Danimarka'da 2 gündür devam eden AB Zirvesi'nden Türkiye için her zamanki mesajlar geldi.
AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, "Türkiye, Aralık ayında yapılacak Kopenhag Zirvesi'nde müzakere tarihi beklemesin" açıklamasını yaptı.
Bizden sonra üyelik için başvuru yapan Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya, Polanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Malta, Litvanya ve Kıbrıs Rum Kesimi için müzakerelere geçilmesi kararlaştırılırken, Türkiye yine kapının dışında beklemeye alındı.
Verheugen'in bu açıklamaları doğrusu bizi hiç şaşırtmadı. Zira, AB'nin Türkiye'ye birlik yakınında tayin ettiği konum budur.
Helsinki Zirvesi'nde adaylığı kabul edilen Türkiye için izlenmesi gereken prosedürü, âdeta tüm AB adına Alman Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi şöyle özetlemiştir:
"Türkiye'nin tam üye olması, Avrupa Birliği için büyük bir tehlikedir. Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi, Türkiye'nin AB'ne alınmasına karşıdır. Ancak, Türkiye, Avrupa için stratejik öneme sahiptir. Bu nedenle Türkiye'nin Avrupa'dan kopmaması ve başka bir sisteme yönelmemesi için özel bir formül bulunarak Avrupa'nın yanında tutulmasını istiyoruz." (14 Nisan 2000)
Türkiye'nin birliğe asla dahil edilmemesi gerektiği ama, başka birlikteliklere yönelmesinin de önüne geçilmesinin Avrupa için şart olduğunu vurgulayan bu tür pek çok ifade mevcuttur.
Amaç, Türkiye'yi istenen noktaya getirmektir.
"Şartlarınız yeterli olmadığı için", "kriterlere uymadığınız için" şeklindeki bahanelerle her defasında dozu arttırılan tavizler, içten çökerterek parçalamanın önünü açmaktır.
Bu sebeple, 3 Ağustos'ta Meclis'te kabul edilen ağır reformlar hakkında da açıklamada bulunan Verheugen, bu adımların sevindirici olduğu ancak uygulamalara geçildikten sonra tekrar değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bu ifadeler, yeni uyum paketlerinin, yeni reformların kapıda olduğunun göstergesidir.
Başta ordumuz olmak üzere, Türkiye'den yeni tavizler beklenmektedir.
Bunları da harfiyen yerine getirsek dahi, üyelik bizim için asla hayâlden öteye gidemeyecektir.
Ne hikmetse, siyasi irademiz bu kadar açık tavırlara ve beyânatlara rağmen hâlen üyelik kıstaslarını yerine getirmeye uğraşmaktadır.
Ana dilde yayın hakkı ve ana dilde eğitim hakkının verilmesinin önü açılmıştı.
Bu kanunun hayata geçirilebilmesi için yönetmelikler süratle hazırlanmıştır.
Başbakanın imzasını bekleyen yönetmelikler onaylanırsa bu aşamadan sonra bütünlüğümüzün önemli yapı taşlarından dil birliği kalmayacaktır.
Artık siyasilerimiz bu AB sevdasından bir an evvel uyanmalıdır.
Reform paketleriyle geldiğimiz nokta, hızla parçalanma aşamasıdır.
AB, kendinden o kadar emindir ki, gerçek tavrını ortaya koymaktan hiç çekinmemekte, ne yaparlarsa yapsınlar, bizim üyelikten vazgeçmeyeceğimizi bilmektedir.
Siyasilerimizden beklediğimiz, AB için, AB istediği istikamette kararlarla ülkeyi yönetmeleri değil; millet yararına tavır almalarıdır.