ABD ve AB'den ağız birliği
Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtıyla oyunları bozduğu Suriye'nin kuzeydoğusunda kurulacak güvenli bölge konusunda tüm kontrolü ellerinden kaçırmak istemeyen ABD ve Avrupa Birliği ağız birliği yaptı. Avrupa Parlamentosu üyeleri ile ABD'li senatör Lindsey Graham, "Güvenli bölgeyi uluslararası bir güç kontrol etsin' diyerek aynı talebi seslendirdi
24.10.2019 00:00:00
YENİ MESAJ / DETAY HABER
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunu teröristlerden arındırmak ve terör koridorunu engellemek için 9 Ekim'de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı yalnızca bu hedeflerine ulaşmadı, aynı zamanda başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin bölge üzerinde kurguladıkları planlara da büyük darbe vurdu.
Barış Pınarı Harekâtı'ndan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Soçi'de imzaladıkları mutabakat muhtırası da yabancı güçlerin Suriye üzerindeki planlarının önüne bir engel daha çıkardı.
Soçi mutabakatı ile Fırat nehrinden Dicle nehrine kadar uzanan yaklaşık 450 kilometrelik hat boyunca PKK/YPG'li teröristlerden arındırılacak ve burada fiilen bir güvenli bölge kurulmuş olacak. Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakata göre Barış Pınarı Harekâtı kapsamında Türkiye'nin kontrol ettiği alan hariç, bu güvenli bölgenin kontrolü, Rusya tarafından sağlanacak.
Soçi mutabakatıyla hem Suriye'nin toprak bütünlüğüne daha güçlü bir vurgu yapılmış hem de Türkiye'nin çok önem verdiği şart olan bölgede bir terör koridoru kurulmasının önüne 'şimdilik' geçilmiş oldu. 'Şimdilik' diyoruz, zira ABD ve Avrupa'nın mevcut durumu kabullenmekte ve rahat durmakta zorlandığı anlaşılıyor.
Bu kaçıncı çark?
Suriye'nin kuzeydoğusunda kurlacak ve PKK/YPG'ye bölgede yaşama şansı vermeyecek güvenli bölgenin kontrolünün Türkiye ve Rusya'da olması, hem Avrupalı hem de ABD'li dostlarımızı (!) ziyadesiyle rahatsız etmiş görünüyor.
Bu bağlamda Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde 9 Ekim'de başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nı sert şekilde kınayarak Türk askerlerinin bölgeden bir an önce çekilmesi çağrısında bulunan Avrupa Parlamento'sundaki (AP) Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar, Liberaller, Yeşiller ve Komünistler tarafından ortaklaşa hazırlanan Türkiye'ye yönelik karar tasarısı geniş oy çokluğuyla kabul edildi.
Operasyon nedeniyle AB devletlerinden Türkiye'ye yönelik "hedefli yaptırım" kararı almalarını isteyen AP, Suriye'nin kuzey doğusunda kurulacak güvenli bölgenin Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde olmasını istedi.
Türkiye'nin operasyona başladığından bu yana çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini ve en az 300 bin sivilin yerlerinden olduğunu belirten AP kararında oluşturulacak güvenli bölgenin BM kontrolünde olması gerektiğini vurgulandı.
Avrupa'dan duyulan sözlerin benzeri ABD'de de seslendiriliyor. Suriye'deki son gelişmelerle ilgili konuşan ABD'li senatör Lindsey Graham, Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgenin Şam, Ankara veya Moskova değil uluslararası güçler tarafından kontrol edilmesi gerektiğini ifade etti.
Graham, ülkesinin bu bölgeye, karaya asker konuşlandırmak yerine havadan destek vermesi gerektiğini belirtti. Graham, "Hem Türkiye'nin ulusal güvenliğini garanti altına alacak hem de Kürt müttefiklerin etnik temizliğe maruz kalmasını önleyebilecek sürdürülebilir güvenli bölge oluşturabilirsek bu tarihi bir adım olur" dedi.
Dışişleri'nden AP'ye tepki
Öte yandan Avrupa Parlamentosu'nun (AP) 24 Ekim'de Barış Pınarı Harekatı hakkında benimsediği tutuma Dışişleri Bakanlığı'ndan sert tepki geldi.
'AP'nin Barış Pınarı Harekatı hakkında benimsediği tutumu tümüyle reddediyoruz. Teröristleri sürekli parlamentosunda ağırlayanların aldığı bu karar aslında bizi şaşırtmamıştır' ifadelerine yer verilen Dışişleri açıklamsında şunlar kaydedildi: "AP ve AB, Suriye'de siyasi çözüm sürecini hızlandıran, Türkiye, Avrupa ve NATO sınırında bölücülüğü ve terör bölgesi oluşumunu ve demografik değişiklik çabalarını engelleyen ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyan, ilave düzensiz göçü önleyen ve Suriyelilerin güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönüşüne yardımcı olan bu harekat için AB adayı ve NATO müttefiki Türkiye'ye şükran duyacağına, basiretsiz kararlar almaya devam etmektedir. Türkiye, kendi güvenliğinin, ayrılmaz bir parçası olduğumuz Avrupa'nın güvenliği ile doğrudan bağlantılı olduğunun bilincindedir. Bu nedenle, bugüne kadar Avrupa'nın güvenliğine önemli katkılar sağlamış, bu uğurda büyük fedakarlıklar yapmıştır. Bu tutumunu sürdürmekte kararlıdır. Hiçbir güç ve hiçbir karar Türkiye'yi ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli adımları atmaktan alıkoyamaz."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunu teröristlerden arındırmak ve terör koridorunu engellemek için 9 Ekim'de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı yalnızca bu hedeflerine ulaşmadı, aynı zamanda başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin bölge üzerinde kurguladıkları planlara da büyük darbe vurdu.
Barış Pınarı Harekâtı'ndan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Soçi'de imzaladıkları mutabakat muhtırası da yabancı güçlerin Suriye üzerindeki planlarının önüne bir engel daha çıkardı.
Soçi mutabakatı ile Fırat nehrinden Dicle nehrine kadar uzanan yaklaşık 450 kilometrelik hat boyunca PKK/YPG'li teröristlerden arındırılacak ve burada fiilen bir güvenli bölge kurulmuş olacak. Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakata göre Barış Pınarı Harekâtı kapsamında Türkiye'nin kontrol ettiği alan hariç, bu güvenli bölgenin kontrolü, Rusya tarafından sağlanacak.
Soçi mutabakatıyla hem Suriye'nin toprak bütünlüğüne daha güçlü bir vurgu yapılmış hem de Türkiye'nin çok önem verdiği şart olan bölgede bir terör koridoru kurulmasının önüne 'şimdilik' geçilmiş oldu. 'Şimdilik' diyoruz, zira ABD ve Avrupa'nın mevcut durumu kabullenmekte ve rahat durmakta zorlandığı anlaşılıyor.
Bu kaçıncı çark?
Suriye'nin kuzeydoğusunda kurlacak ve PKK/YPG'ye bölgede yaşama şansı vermeyecek güvenli bölgenin kontrolünün Türkiye ve Rusya'da olması, hem Avrupalı hem de ABD'li dostlarımızı (!) ziyadesiyle rahatsız etmiş görünüyor.
Bu bağlamda Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde 9 Ekim'de başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nı sert şekilde kınayarak Türk askerlerinin bölgeden bir an önce çekilmesi çağrısında bulunan Avrupa Parlamento'sundaki (AP) Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar, Liberaller, Yeşiller ve Komünistler tarafından ortaklaşa hazırlanan Türkiye'ye yönelik karar tasarısı geniş oy çokluğuyla kabul edildi.
Operasyon nedeniyle AB devletlerinden Türkiye'ye yönelik "hedefli yaptırım" kararı almalarını isteyen AP, Suriye'nin kuzey doğusunda kurulacak güvenli bölgenin Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde olmasını istedi.
Türkiye'nin operasyona başladığından bu yana çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini ve en az 300 bin sivilin yerlerinden olduğunu belirten AP kararında oluşturulacak güvenli bölgenin BM kontrolünde olması gerektiğini vurgulandı.
Avrupa'dan duyulan sözlerin benzeri ABD'de de seslendiriliyor. Suriye'deki son gelişmelerle ilgili konuşan ABD'li senatör Lindsey Graham, Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgenin Şam, Ankara veya Moskova değil uluslararası güçler tarafından kontrol edilmesi gerektiğini ifade etti.
Graham, ülkesinin bu bölgeye, karaya asker konuşlandırmak yerine havadan destek vermesi gerektiğini belirtti. Graham, "Hem Türkiye'nin ulusal güvenliğini garanti altına alacak hem de Kürt müttefiklerin etnik temizliğe maruz kalmasını önleyebilecek sürdürülebilir güvenli bölge oluşturabilirsek bu tarihi bir adım olur" dedi.
Dışişleri'nden AP'ye tepki
Öte yandan Avrupa Parlamentosu'nun (AP) 24 Ekim'de Barış Pınarı Harekatı hakkında benimsediği tutuma Dışişleri Bakanlığı'ndan sert tepki geldi.
'AP'nin Barış Pınarı Harekatı hakkında benimsediği tutumu tümüyle reddediyoruz. Teröristleri sürekli parlamentosunda ağırlayanların aldığı bu karar aslında bizi şaşırtmamıştır' ifadelerine yer verilen Dışişleri açıklamsında şunlar kaydedildi: "AP ve AB, Suriye'de siyasi çözüm sürecini hızlandıran, Türkiye, Avrupa ve NATO sınırında bölücülüğü ve terör bölgesi oluşumunu ve demografik değişiklik çabalarını engelleyen ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyan, ilave düzensiz göçü önleyen ve Suriyelilerin güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönüşüne yardımcı olan bu harekat için AB adayı ve NATO müttefiki Türkiye'ye şükran duyacağına, basiretsiz kararlar almaya devam etmektedir. Türkiye, kendi güvenliğinin, ayrılmaz bir parçası olduğumuz Avrupa'nın güvenliği ile doğrudan bağlantılı olduğunun bilincindedir. Bu nedenle, bugüne kadar Avrupa'nın güvenliğine önemli katkılar sağlamış, bu uğurda büyük fedakarlıklar yapmıştır. Bu tutumunu sürdürmekte kararlıdır. Hiçbir güç ve hiçbir karar Türkiye'yi ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli adımları atmaktan alıkoyamaz."