Milliyet'te yazan Prof. Dr. Hurşit Güneş, dünkü yazısında AB'nin ekonomi alanında getireceği sıkıntıları yorumluyor. Güneş'in bazı sorunlar karşısında çaresi bulunmuyor ama BTP'nin var.
Ekonomik istikrarın sağlanması ve özelleştirmenin hızlanmasıyla yabancı sermayenin oluk oluk aktığı söylenebilir. Gerçekten bu ara yabancı iştahı sayesinde birçok kuruluşumuz çok değerli hale geldi. Hatta dünya fiyatlarının üstüne çıkıldı. Erdemir'le Tüpraş'ı yabancılar alsaydı bu akım daha da artacaktı. İstemedik. Belki de haklıydık. Ancak bundan böyle yabancı sermaye sadece özelleştirme için gelmeyecek. Bundan böyle çok daha fazla yabancı sermaye gelecek. Ve haliyle dalgalı kur sisteminde Türk parası uzun soluklu bir değerlenme süreci yaşayacak.
İhracatsız kalkınamayızÖte yandan biliyoruz ki, Türkiye'nin kalkınması ve küresel bir aktör olması, ya da AB ile entegrasyonu ihracatını yoğunlaştırmasına bağlı. İhracatın benzini kur. Yani TL ne kadar değer kaybederse, ihracat potansiyeli de o kadar artacak. Fakat AB'ye tam üyelik sürecinin getireceği yabancı sermaye, ihracatı sürekli olumsuz etkileyecek görünüyor. Ve bunun karşısında yapılabilecekler de oldukça sınırlı. (Hurşit Güneş burada BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın geliştirdiği Milli Ekonomi Modeli'nden habersiz olduğu için kendisini çaresiz hissediyor. Milli Ekonomi Modeli bir bütün... Bir bölümünün hem de ehil olmayan eller tarafından uygulanması istenilen sonuçları vermeyebilir ama onun 'emisyon hacminin AB ve ABD ölçeğinde genişletilmesi' kuralı Hurşit Güneş'in tıkandığı noktayı açmasına yeter de artar bile). Sınırlı; çünkü gelen sermaye karşısında Merkez Bankası'nın (MB) sürekli aynı ölçekte döviz alması olanaksızdır. Çünkü bu, gereksiz bir döviz rezervi oluşturacaktır. Döviz rezervi kısa vadeli borçlanmaya karşı tutulabilir. Ama bunun da ötesinde (doğrudan yabancı sermayeye karşı) rezerv tutulması abes olur. Şu anda MB oldukça yüklü dış borç ödeyeceği için sürekli piyasadan döviz alabiliyor. Aldıklarını kullanıyor. Ancak hiç kullanmayacağı dövizleri alması, kuru yükseltse bile, piyasada gereksiz TL arzı oluşturacaktır.
Yabancı sermayeÖte yandan her gelen sermayenin ihracatı örselemesi gerekmez. Bu, yabancı sermayenin özellikle hangi kesimlere geleceğine çok bağlıdır. Örneğin, Türkiye bir ihracat üssü haline gelirse dengeler tümden değişebilir. Hatta bu özendirilebilir de. Mesela ihracatçı-yabancı sermayeye bazı kolaylıklar sağlanabilir. (Oysa İzmit'te Ford fabrikası kurulurken türlü engeller çıkarmıştık) Bunun yanı sıra, içeride ihracatı kolaylaştıracak bir maliyet yapısının oluşması için çaba gerekiyor.
Ekonomik istikrarın sağlanması ve özelleştirmenin hızlanmasıyla yabancı sermayenin oluk oluk aktığı söylenebilir. Gerçekten bu ara yabancı iştahı sayesinde birçok kuruluşumuz çok değerli hale geldi. Hatta dünya fiyatlarının üstüne çıkıldı. Erdemir'le Tüpraş'ı yabancılar alsaydı bu akım daha da artacaktı. İstemedik. Belki de haklıydık. Ancak bundan böyle yabancı sermaye sadece özelleştirme için gelmeyecek. Bundan böyle çok daha fazla yabancı sermaye gelecek. Ve haliyle dalgalı kur sisteminde Türk parası uzun soluklu bir değerlenme süreci yaşayacak.
İhracatsız kalkınamayızÖte yandan biliyoruz ki, Türkiye'nin kalkınması ve küresel bir aktör olması, ya da AB ile entegrasyonu ihracatını yoğunlaştırmasına bağlı. İhracatın benzini kur. Yani TL ne kadar değer kaybederse, ihracat potansiyeli de o kadar artacak. Fakat AB'ye tam üyelik sürecinin getireceği yabancı sermaye, ihracatı sürekli olumsuz etkileyecek görünüyor. Ve bunun karşısında yapılabilecekler de oldukça sınırlı. (Hurşit Güneş burada BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın geliştirdiği Milli Ekonomi Modeli'nden habersiz olduğu için kendisini çaresiz hissediyor. Milli Ekonomi Modeli bir bütün... Bir bölümünün hem de ehil olmayan eller tarafından uygulanması istenilen sonuçları vermeyebilir ama onun 'emisyon hacminin AB ve ABD ölçeğinde genişletilmesi' kuralı Hurşit Güneş'in tıkandığı noktayı açmasına yeter de artar bile). Sınırlı; çünkü gelen sermaye karşısında Merkez Bankası'nın (MB) sürekli aynı ölçekte döviz alması olanaksızdır. Çünkü bu, gereksiz bir döviz rezervi oluşturacaktır. Döviz rezervi kısa vadeli borçlanmaya karşı tutulabilir. Ama bunun da ötesinde (doğrudan yabancı sermayeye karşı) rezerv tutulması abes olur. Şu anda MB oldukça yüklü dış borç ödeyeceği için sürekli piyasadan döviz alabiliyor. Aldıklarını kullanıyor. Ancak hiç kullanmayacağı dövizleri alması, kuru yükseltse bile, piyasada gereksiz TL arzı oluşturacaktır.
Yabancı sermayeÖte yandan her gelen sermayenin ihracatı örselemesi gerekmez. Bu, yabancı sermayenin özellikle hangi kesimlere geleceğine çok bağlıdır. Örneğin, Türkiye bir ihracat üssü haline gelirse dengeler tümden değişebilir. Hatta bu özendirilebilir de. Mesela ihracatçı-yabancı sermayeye bazı kolaylıklar sağlanabilir. (Oysa İzmit'te Ford fabrikası kurulurken türlü engeller çıkarmıştık) Bunun yanı sıra, içeride ihracatı kolaylaştıracak bir maliyet yapısının oluşması için çaba gerekiyor.