Türkiye’nin, eyalet ve federatif yapılanmasının temelleri atıldı.
AKP hükümeti, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’u Meclis’ten geçirdi.
Yasa, Türkiye’yi, “idarî ve malî özerkliğe sahip” büyükşehir belediyelerine bölüyor (Madde: 4-a).
“Belediyelere özerklik” konusu, 24 Mayıs 2003 günü, gündeme gelmişti.
Dönemin AKP’li Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Sedat Sertoğlu’na aktardığına göre, kendisi ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında 2 sayfalık ve 9 maddelik bir plan üzerinde mutabakata varılmış.
Tekzip edilmeyen bu Gül-Powell mutabakatında, “belediyelere özerklik” başlığı altında şundan söz ediliyordu:
“Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye´deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.”
O gün Gül, “ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki” dediği konulardan biri, bugün AKP hükümeti eliyle “bütünşehir yasası” olarak hem kendisinin, hem de milletin önüne gelmiştir.
Bütünşehir yasasının bu Amerikan boyutuna maşeri vicdan önünde açıklık getirmek, Gül’e düşmektedir.
Yasanın bütünşehirlere kazandırdığı “idari ve mali özerklik” niteliği, eyalet sitemi ve federatif yapının temelini oluşturuyor.
29 bütünşehirde belediye başkanları, ilin “seçilmiş başkanı” oluyor. Seçilmiş başkana karşı atanmış valinin bir önemi kalmıyor. Tüm yetkiler seçilmiş başkanda toplanıyor.
“Merkezi yönetim” esasından “yerel-bölgesel yönetim” esasına geçiliyor.
Bütünşehir statüsüyle, belediyelerin görev ve yetki alanı il sınırlarıyla eşitleniyor.
Yasa, adeta organları seçimle gelen “idari ve mali özerkliğe sahip” bölgesel yönetimler oluşturuyor.
Türkiye’nin, “idari ve mali özerkliğe sahip” bölge çapında bütünşehirlere bölünmesi, etnik ayrımcıların ekmeğine yağ sürüyor.
Bu “idari ve mali özerk yapı”, PKK elebaşlarının talepleri arasında bulunuyor.
Yasa, Diyarbakır, Mardin, Van, Şanlıurfa vilayetleri başta olmak üzere 29 vilayetin “bütünşehir” halinde özerk bölgeye dönüşmesi sürecini başlatmış oluyor.
Başkanlık sistemi teklifindeki anayasal ihlaller, bu yasa ile somut olarak yaşanıyor.
Anayasa’da “devletin üniter yapısı”nın koruması ve “merkezi yönetim” eksenli bir idari yapı öngörülüyor. Bu yapıda merkezi yönetim “genel görevli”, yerel yönetimler “özel görevli” kabul ediliyor
Bu yasa ise, merkezi yönetimin görev ve yetkilerini makaslıyor, yerel yönetimi ise genel görevli kılıyor.
Merkezi idarenin ildeki kurumları kaldırılıyor. İdari ve mali özerklik bağlamında yerel yönetimler, merkezi yönetimin önüne geçiriliyor.
Bütün bunlar, hem Anayasa’nın ruhuna ve temel ilkelerine aykırı düşüyor, hem de federatif yapılanmaya geçişe kapı aralıyor, zemin hazırlıyor.
Bu yasayı, Anayasa’nın ruhuna, temel ilkelerine ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerden olan “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olduğu gerçeğine uydurmak üzere iade ve iptal etmek Gül’e ve Anayasa Mahkemesi’ne düşüyor.
Unutulmamalıdır ki, bu bağlamda yapılacak tartışma ve manevralar, toplumsal bölünmeyi derinleştirmekten ve dağılmayı hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
AKP hükümeti, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’u Meclis’ten geçirdi.
Yasa, Türkiye’yi, “idarî ve malî özerkliğe sahip” büyükşehir belediyelerine bölüyor (Madde: 4-a).
“Belediyelere özerklik” konusu, 24 Mayıs 2003 günü, gündeme gelmişti.
Dönemin AKP’li Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Sedat Sertoğlu’na aktardığına göre, kendisi ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında 2 sayfalık ve 9 maddelik bir plan üzerinde mutabakata varılmış.
Tekzip edilmeyen bu Gül-Powell mutabakatında, “belediyelere özerklik” başlığı altında şundan söz ediliyordu:
“Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye´deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.”
O gün Gül, “ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki” dediği konulardan biri, bugün AKP hükümeti eliyle “bütünşehir yasası” olarak hem kendisinin, hem de milletin önüne gelmiştir.
Bütünşehir yasasının bu Amerikan boyutuna maşeri vicdan önünde açıklık getirmek, Gül’e düşmektedir.
Yasanın bütünşehirlere kazandırdığı “idari ve mali özerklik” niteliği, eyalet sitemi ve federatif yapının temelini oluşturuyor.
29 bütünşehirde belediye başkanları, ilin “seçilmiş başkanı” oluyor. Seçilmiş başkana karşı atanmış valinin bir önemi kalmıyor. Tüm yetkiler seçilmiş başkanda toplanıyor.
“Merkezi yönetim” esasından “yerel-bölgesel yönetim” esasına geçiliyor.
Bütünşehir statüsüyle, belediyelerin görev ve yetki alanı il sınırlarıyla eşitleniyor.
Yasa, adeta organları seçimle gelen “idari ve mali özerkliğe sahip” bölgesel yönetimler oluşturuyor.
Türkiye’nin, “idari ve mali özerkliğe sahip” bölge çapında bütünşehirlere bölünmesi, etnik ayrımcıların ekmeğine yağ sürüyor.
Bu “idari ve mali özerk yapı”, PKK elebaşlarının talepleri arasında bulunuyor.
Yasa, Diyarbakır, Mardin, Van, Şanlıurfa vilayetleri başta olmak üzere 29 vilayetin “bütünşehir” halinde özerk bölgeye dönüşmesi sürecini başlatmış oluyor.
Başkanlık sistemi teklifindeki anayasal ihlaller, bu yasa ile somut olarak yaşanıyor.
Anayasa’da “devletin üniter yapısı”nın koruması ve “merkezi yönetim” eksenli bir idari yapı öngörülüyor. Bu yapıda merkezi yönetim “genel görevli”, yerel yönetimler “özel görevli” kabul ediliyor
Bu yasa ise, merkezi yönetimin görev ve yetkilerini makaslıyor, yerel yönetimi ise genel görevli kılıyor.
Merkezi idarenin ildeki kurumları kaldırılıyor. İdari ve mali özerklik bağlamında yerel yönetimler, merkezi yönetimin önüne geçiriliyor.
Bütün bunlar, hem Anayasa’nın ruhuna ve temel ilkelerine aykırı düşüyor, hem de federatif yapılanmaya geçişe kapı aralıyor, zemin hazırlıyor.
Bu yasayı, Anayasa’nın ruhuna, temel ilkelerine ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerden olan “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olduğu gerçeğine uydurmak üzere iade ve iptal etmek Gül’e ve Anayasa Mahkemesi’ne düşüyor.
Unutulmamalıdır ki, bu bağlamda yapılacak tartışma ve manevralar, toplumsal bölünmeyi derinleştirmekten ve dağılmayı hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019