Herşeye rağmen AB'de
bizi istemeyenler çoğunlukta
Öte taraftan Avrupa'nın eski ehlisalipleri veya şimdiki haçlı kafalı ve düşünceli insanları da Türklerin AB'ye giriş teşebbüslerinin adeta 3. Viyana kuşatması veya AB'ye yeni bir Türk akını olarak gördüklerini- bizim bazı medya kuruluşlarımıza bildirmektedirler. Onlar da Türkiye'nin oraya girişini Hıristiyanlığın adeta çöküşünü ifade etmeye çalışmaktadır. Çünkü onlar derin bir Hıristiyanlık taassubun içinde kalmışlar ve düşünme özgürlüklerine bir türlü kavuşamamışlardır. Onlar Türkiye'nin yok edilme oyunlarının farkında değiller. Hıristiyanlığın Müslümanlığı kuşattığını da görmemektedirler. Bu ince oyunlar onlar için seçilecek yol değildir. Onlar Bush gibi tüm Müslümanların hemen yok edilmesini en büyük çare olarak görememektedirler.
Aslında başlarındaki AB idarecileri Türkiye'yi av olarak görmektedirler. Ama av biraz büyük ve biraz da çetin görünümdedir. Hem avlamak istemektedirler, hem de acaba bu avı hazmetmemiz kolay olacak mı diye de tereddüt etmektedirler. Geçmişteki avlama teşebbüslerini göz önlerine getirmektedirler. Tarihi olaylar beyinlerinde adeta zonklamaktadır. Büyük bir ikilem yaşamaktadırlar. Onlar da rahat değiller. Daha henüz AB içindeki Türkleri bile yeterli derecede hazmedemediklerini de düşündüklerinde 75 milyonluk Türkiye ile nasıl başa çıkacaklar. Öte yandan kendi nüfusları hızla azalmaktadır.
Öte yandan zenginliklerini devam ettirmek için çalışan nüfusa ihtiyaçları var. Onlar da tam çıkmaza girmiş bulunmaktadırlar. Dünya nüfusu artmakta ama zenginlerin nüfusu azalmaktadır. Zengin ülkeler 1950'li yıllarda Dünya nüfusunun % 30'unu ifade ediyordu. Şimdi ise bu zengin nüfusun oranı yaklaşık olarak % 20'ye düşmüş durumdadır.
Zenginlerin maddi varlıkları yani parası artmakta, fakirlerin ise nüfusu yeni gençliği artmaktadır. Onun için istikbal zenginlerde değil fakirlerde olacağı görülmektedir. Ama zenginlerin tek çaresi bu fakir nüfusun bir kısmını kendilerine almak ve kendilerine benzetmektedir. Veya en azından kendi sanayilerinde kullanmaktır.
İşte AB'nin de derdi bu olmaktadır. Azalan nüfusu Türkiye'nin gençliğinden karşılayabilmektedir. Ancak Türklerin Müslüman oluşu burada büyük bir engel olmaktadır. Ona da tek çare kadınlara tam özgürlük sağlayarak bir taraftan Türk gençlerini kendileri için çalıştırmak, diğer taraftan kadınları kendi kadınlarına benzeterek doğurganlıklarını azaltmak ve nüfusun gelişmesini Türkiye'de durdurmaktadır. Bunun zaten doğum kontrolleri ile Türkiye'de 20-30 yıldan beri yaptılar. Ve sonunda başarılı da oldular. Türkiye'de de nüfusun çoğalma hızı ileri derecede azaldı, yakında durmaya doğru hızla ilerlemektedir. Bize uyguladıkları kötülüklerin arasında en büyüğü ise bu nüfusun azalmasıdır. Bu şekilde bir nesil, bir millet yokluğa doğru hızla ilerlemektedir.
Yine de Türkiye'nin ilerlemesi halen durmuş değil. Az da olsa şu anda bile artış görülmektedir. Bu gidişle 2015 yılında nüfusumuzun 80 milyona erişeceği beklenmektedir. Ve böylece 2050 yıllarına doğru 97-100 milyona kadar gelebileceği düşünülmektedir. O zaman da Türkiye, Avrupa'nın Rusya'dan sonra 2. ülkesi olabilecektir. Bu ise AB'deki dengeleri sarsacaktır. O korku da keza AB ülkelerinde mevcuttur.
Öte taraftan bu medeniyetler arasına ekilen husumetin de herhalde bu kritik ve saldırgan durumundan yavaş yavaş çekileceği ve durulacağı düşünülmektedir. Biraz daha maneviyatlı, toleranslı ve birlikte yaşamayı Dünya öğrenecektir. Aslında Osmanlı'dan aldıkları örnekler yeterli olur ve hatta artar bile. Yeter ki insanlık bazı hasta beyinler den bir an önce kurtulsun ve doğru yolu bulabilsin. (Son)
bizi istemeyenler çoğunlukta
Öte taraftan Avrupa'nın eski ehlisalipleri veya şimdiki haçlı kafalı ve düşünceli insanları da Türklerin AB'ye giriş teşebbüslerinin adeta 3. Viyana kuşatması veya AB'ye yeni bir Türk akını olarak gördüklerini- bizim bazı medya kuruluşlarımıza bildirmektedirler. Onlar da Türkiye'nin oraya girişini Hıristiyanlığın adeta çöküşünü ifade etmeye çalışmaktadır. Çünkü onlar derin bir Hıristiyanlık taassubun içinde kalmışlar ve düşünme özgürlüklerine bir türlü kavuşamamışlardır. Onlar Türkiye'nin yok edilme oyunlarının farkında değiller. Hıristiyanlığın Müslümanlığı kuşattığını da görmemektedirler. Bu ince oyunlar onlar için seçilecek yol değildir. Onlar Bush gibi tüm Müslümanların hemen yok edilmesini en büyük çare olarak görememektedirler.
Aslında başlarındaki AB idarecileri Türkiye'yi av olarak görmektedirler. Ama av biraz büyük ve biraz da çetin görünümdedir. Hem avlamak istemektedirler, hem de acaba bu avı hazmetmemiz kolay olacak mı diye de tereddüt etmektedirler. Geçmişteki avlama teşebbüslerini göz önlerine getirmektedirler. Tarihi olaylar beyinlerinde adeta zonklamaktadır. Büyük bir ikilem yaşamaktadırlar. Onlar da rahat değiller. Daha henüz AB içindeki Türkleri bile yeterli derecede hazmedemediklerini de düşündüklerinde 75 milyonluk Türkiye ile nasıl başa çıkacaklar. Öte yandan kendi nüfusları hızla azalmaktadır.
Öte yandan zenginliklerini devam ettirmek için çalışan nüfusa ihtiyaçları var. Onlar da tam çıkmaza girmiş bulunmaktadırlar. Dünya nüfusu artmakta ama zenginlerin nüfusu azalmaktadır. Zengin ülkeler 1950'li yıllarda Dünya nüfusunun % 30'unu ifade ediyordu. Şimdi ise bu zengin nüfusun oranı yaklaşık olarak % 20'ye düşmüş durumdadır.
Zenginlerin maddi varlıkları yani parası artmakta, fakirlerin ise nüfusu yeni gençliği artmaktadır. Onun için istikbal zenginlerde değil fakirlerde olacağı görülmektedir. Ama zenginlerin tek çaresi bu fakir nüfusun bir kısmını kendilerine almak ve kendilerine benzetmektedir. Veya en azından kendi sanayilerinde kullanmaktır.
İşte AB'nin de derdi bu olmaktadır. Azalan nüfusu Türkiye'nin gençliğinden karşılayabilmektedir. Ancak Türklerin Müslüman oluşu burada büyük bir engel olmaktadır. Ona da tek çare kadınlara tam özgürlük sağlayarak bir taraftan Türk gençlerini kendileri için çalıştırmak, diğer taraftan kadınları kendi kadınlarına benzeterek doğurganlıklarını azaltmak ve nüfusun gelişmesini Türkiye'de durdurmaktadır. Bunun zaten doğum kontrolleri ile Türkiye'de 20-30 yıldan beri yaptılar. Ve sonunda başarılı da oldular. Türkiye'de de nüfusun çoğalma hızı ileri derecede azaldı, yakında durmaya doğru hızla ilerlemektedir. Bize uyguladıkları kötülüklerin arasında en büyüğü ise bu nüfusun azalmasıdır. Bu şekilde bir nesil, bir millet yokluğa doğru hızla ilerlemektedir.
Yine de Türkiye'nin ilerlemesi halen durmuş değil. Az da olsa şu anda bile artış görülmektedir. Bu gidişle 2015 yılında nüfusumuzun 80 milyona erişeceği beklenmektedir. Ve böylece 2050 yıllarına doğru 97-100 milyona kadar gelebileceği düşünülmektedir. O zaman da Türkiye, Avrupa'nın Rusya'dan sonra 2. ülkesi olabilecektir. Bu ise AB'deki dengeleri sarsacaktır. O korku da keza AB ülkelerinde mevcuttur.
Öte taraftan bu medeniyetler arasına ekilen husumetin de herhalde bu kritik ve saldırgan durumundan yavaş yavaş çekileceği ve durulacağı düşünülmektedir. Biraz daha maneviyatlı, toleranslı ve birlikte yaşamayı Dünya öğrenecektir. Aslında Osmanlı'dan aldıkları örnekler yeterli olur ve hatta artar bile. Yeter ki insanlık bazı hasta beyinler den bir an önce kurtulsun ve doğru yolu bulabilsin. (Son)
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006