Adamlar kendileri ikide bir, "Biz bir Hıristiyan topluluğuyuz" dedikleri halde, biz oturmuş ısrarla "Avrupa Birliği bir Hıristiyan topluluğu mu değil mi?" tartışması yapıyoruz.
AB, "Bizim istediğimiz gibi olmadığınız müddetçe sizi Avrupa Birliği'ne almayız" diyedursun, sanki "Gelin n'olur sizi Avrupa Birliği'ne alalım" demişler gibi, biz kendi kendimize gelin güveyi olup "AB'ye girmemiz bizim için faydalı mı zararlı mı?" tartışmaları yapıyoruz.
Siz onların yerinde olsanız, "Sanki adamları kabul eden var da, kalkmış AB'ye girmelerinin doğru olup olmadığını tartışıyorlar!" demez misiniz?"
Her vesileyle bize karşı olan kinlerini ortaya koyan Avrupalılar, kimbilir içten içe bize ne kadar gülüyorlardır.
* * *
İtalyan mallarını kullanmamayı unutmuştuk, Roma-Galatasaray maçı hatırlattı. Avrupa bir Hıristiyan topluluğudur; Hıristiyanlığın merkezi de İtalya içinde Roma'dadır. Yaşanan rezaletler, Hıristiyanlığın tam merkezinde olmuyor mu? Adamlar, yenilgi şöyle dursun, bize 1 puan getiren beraberliği bile kabul edemeyip, kinlerini bir defa daha kustular.
Asil ve efendi bir adam gibi gözüken, teknik direktör Capello bile, o kargaşada fırsattan istifade, saç tutup çekmekten geri kalmadı. Hem böyle yapıyor hem de "Hiç bir olay olmadı" diyebiliyor. Ne diyelim, tipik Hıristiyan ahlâkı...
Hepsi de Capello gibidir... Bunların görünüşleri başkadır, içleri başka. Onlar, "Ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün" sözüne yabancıdırlar. Bu Avrupalıların yazıları bile iki yüzlüdür; başka yazılır başka okunur.
Misafirleri olan futbolcuları dövmek, soyunma odalarını basmak, orada 3 saat mahsur bırakmak, pasaportlarına el koymaya kalkışmak, ancak faşist Mussolini'nin torunlarına ve Hıristiyanlığın merkezinde yaşayanlara yakışırdı; nitekim kendilerine yakışanı yaptılar...
Öbür taraftan, Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan gece, bir TV kanalında Avrupa Birliği ve buna bağlı olarak "İdamın kaldırılması" meselesi tartışılıyordu. Cüneyt Canver ve Mehmet Barlas, idamın kaldırılmasını savunan iki isim.
Neymiş efendim, adam öldürmek doğru değilmiş.
Sanki onların öldürdükleri adam değildi!!!
Bu iki civanmert, her hususta bülbül gibi şakıdıkları halde, söz Apo ve Apo'nun katlettiklerine gelince, yağlı güreş pehlivanları gibi sıyrılıp kaçtılar.
Soyadı "Canver" olan Cüneyt'imizi, "Ölüp can vermekte ne zarar var! Bakın benim adım da Canver" demedi ama, "O konuya girersek çıkamayız" diye Apo'nun cinayetlerini ve mağdur ettiği insanların vaziyetlerini konu etmekten köşe bucak kaçtı.
Sanki, "Türkiye'de idam cezasının kaldırılması" meselesi, Apo'nun idamından ayrı bir konuymuş gibi, habire kaçıyordu Cüneyt Bey...
Kaçarken yalnız başına değildi. Mehmet Barlas'la beraber kaçtılar.
Ökkeş Şendiller, Apo'nun acılar içinde bıraktığı şehit ailelerini ne kadar dile getirmek istediyse, bu iki kahraman da o kadar kenara atmak istediler.
Diyelim ki, Ökkeş Şendiller'e cevap vermediler veya veremediler. Şehit aileleriyle ilgili hiç olmazsa kendilerine göre bir şeyler söyleselerdi de samimi olduklarını bilseydik. Ama ne gezer...
Şehit aileleri lehinde tek bir cümlecik sarfetselerdi, o da yeterdi ama, onu bile esirgediler. Her iki gazetecinin bu tavırları, ciğeri kan ağlayan şehit ailelerini az-uz üzmemişti.
Şehit aileleri lehine tek kelime konuşmayan Mehmet Barlas, konu Heybeliada Ruhban okulu olunca hiç üşenmiyor ve bu okulun kültür mirasımızın bir öğesi olduğunu söylemekten çekinmiyor. Hızını alamayıp bir de soruyor:
"Bunu kapalı tutmak, size göre doğru mu?"
Elbette doğru sayın Barlas, bin kere doğru, yüzbin kere doğru...
Türkiye aleyhine bir beyin gücünün merkezi olan okul tabiî ki kapanacaktı.
Yoksa size göre böyle bir okulun açılması mı lâzım?
Siz, Heybeliada papaz okulunun açılmasını istiyorsunuz ama, bizim de açılmasını istediğimiz başka bir yer var: Fener Rum Patrikhanesi'ndeki Kin Kapısı.
Bilirim tarih bilginiz iyidir. O kapıda, bizim devletimize ihanette bulunduğu için bir patriğin asıldığını, bunun üzerine o kapının kapandığını, adına "Kin Kapısı" denildiğini ve "Bir Türk büyüğü asılmadıkça o kapının açılmaması için yemin edildiğini" elbette bilirsiniz.
Kıbrıs cânisi Makarios'un da mezun olduğu Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını arzu ettiğiniz kadar, Kin Kapısı'nın açılmasını da istiyor musunuz?
Şimdi kendi sorunuzu size soruyorum:
Bu kapıyı kapalı tutmak size göre doğru mu?
Cevabını, isterseniz aynı gazetede yazan Cengiz Çandar'la beraber veriniz...
AB, "Bizim istediğimiz gibi olmadığınız müddetçe sizi Avrupa Birliği'ne almayız" diyedursun, sanki "Gelin n'olur sizi Avrupa Birliği'ne alalım" demişler gibi, biz kendi kendimize gelin güveyi olup "AB'ye girmemiz bizim için faydalı mı zararlı mı?" tartışmaları yapıyoruz.
Siz onların yerinde olsanız, "Sanki adamları kabul eden var da, kalkmış AB'ye girmelerinin doğru olup olmadığını tartışıyorlar!" demez misiniz?"
Her vesileyle bize karşı olan kinlerini ortaya koyan Avrupalılar, kimbilir içten içe bize ne kadar gülüyorlardır.
* * *
İtalyan mallarını kullanmamayı unutmuştuk, Roma-Galatasaray maçı hatırlattı. Avrupa bir Hıristiyan topluluğudur; Hıristiyanlığın merkezi de İtalya içinde Roma'dadır. Yaşanan rezaletler, Hıristiyanlığın tam merkezinde olmuyor mu? Adamlar, yenilgi şöyle dursun, bize 1 puan getiren beraberliği bile kabul edemeyip, kinlerini bir defa daha kustular.
Asil ve efendi bir adam gibi gözüken, teknik direktör Capello bile, o kargaşada fırsattan istifade, saç tutup çekmekten geri kalmadı. Hem böyle yapıyor hem de "Hiç bir olay olmadı" diyebiliyor. Ne diyelim, tipik Hıristiyan ahlâkı...
Hepsi de Capello gibidir... Bunların görünüşleri başkadır, içleri başka. Onlar, "Ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün" sözüne yabancıdırlar. Bu Avrupalıların yazıları bile iki yüzlüdür; başka yazılır başka okunur.
Misafirleri olan futbolcuları dövmek, soyunma odalarını basmak, orada 3 saat mahsur bırakmak, pasaportlarına el koymaya kalkışmak, ancak faşist Mussolini'nin torunlarına ve Hıristiyanlığın merkezinde yaşayanlara yakışırdı; nitekim kendilerine yakışanı yaptılar...
Öbür taraftan, Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan gece, bir TV kanalında Avrupa Birliği ve buna bağlı olarak "İdamın kaldırılması" meselesi tartışılıyordu. Cüneyt Canver ve Mehmet Barlas, idamın kaldırılmasını savunan iki isim.
Neymiş efendim, adam öldürmek doğru değilmiş.
Sanki onların öldürdükleri adam değildi!!!
Bu iki civanmert, her hususta bülbül gibi şakıdıkları halde, söz Apo ve Apo'nun katlettiklerine gelince, yağlı güreş pehlivanları gibi sıyrılıp kaçtılar.
Soyadı "Canver" olan Cüneyt'imizi, "Ölüp can vermekte ne zarar var! Bakın benim adım da Canver" demedi ama, "O konuya girersek çıkamayız" diye Apo'nun cinayetlerini ve mağdur ettiği insanların vaziyetlerini konu etmekten köşe bucak kaçtı.
Sanki, "Türkiye'de idam cezasının kaldırılması" meselesi, Apo'nun idamından ayrı bir konuymuş gibi, habire kaçıyordu Cüneyt Bey...
Kaçarken yalnız başına değildi. Mehmet Barlas'la beraber kaçtılar.
Ökkeş Şendiller, Apo'nun acılar içinde bıraktığı şehit ailelerini ne kadar dile getirmek istediyse, bu iki kahraman da o kadar kenara atmak istediler.
Diyelim ki, Ökkeş Şendiller'e cevap vermediler veya veremediler. Şehit aileleriyle ilgili hiç olmazsa kendilerine göre bir şeyler söyleselerdi de samimi olduklarını bilseydik. Ama ne gezer...
Şehit aileleri lehinde tek bir cümlecik sarfetselerdi, o da yeterdi ama, onu bile esirgediler. Her iki gazetecinin bu tavırları, ciğeri kan ağlayan şehit ailelerini az-uz üzmemişti.
Şehit aileleri lehine tek kelime konuşmayan Mehmet Barlas, konu Heybeliada Ruhban okulu olunca hiç üşenmiyor ve bu okulun kültür mirasımızın bir öğesi olduğunu söylemekten çekinmiyor. Hızını alamayıp bir de soruyor:
"Bunu kapalı tutmak, size göre doğru mu?"
Elbette doğru sayın Barlas, bin kere doğru, yüzbin kere doğru...
Türkiye aleyhine bir beyin gücünün merkezi olan okul tabiî ki kapanacaktı.
Yoksa size göre böyle bir okulun açılması mı lâzım?
Siz, Heybeliada papaz okulunun açılmasını istiyorsunuz ama, bizim de açılmasını istediğimiz başka bir yer var: Fener Rum Patrikhanesi'ndeki Kin Kapısı.
Bilirim tarih bilginiz iyidir. O kapıda, bizim devletimize ihanette bulunduğu için bir patriğin asıldığını, bunun üzerine o kapının kapandığını, adına "Kin Kapısı" denildiğini ve "Bir Türk büyüğü asılmadıkça o kapının açılmaması için yemin edildiğini" elbette bilirsiniz.
Kıbrıs cânisi Makarios'un da mezun olduğu Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını arzu ettiğiniz kadar, Kin Kapısı'nın açılmasını da istiyor musunuz?
Şimdi kendi sorunuzu size soruyorum:
Bu kapıyı kapalı tutmak size göre doğru mu?
Cevabını, isterseniz aynı gazetede yazan Cengiz Çandar'la beraber veriniz...
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002