Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın "dava arkadaşı" Volkan Vural, patronundan bir adım daha ileri giderek AB'nin yolunu memleketi olan Siirt-Tillo'dan geçirdiği AKP'ye bilgi verme toplantısında şöyle bir lâf daha etmişti; "Bunun onur falan kaybıyla ilgisi yok. Nasıl bir klübe girerken onun tüzüğünü okur ona göre davranırsınız bu da aynı şey. Beğenmezseniz girmezsiniz."
Vural güyâ Genelkurmay Genel Sekreterliği Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Piyade Kurmay Albay Halil Kalkanlı'nın şu sözlerine gönderme yapıyor ve cevap veriyordu:
"Bu ülkenin ve Türk milletinin yararına olan her şey Türk Silahlı Kuvvetleri için kutsaldır. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetleri kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz ve ülke yararına olduğu tartışılabilecek her şeye de evet diyerek Avrupa Birliği'ne girilmesine karşıdır. Çünkü böyle bir giriş ülkenin ve milletin yararına olamaz. Biz Türkiye'nin onurlu, başı dik ve eşit şartlarda Avrupa Birliği'ne girmesini yürekten destekleriz."
Ben bu lâfın neresinin, bazılarına neden dokunduğunu çok çaba sarf etmeme rağmen hâlâ anlamadım. Fakat mâdem anlama zorluğu var, sözü söylenildiği gibi değil de kendi anlamak istedikleri gibi algılama, Türkçe'den Türkçe'ye tercüme ve öyle aktarma telâşı edinilmiş; öyleyse bize de elbette meydanı düşünce özürlülere boş bırakmama düzeltme görevi düşüyor.
Kalkanlı son cümlesi ile "Yâni çok da arzulu değiliz ama ille de istiyorsanız destekleriz" diyor ve desteğin şartlarını açıklıyor: 1. Onurlu, 2.Başı dik, 3. Eşit şartlarda...
Evet bu şartlar kime, neden dokunuyor? Siz, onursuz, eğik başlı ve hizmetkâr statüsünü mü tercih ediyordunuz hanımlar, beyler?
Kalkanlı "nezaketen" AB'nin asla bizi almayacağını biliyorum demiyor, bakın, deneyin, şu şartlarda girebilecek misiniz diye soruyor.
Vâsi rolünü üstlenmiyor, ilgililere insiyatif tanıyor.
Fakat vatan, millet ve tarih önünde de gözümüz üstünüzde diyor.
Buna karşılık cevap olarak ne diyor Vural; "Bunun onur falan kaybıyla ilgisi yok. Nasıl bir kulübe girerken onun tüzüğünü okur ona göre davranırsınız bu da aynı şey. Beğenmezseniz girmezsiniz" diyor.
Ben Vural'ın "tüzüğü" okuduğunu zannetmiyorum.
Çünkü o tüzükte "Türklerin", onurlu ve başı dik bir şekilde kulübe alınmayacakları yazıyor. Açıkça yazıyor, klüp ilgilileri de her defasında kapısını çalmakta israr eden Türklere bunu net bir şekilde ifade ediyor.
Yok eğer Vural ve "dava arkadaşları" tüzüğü okudularsa ve buna rağmen bu davranışı sürdürüyorlarsa, durum daha da vahim demektir.
Şimdi siz o kulübün yöneticisi olsanız, elinizde Vural gibi de bir taşeron olsa; tüzüğe göre alınmayacağı belli adayı şöyle bir süzdükten sonra "Takla at bakıyim" demez misiniz?
Taklayı attı, "Tek ayak üzerinde zıpla"... "Amuda kalk"..
Son komutun "Ağzınla kuş tut" olacağından benim hiç şüphem yok kıymetli okuyucu.
"DGM'lerden askerî hakimi kaldır", "Öcalan'ı asma", "Kıbrıs ve Ege konusunda 2004'e kadar anlaş, anlaşamazsan ben bildiğim gibi halledeceğim", "Sen bir kere idamı kaldır, ben Öcalan konusundaki kararımı sonra açıklayacağım", " Kürtçe eğitim ve yayını serbest bırak", "Ermeni soykırımını kabul et".. talimatlar silsilesinin; kapının önünde el pençe divan bekletilmekte olan adaya ağzınla kuş tut demekten farkı var mıdır?
Kendi ifadesiyle "AB konusuna çok emek vermiş devlet adamlarımızdan" Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kuvayi İnzibatiye'den Mehmet Ali Birand'a verdiği mülakatta AB konusunun kamuoyunda "böyle" tartışılmasından rahatsız olduğunu söylüyor.
Tartışılmayacak ki kimse AB'nin gerçekte ne olduğu hakkında bir şey bilmeyecek. Bilmeyecek, yahut Cem, Mesut Yılmaz, Volkan Vural'ın ve mütareke basının aktardığı şekliyle bilecek ki muhtemel bir referandumda evet diyecek.
Cem'in "aman fazla tartışılmasın" dediği ortamda Yılmaz'ın yangından mal kaçırırcasına "Hemen referandum" istemesinin sebebi hikmetini şimdi anladınız mı?
Vural güyâ Genelkurmay Genel Sekreterliği Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Piyade Kurmay Albay Halil Kalkanlı'nın şu sözlerine gönderme yapıyor ve cevap veriyordu:
"Bu ülkenin ve Türk milletinin yararına olan her şey Türk Silahlı Kuvvetleri için kutsaldır. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetleri kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz ve ülke yararına olduğu tartışılabilecek her şeye de evet diyerek Avrupa Birliği'ne girilmesine karşıdır. Çünkü böyle bir giriş ülkenin ve milletin yararına olamaz. Biz Türkiye'nin onurlu, başı dik ve eşit şartlarda Avrupa Birliği'ne girmesini yürekten destekleriz."
Ben bu lâfın neresinin, bazılarına neden dokunduğunu çok çaba sarf etmeme rağmen hâlâ anlamadım. Fakat mâdem anlama zorluğu var, sözü söylenildiği gibi değil de kendi anlamak istedikleri gibi algılama, Türkçe'den Türkçe'ye tercüme ve öyle aktarma telâşı edinilmiş; öyleyse bize de elbette meydanı düşünce özürlülere boş bırakmama düzeltme görevi düşüyor.
Kalkanlı son cümlesi ile "Yâni çok da arzulu değiliz ama ille de istiyorsanız destekleriz" diyor ve desteğin şartlarını açıklıyor: 1. Onurlu, 2.Başı dik, 3. Eşit şartlarda...
Evet bu şartlar kime, neden dokunuyor? Siz, onursuz, eğik başlı ve hizmetkâr statüsünü mü tercih ediyordunuz hanımlar, beyler?
Kalkanlı "nezaketen" AB'nin asla bizi almayacağını biliyorum demiyor, bakın, deneyin, şu şartlarda girebilecek misiniz diye soruyor.
Vâsi rolünü üstlenmiyor, ilgililere insiyatif tanıyor.
Fakat vatan, millet ve tarih önünde de gözümüz üstünüzde diyor.
Buna karşılık cevap olarak ne diyor Vural; "Bunun onur falan kaybıyla ilgisi yok. Nasıl bir kulübe girerken onun tüzüğünü okur ona göre davranırsınız bu da aynı şey. Beğenmezseniz girmezsiniz" diyor.
Ben Vural'ın "tüzüğü" okuduğunu zannetmiyorum.
Çünkü o tüzükte "Türklerin", onurlu ve başı dik bir şekilde kulübe alınmayacakları yazıyor. Açıkça yazıyor, klüp ilgilileri de her defasında kapısını çalmakta israr eden Türklere bunu net bir şekilde ifade ediyor.
Yok eğer Vural ve "dava arkadaşları" tüzüğü okudularsa ve buna rağmen bu davranışı sürdürüyorlarsa, durum daha da vahim demektir.
Şimdi siz o kulübün yöneticisi olsanız, elinizde Vural gibi de bir taşeron olsa; tüzüğe göre alınmayacağı belli adayı şöyle bir süzdükten sonra "Takla at bakıyim" demez misiniz?
Taklayı attı, "Tek ayak üzerinde zıpla"... "Amuda kalk"..
Son komutun "Ağzınla kuş tut" olacağından benim hiç şüphem yok kıymetli okuyucu.
"DGM'lerden askerî hakimi kaldır", "Öcalan'ı asma", "Kıbrıs ve Ege konusunda 2004'e kadar anlaş, anlaşamazsan ben bildiğim gibi halledeceğim", "Sen bir kere idamı kaldır, ben Öcalan konusundaki kararımı sonra açıklayacağım", " Kürtçe eğitim ve yayını serbest bırak", "Ermeni soykırımını kabul et".. talimatlar silsilesinin; kapının önünde el pençe divan bekletilmekte olan adaya ağzınla kuş tut demekten farkı var mıdır?
Kendi ifadesiyle "AB konusuna çok emek vermiş devlet adamlarımızdan" Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kuvayi İnzibatiye'den Mehmet Ali Birand'a verdiği mülakatta AB konusunun kamuoyunda "böyle" tartışılmasından rahatsız olduğunu söylüyor.
Tartışılmayacak ki kimse AB'nin gerçekte ne olduğu hakkında bir şey bilmeyecek. Bilmeyecek, yahut Cem, Mesut Yılmaz, Volkan Vural'ın ve mütareke basının aktardığı şekliyle bilecek ki muhtemel bir referandumda evet diyecek.
Cem'in "aman fazla tartışılmasın" dediği ortamda Yılmaz'ın yangından mal kaçırırcasına "Hemen referandum" istemesinin sebebi hikmetini şimdi anladınız mı?
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002