ABD'de "Washington'ı kim yönetecek?" kavgası
ABD'nin yeni Başkanı Cumhuriyetçi Trump ile seçim sürecinde Demokrat başkan adayı Hillary Clinton'ı destekleyen ana akım Amerikan medyası arasındaki 'iktidar' kavgası, kelimenin tam anlamıyla "Washington'ı kim yönetecek?" sorusuna verilen farklı cevapların birbiriyle çarpışması olarak görülüyor.
20.02.2017 00:00:00
ABD'de 20 Ocak'ta başkanlık koltuğunu devralan Başkan Donald Trump ile ana akım Amerikan medyası arasındaki iktidar mücadelesi daha uzun süreceğe benziyor. Yakın tarihte benzerine pek rastlanmayan bu durum, ülkede zaten son bir yılda oluşmuş olan "Trump'çılar ile Trump karşıtları" gerilimini hemen her alanda daha da arttırıyor.
Trump'ın seçimi kazanmasının ardından düzenlediği 12 Ocak'taki ilk basın toplantısında CNN muhabiri Jim Acosta'ya söz vermeyip, "Sizin kanalınız tam bir felaket. Siz yalan habersiniz" diye çıkışması, ülkenin yeni başkanı ile ana akım Amerikan medyası arasındaki 'savaşın' ilk somut işaretleriydi adeta.
Trump aynı konuşmasında, kendisiyle ilgili Rus istihbaratının elindeki bilgileri içerdiği iddia edilen bir raporu yayınlayan BuzzFeed adlı haber sitesine de 'çökmekte olan bir çöp yığını' demişti.
Benzer ifadeleri New York Times, Washington Post gibi gazeteler ve NBC, ABC gibi haber kanalları için de sarf eden Trump, başkanlık için başından beri Clinton'ı şanslı gören ve açık bir şekilde destekleyen ana akım liberal medya ile esaslı bir iktidar mücadelesine girdi.
İktidar kimin elinde?
Trump ile ana akım Amerikan medyası arasındaki kavganın ana sebeplerinden biri 'iktidarın kimin elinde olduğu?' ve 'medyanın bu iktidar alanında nerede durduğu?' sorularıyla doğrudan ilişkili. Seçimlere Rusya'nın müdahale edip etmediği etrafında başlayan tartışmalar, Trump ile istihbarat kurumları ve Kongre arasında gözle görülür bir makas olduğunu açıkça gösterdi.
Putin ve Rusya hakkındaki sözlerini koltuğa oturduktan sonra görece revize eden Trump, medyanın bu konu üzerinden 'seçimi hile ile kazandığı' suçlamasını ise asla affetmedi. Trump'a göre yaptığı şey 'bozuk sistemi düzeltmek' ve popülist bir söylemle 'Washington'daki elitlerin' rahatını bozmak.
Bu meydan okumayı, Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer'ın daha ilk günlerdeki basın toplantısında söylediği sözler teyit etti: "Biz de medyadan hesap soracağız."
Trump'ın Ulusal Güvenlik Konseyine aldıracak kadar önemsediği bir isim olan Başstratejisti Steven Bannon'ın 27 Ocak'ta New York Times gazetesine verdiği mülakattaki sözleri ise adeta iktidar savaşının resmi gibiydi: "Bu dediklerimi tam olarak yazmanızı istiyorum. Buradaki medya muhalefet partisidir. Bu ülkeyi anlamıyorlar. Hala Donald Trump'ın neden ABD başkanı olduğunu anlayabilmiş değiller. Basın, mahçup olmalı ve utanmalı; bir süre çenesini kapalı tutup söylenenleri dinlemeli."
'Medya, Amerikan halkının düşmanı'
Trump'ın medya ile kavgasını bir üst perdeye taşıyan sözleri, "Yalancı medya (NY Times, CNN, NBC, ABC, CBS) benim değil, Amerikan halkının düşmanıdır" ifadeleri oldu. "Halk düşmanları" tabirinin Amerikan literatüründe elbette güçlü bir negatif karşılığı var ve tam da bundan dolayı çok tartışıldı.
Hakan Çopur/WASHINGTON (AA)
Trump'ın seçimi kazanmasının ardından düzenlediği 12 Ocak'taki ilk basın toplantısında CNN muhabiri Jim Acosta'ya söz vermeyip, "Sizin kanalınız tam bir felaket. Siz yalan habersiniz" diye çıkışması, ülkenin yeni başkanı ile ana akım Amerikan medyası arasındaki 'savaşın' ilk somut işaretleriydi adeta.
Trump aynı konuşmasında, kendisiyle ilgili Rus istihbaratının elindeki bilgileri içerdiği iddia edilen bir raporu yayınlayan BuzzFeed adlı haber sitesine de 'çökmekte olan bir çöp yığını' demişti.
Benzer ifadeleri New York Times, Washington Post gibi gazeteler ve NBC, ABC gibi haber kanalları için de sarf eden Trump, başkanlık için başından beri Clinton'ı şanslı gören ve açık bir şekilde destekleyen ana akım liberal medya ile esaslı bir iktidar mücadelesine girdi.
İktidar kimin elinde?
Trump ile ana akım Amerikan medyası arasındaki kavganın ana sebeplerinden biri 'iktidarın kimin elinde olduğu?' ve 'medyanın bu iktidar alanında nerede durduğu?' sorularıyla doğrudan ilişkili. Seçimlere Rusya'nın müdahale edip etmediği etrafında başlayan tartışmalar, Trump ile istihbarat kurumları ve Kongre arasında gözle görülür bir makas olduğunu açıkça gösterdi.
Putin ve Rusya hakkındaki sözlerini koltuğa oturduktan sonra görece revize eden Trump, medyanın bu konu üzerinden 'seçimi hile ile kazandığı' suçlamasını ise asla affetmedi. Trump'a göre yaptığı şey 'bozuk sistemi düzeltmek' ve popülist bir söylemle 'Washington'daki elitlerin' rahatını bozmak.
Bu meydan okumayı, Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer'ın daha ilk günlerdeki basın toplantısında söylediği sözler teyit etti: "Biz de medyadan hesap soracağız."
Trump'ın Ulusal Güvenlik Konseyine aldıracak kadar önemsediği bir isim olan Başstratejisti Steven Bannon'ın 27 Ocak'ta New York Times gazetesine verdiği mülakattaki sözleri ise adeta iktidar savaşının resmi gibiydi: "Bu dediklerimi tam olarak yazmanızı istiyorum. Buradaki medya muhalefet partisidir. Bu ülkeyi anlamıyorlar. Hala Donald Trump'ın neden ABD başkanı olduğunu anlayabilmiş değiller. Basın, mahçup olmalı ve utanmalı; bir süre çenesini kapalı tutup söylenenleri dinlemeli."
'Medya, Amerikan halkının düşmanı'
Trump'ın medya ile kavgasını bir üst perdeye taşıyan sözleri, "Yalancı medya (NY Times, CNN, NBC, ABC, CBS) benim değil, Amerikan halkının düşmanıdır" ifadeleri oldu. "Halk düşmanları" tabirinin Amerikan literatüründe elbette güçlü bir negatif karşılığı var ve tam da bundan dolayı çok tartışıldı.
Hakan Çopur/WASHINGTON (AA)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.