Ahiret amellerini bırakıp âlim olunmaz
Bir kelâmcı da ahiret amellerini bırakıp, kendisini sadece münazara ve müdafaacı olarak görürse, kalbini yoklayıp kendisini ıslah etmediği takdirde din âlimlerinden sayılmaz
10.10.2019 00:00:00





İmam Gazali Hazretleri, İhya'da şu bilgileri veriyor:
"Halkın zihnini bid'atçıların saçmalıklarından korumak için farz-ı kifaye olan ilimlerden birisi de Kelâm ilmidir. Kelâm ilminin farz-ı kifaye ilimlerden sayılması, tıpkı yol kesicilerin ortaya çıkması nedeniyle hac yolunda koruyucuların bulunmasının şart olmasına benzer. Şayet hacca gidenlerin yolunu kesenler ortaya çıkmasaydı, bu koruyuculara da ihtiyaç kalmaz; hac yolunu para mukabilinde emniyete alan koruyucuların istihdam edilmesi gereği böylelikle ortadan kalkmış olurdu. Tıpkı bunun gibi bid'atçiler de hezeyanlarını terk etselerdi, sahabe-i kirâm zamanında kullanılan deliller yeterli olacaktı. Böyle olunca da kelamcıların kullandığı delillere ihtiyaç kalmayacaktı.
Bu bakımdan kelâmcılar, kendilerinin dindeki yerlerinin ne olduğunu iyi bilmelidirler. Bilmelidirler ki, kendilerinin dindeki yerleri, hac yolunun koruyucularının sahip oldukları mevki gibidir.
Bir koruyucu kendisini her ibadetten âzad ederek, yalnız koruyucu sıfatıyla hacca gittiğinde, nasıl hacılardan sayılmaz ise; bir kelâmcı da ahiret amellerini bırakıp, kendisini sadece münazara ve müdafaacı olarak görürse, kalbini yoklayıp kendisini ıslah etmediği takdirde din âlimlerinden sayılmaz.
Kelâmcının ele aldığı meseleler herkesin ortak olduğu dinin inanç bölümüdür. Bu, kalp ile dilin zahirî amellerinden bir bölümdür. Kelâmcının halk tabakasından ayrılması, koruyuculuk yapmasından kaynaklanmaktadır. Allah'ın sıfatlarının ve fiillerinin bilinmesi ve Mükâşefe ilminde işaret ettiğimiz ahiret yolunun ilmi, hiçbir surette Kelâm ilmiyle uğraşmak suretiyle bilinmez. Hatta denebilir ki Kelâm ilmi bunları öğrenmenin önüne bir perde çeker ve onları bilmekten insanı alıkoyar.
Bu makamlara varmak için hidayetin başlangıcı olan ve nefisle yapılması lâzım gelen mücahede lâzımdır. Nitekim Allah Teâlâ Kur'an'da bu hakikati şöyle ifade buyurmaktadır: 'Biz, bizim yolumuzda cehd edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyilik yapanlarla beraberdir.'
(Ankebût/69).
'Kelâmcının derecesini sadece halkın inancını bid'atçıların tasallutundan kurtarma derekesine düşürüp; sadece hacıların eşyalarını ve canını eşkıyaların elinden kurtarmak vazifesiyle istihdam edilen hac koruyucusu gibi mütalâa ederek, kelâmcıyı da halkın inancını korumakla mükellef bir koruyucu kabul ettiniz. Bununla beraber fakihin derecesini de sultanın, zâlimlerin şerrinden halkı korumada kullanacağı kanunları hıfzetmek olarak beyan ettiniz. Bu iki mertebe ise din ilmine nisbetle düşük mertebelerdir. Halbuki ümmet-i Muhammed'in fazilet ve şöhret sahibi kimseleri fakihler ile kelâmcılardır. Fakihler ve kelâmcılar Allah nezdinde en faziletli kimseler olduklarına göre, nasıl oluyor da onları din ilmine nisbetle çok düşük olan şu mertebeye düşürüyorsunuz?' diyecek olursanız, size şöyle cevap veririz:
Hakkı şahıslarla bilenler sadece dalâlet bataklığının içine yuvarlanmış şaşkın kimselerdir. Eğer hak yolun yolcusu iseniz önce hakkı bilmeniz gerekir ki, o hakkı temsil edenleri de bilesiniz. Zaten böyle yapmak sizin vazifenizdir. Eğer taklidî bir yoldan insanların arasında yalan yanlış şöhret bulmuş derecelere bağlı kalırsanız, unutmayınız ki ashab-ı kirâm ve onların yüksek mertebesi hiç de sizin zannettiğiniz gibi fıkıh veya kelâma bağlı değildi."
OKAN EGESEL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.