Bazılarına göre Türkiye'nin AB'ye girmekten başka çaresi yoktur. Ne pahasına olursa olsun, mutlaka AB'ye girmek lazımdır.
Bu anlayışı savunan politikacılar, aydınlar, yazarlar, akademisyenler, birbirlerini etkileyerek iddialarını sürdürüyorlar. Fakat bu görüşe hiç de katılmayan sessiz yığınlar var.
Şimdi geliniz meselenin hassas noktalarına bakalım.
İlk zamanlar tanım AET, yani Avrupa Ekonomik Topluluğu idi. Giderek olay genelleştirildi AT, yani Avrupa Topluluğu haline dönüştü. Ortak Pazar da denildi bir ara. Nihayet asıl kimlik ortaya çıktı. AB, yani Avrupa Birliği. AB'de para bir, bayrak bir, toprak bir, parlamento bir, kısacası tek millet ve tek devlet.
Bir emsal ile karşılaştırırsak ABD yani Amerika Birleşik Devletleri gibi bir şey.
Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve Sovyetler arasında kalan Avrupa, Katoliklerin öncülüğünde AB projesini oluşturup hayata geçirmeye kalktılar.
Bu birlik siyasî bir birliktir. Bu birlik ekonomik bir birliktir. Bu birlik dinî bir birliktir, bu birlik kültürel bir birliktir. Zaman zaman Avrupalı siyaset adamlarının ifade ettiği gibi Türkiye bu şablona uygun değildir.
Durum bu olunca işin pratiğine bakmak lazım. AB, Türkiye'yi kendi kimliği ile asla kabul etmez. Türkiye din, kültür, tarih ve egemenlik değerlerinden koparsa o zaman belki düşünülebilir. Kanaatimiz o ki, böyle de olsa Türkiye'yi asla kabul etmeyeceklerdir. Özellikle bugünkü nüfus tablosu işe tam manası ile engel teşkil etmektedir.
Türkiye'ye ara ara yakılan sarı ışıklar, Türkiye'nin başka arayışlara yönelmesini önlemekten başak gaye taşımamaktadır. Türkiye olmakla ölmek arasında bir noktada tutularak soğutulmaktadır. Böylece Türkiye asıl uyum içinde olabileceği Asya ve Ortadoğu ülkeleriyle bir türlü birlikler kurmayı düşünmemektedir.
Sözün aksini söylersek, diyelim Türkiye AB'ye alındı. AB'nin yeraltı zenginlikleri tükenmiştir. Türkiye AB ülkelerinde sadece ticaret yapabilir. Sanayîinin ve tarımın yine dışında kalacaktır. Böyle bir Avrupa zannedildiği gibi Türkiye'ye herhangi bir fayda sağlayamaz.
Asya'daki Müslüman Türk devletlerine gelince, son derece zengin petrol, doğalgaz ve yeraltı zenginlikleri var. Kazakistan'ın coğrafyası Türkiye'nin 3 katı. Bu ülkelerle sınaî, ticarî ve tarım alanında yapılacak birlikler Türkiye'nin çok daha yararına olacaktır.
Bir de Ortadoğu ülkeleri var ki, başta tarım ürünleri, su ve sanayi mamulleri olmak üzere çok şey satabilir karşılığında petrol alabiliriz. Ancak bu ülkeler tamamen batılı ülkelerin açık pazarı durumunda.
Türkiye adeta imkânsız olan AB sevdasını akıl ve mantık süzgecinden geçirmeli, bu dayatmayı tahlil etmelidir.
Türkiye'nin kurtuluşu zayıf olduğu bir çağda, Batı'ya yönelmekte değildir. Türkiye Asya'ya ve Ortadoğu'ya yönelmelidir. Hem ticaret, hem sanayi ve hem de siyasî yönden gelecek doğudadır. Doğunun şansı çok yüksektir.
Özellikle Bağımsız Türkiye Partisi'nin bu konudaki yaklaşımı fevkalade doğrudur. Kendilerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Bu anlayışı savunan politikacılar, aydınlar, yazarlar, akademisyenler, birbirlerini etkileyerek iddialarını sürdürüyorlar. Fakat bu görüşe hiç de katılmayan sessiz yığınlar var.
Şimdi geliniz meselenin hassas noktalarına bakalım.
İlk zamanlar tanım AET, yani Avrupa Ekonomik Topluluğu idi. Giderek olay genelleştirildi AT, yani Avrupa Topluluğu haline dönüştü. Ortak Pazar da denildi bir ara. Nihayet asıl kimlik ortaya çıktı. AB, yani Avrupa Birliği. AB'de para bir, bayrak bir, toprak bir, parlamento bir, kısacası tek millet ve tek devlet.
Bir emsal ile karşılaştırırsak ABD yani Amerika Birleşik Devletleri gibi bir şey.
Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve Sovyetler arasında kalan Avrupa, Katoliklerin öncülüğünde AB projesini oluşturup hayata geçirmeye kalktılar.
Bu birlik siyasî bir birliktir. Bu birlik ekonomik bir birliktir. Bu birlik dinî bir birliktir, bu birlik kültürel bir birliktir. Zaman zaman Avrupalı siyaset adamlarının ifade ettiği gibi Türkiye bu şablona uygun değildir.
Durum bu olunca işin pratiğine bakmak lazım. AB, Türkiye'yi kendi kimliği ile asla kabul etmez. Türkiye din, kültür, tarih ve egemenlik değerlerinden koparsa o zaman belki düşünülebilir. Kanaatimiz o ki, böyle de olsa Türkiye'yi asla kabul etmeyeceklerdir. Özellikle bugünkü nüfus tablosu işe tam manası ile engel teşkil etmektedir.
Türkiye'ye ara ara yakılan sarı ışıklar, Türkiye'nin başka arayışlara yönelmesini önlemekten başak gaye taşımamaktadır. Türkiye olmakla ölmek arasında bir noktada tutularak soğutulmaktadır. Böylece Türkiye asıl uyum içinde olabileceği Asya ve Ortadoğu ülkeleriyle bir türlü birlikler kurmayı düşünmemektedir.
Sözün aksini söylersek, diyelim Türkiye AB'ye alındı. AB'nin yeraltı zenginlikleri tükenmiştir. Türkiye AB ülkelerinde sadece ticaret yapabilir. Sanayîinin ve tarımın yine dışında kalacaktır. Böyle bir Avrupa zannedildiği gibi Türkiye'ye herhangi bir fayda sağlayamaz.
Asya'daki Müslüman Türk devletlerine gelince, son derece zengin petrol, doğalgaz ve yeraltı zenginlikleri var. Kazakistan'ın coğrafyası Türkiye'nin 3 katı. Bu ülkelerle sınaî, ticarî ve tarım alanında yapılacak birlikler Türkiye'nin çok daha yararına olacaktır.
Bir de Ortadoğu ülkeleri var ki, başta tarım ürünleri, su ve sanayi mamulleri olmak üzere çok şey satabilir karşılığında petrol alabiliriz. Ancak bu ülkeler tamamen batılı ülkelerin açık pazarı durumunda.
Türkiye adeta imkânsız olan AB sevdasını akıl ve mantık süzgecinden geçirmeli, bu dayatmayı tahlil etmelidir.
Türkiye'nin kurtuluşu zayıf olduğu bir çağda, Batı'ya yönelmekte değildir. Türkiye Asya'ya ve Ortadoğu'ya yönelmelidir. Hem ticaret, hem sanayi ve hem de siyasî yönden gelecek doğudadır. Doğunun şansı çok yüksektir.
Özellikle Bağımsız Türkiye Partisi'nin bu konudaki yaklaşımı fevkalade doğrudur. Kendilerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002