımsıcak misafirperverliği ölçüsünde bizlere zorla ikramlarda bulunmayı da ihmal etmediler.
Oradan ayrıldıktan sonra kendi kendime "çok çalışmamız lazım çok..." dedim.
NevzatYILDIRIM
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012