Muharebe,Mükaleme,Mübareze,Müzakere...Aynı kalıptan çıkmış asılları Arapça kelimelerden sadece bir kaçı.Arap dilinde bu kalıbın ortak özelliği "müşareket" manası taşımalarıdır.Ne demek müşareket?Karşılıklı ve gruplar halinde yapılan işler.Muharebe; iki grubun karşılıklı savaşması.Mesela; İki kişinin karşılıklı vuruşmasına muharebe denmez. Dense dense çatışma denir. Sosyetik yapılırsa buna da düello adı verilir.Bir kişinin tek başına ve karşısında düşman birliği olmadan yaptığı savaşa muharebe denmediği gibi, ille de ben bu halimle muharebe yapıyorum diye tutturanın eline uygun bir epikriz tutuşturulup uygun hastaneye yatırırlar.Dünya edebiyatının baş yapıtlarından Don Kişot buna çok güzel bir örnektir.Hayali bir sevda uğruna yanına da bir hayalle yetinmeyip birkaç hayali cem etmiş bir başka hayalperesti katarak yollara düşen bu hayalici kahraman önüne konan ne kadar aldatmaca varsa hepsine kanmış, iş öylesine tedavisi imkansız hal almış ki, önüne çıkan Kopenhag kriterleri karşıtlarını, ayy pardon, yel değirmenlerini mutlak savaşılması gereken bir ordu gibi algılayıp kılıcı sıyırıp daha önceki sıyrıklığına bir yenisini eklemiştir.Nurlu kimi yayınların Viktor Hugo gibi Don Kişot'u da bir Müslüman modeli gibi takdim etmesi bir başka mesele.Peki muharebe böyle de mükaleme farklı mı?Hani şu karşılıklı konuşma.Bir insan düşünün ki, karşısında kimse yok ve o el kol hareketlerini de katarak konuşuyor konuşuyor, ha bire konuşuyor.Bu insana hangi gözle bakarsınız.Gözlerden kastım mana gözü falan değil ha!Peki ya müzakere!?Müzakereyi şöyle tarif etsek ne kaybederiz? Müzakere; önemli bir konuyu karşılıklı uzmanların görüşüp, konuşup bir karara bağlaması. İşte zurnanın zırt dediği yer burası.Avrupalı dostlarımız bize AB'ye giriş konusunda 3 Kasım tarihine gün verdiler.Ucu sonuna kadar apaçık,Biraz sıyrık biraz kaçık,Ama daha çok sanki bir kancık gibi duran bu tarihe aldanıp akla hayale gelen veya gelmeyen ne kadar taviz varsa hepsini verdik.Bunlar öylesine tavizler idi ki; Bağımsız bir ülkeyi bağımlı,Hür bir ülkeyi işgal,Bir çok meseleyi müşgil,Biraz tüy ve biraz da kıl yapacak cinsten tavizlerdi.İşte o efsunlu 3 Kasım yaklaştıkça müzakerenin karşı tarafı, siz buna öteki ucu da diyebilirsiniz, bize diyor ki, biz sizinle bu tarihte müzakere yapmayacağız.Müzakerenin bu ucunda bulunanlar ise, olur mu böyle şey, bu adamların dediğine bakmayın siz, onların elleri mahkum, ayakları tutuklu, kolları kelepçeli, dilleri prangalı, mecburdurlar bizimle müzakere yapmaya.Şimdi şöylesi bir manzara çıkınca, işte o zaman tanzara kopacak.Bizimkiler tıpkı o kahraman gibi karşılarında kimse yok ve yoğun bir müzakere trafiği yaşıyor.Konuşmalar duvarlarda yangılanır.Pazarlıklar kıran kırana. Tavizler havada vızlar. Ama karşılarında kimse yok.Ne hoş bir manzara, bir düşünün.Hani hep derim ya, tek taraflı aşk, karşılıksız çek gibidir diye.Aynen ondan.Bu süreçte en samimi olan başta Fransa olmak üzere, birkaçı Türkiye'yi almayalım diye ısrar eden ülkelerdir.Onun dışında kalanlar, bir yandan "ayıp oluyor beyler, Türkiye'yi kim eyler?" şarkısını çalıp diğer yandan da, tıpkı niyetini bozan horozun tavuğa "aha bak, kanatlarımı ayaklarına serdim, sana kırmızı fistan bile alacağım" dillerini dökmesine benzer bir siyaset uyguluyor.Maksat hasıl olunca ne ayağa serilen kanat ve ne de kırmızı fistan...Bu aralar benim en fazla dikkatimi çeken ise sayın Tayyip Beyin dostluğuna ramazan orucunu feda ettiği Berlusconi'nin ses ve soluktan kesilmesi.Hatırlayın bir ramazan günü -sanki çok zaruri imiş gibi- İtalya'ya gitmişti Başbakan, değiştiğine inanmayanlara inat öğle yemeğini de yiyivermişti. Yolculuk boyunca uçakta ikram edilen her çeşit alkollü içki ayrı bir konu. Durum hemen TV'lerin fahri müftüsü Şeyhu'l İslam Patlıcan efendiye sual edilmişti.Müftü Patlıcan mecbursun katlanıcan, bir fetva ile işi çözmüştü.Çünkü cürm-ü meşhut çocukluk arkadaşı tarafından işlenmişti. Tabi bu feteva-yı Patlıcanî sonrası oğlan da iyi bir yere gelmişti.3 Kasım tarihli bütün randevularımı bir bir iptal ettim. O mutlu günü hep birlikte doya doya yaşamak için. En güvendiğim şey, her önemli gelişme sonrası yaptığı "çok sert" açıklamalarıyla yalaka medyamızda layık olduğu yeri alan biri var.Yeni edebiyatçılar bu fırsatı iyi değerlendirmeli.AB'ye girişi "bu ülkeyi Türklerden kurtarmanın yolu" görenler hariç.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024