Başta Başbakan olmak üzere birçok yetkili ve etkili isim Almanya ziyaretlerinde orada yaşayan Türk vatandaşlarına Avrupa toplumuna entegre olmayı şiddetle salık veriyor. 1960 yılından beri Alman ekonomisine can veren gurbetçilerimize Alman toplumunun bir parçası olmayı teşvik etmek Türkiye’den gelen siyasilerin işi değildir. Bu Goebbelsçi Alman propaganda bakanlığının yetki sahasına girmektedir.
Siyasilerimiz, zamanında döviz kaynağı olarak görülen çilekeş ve fedakar kardeşlerimizin milli ve dini kimliklerini güvence altına alacakları yasal düzenlemeleri yapmak için mücadele vermelidir. Entegre olmayı tavsiye etmek çözümü sümen altı ederek topu taca atmaktır. Almanların, Müslümanları asimilasyon politikasına ister istemez paralel hareket etmek anlamına gelir.
Avrupa’daki vatandaşlarımızın dini hakları kısıtlanıyor
1990’lı yılların başından beri başta Erdoğan olmak üzere kabinenin çoğunu oluşturan bakanların da mensup olduğu Milli Görüş ekibi, “AB’ye girersek dini vecibelerimizi hiçbir baskı altında kalmadan rahatlıkla yerine getireceğiz” diyerek tabanlarını koyu AB’ci yapmışlardı. Onlara göre AB, İslam’ın teminatıydı. Bu palavraları dinleyen sakallı cübbeli hacı ağabeylerimiz de bu aldatmacalarla beraber Alman vatandaşlığını şiddetle savunur hale gelmişlerdi. Öyle ya! Alman vatandaşı olmak güya inançlarını koruyan bir kalkan olacaktı. Çifte vatandaşlığın kaldırılarak Türklerin Alman vatandaşlığına kesinkes zorlanması ve eğitim sahasındaki Hitlervari uygulamalar da maalesef bu kesimleri ayıktırmaya yetmedi.
Yıllar geçtikçe işin aslı astarı anlaşıldı. Almanya başta olmak üzere AB şu özgürlükleri! Müslümanlara bahşetti:
1- Sünnet olmak insan vücudunun bütünlüğünü bozmak yani adam yaralamak sınıfına dahil edilmek isteniyor. Sünnet üzerinden insanımızın milli ve dini kimliğinin yok edilmesi amacı ayan beyan ortadadır.
2- Kurban kesmek konusunda ciddi zorluklar çıkarıldı. Kurban kesmek belli izinlere ve formalitelere bağlandı. Daha önemlisi küçükbaş hayvanların kesimden önce şoklanması büyükbaş hayvanların çivilenme yöntemiyle kesilme zorunluluğu kurbanın şartlarına uymadığından çoğu Müslüman kurbanını kesemiyor veya başka ülkelere gitmek zorunda kalıyor. Almanya’da yaşayan Yahudiler ise böyle şartlara bağlı değiller. Onlar istedikleri gibi çivileme ve kesim öncesi şoklama metotlarına tabi olmadan kurbanlarını rahatlıkla kesebiliyor. (Kaynak Cüneyt Karadağ AA- Köln yakınlarında Grevenbrovich kentinde kasaplık yapan Bülent Çaltekin’le yaptığı mülakat)
3- Ramazan’da oruç tutmanın iş verimliliğini azalttığı gerekçesiyle birçok işveren mahkemelere başvurarak işçilerin orucuna engel olmaya çalışıyor. Yakında bu konuda da ciddi yasal engellerin olabileceği konuşuluyor.
4- Başta İsviçre olmak üzere minare ve ezanın dışarıya verilememesi yasakları devam ediyor.
5- Danimarka’daki karikatür rezilliği ve İslam karşıtı filmlerin yarattığı infial tazeliğini korurken İslam kültürüne yönelik saldırılar hız kesmiyor.
Entegrasyon bir anlamda reva görülen baskıları sindirmek anlamına geliyor. İfade etmeye çalıştığımız muameleyi hiçbir Türk evladı asla hak etmiyor.
2004 yılında Almanya’daki arkadaşlarımızdan Engin Kaya ve Öznur Günay’la gecenin bir yarısı Manheim’in meşhur meydanındaki gençlerimizin hali, gözümün önünden gitmiyor. Hiçbirisi bize benzemiyordu artık. Kimliklerini nerdeyse yitiren bu gençlerimiz Kant’ı, Hegel’i ,Goethe’yi anlasa ne olur anlamasa ne olur? Ehl-i Beyt’i, Mevlana’yı, Yunus’u, Hacıbektaş-ı Veliyi tanımadıktan ve anlamadıktan sonra Sayın Başbakanım.
Siyasilerimiz, zamanında döviz kaynağı olarak görülen çilekeş ve fedakar kardeşlerimizin milli ve dini kimliklerini güvence altına alacakları yasal düzenlemeleri yapmak için mücadele vermelidir. Entegre olmayı tavsiye etmek çözümü sümen altı ederek topu taca atmaktır. Almanların, Müslümanları asimilasyon politikasına ister istemez paralel hareket etmek anlamına gelir.
Avrupa’daki vatandaşlarımızın dini hakları kısıtlanıyor
1990’lı yılların başından beri başta Erdoğan olmak üzere kabinenin çoğunu oluşturan bakanların da mensup olduğu Milli Görüş ekibi, “AB’ye girersek dini vecibelerimizi hiçbir baskı altında kalmadan rahatlıkla yerine getireceğiz” diyerek tabanlarını koyu AB’ci yapmışlardı. Onlara göre AB, İslam’ın teminatıydı. Bu palavraları dinleyen sakallı cübbeli hacı ağabeylerimiz de bu aldatmacalarla beraber Alman vatandaşlığını şiddetle savunur hale gelmişlerdi. Öyle ya! Alman vatandaşı olmak güya inançlarını koruyan bir kalkan olacaktı. Çifte vatandaşlığın kaldırılarak Türklerin Alman vatandaşlığına kesinkes zorlanması ve eğitim sahasındaki Hitlervari uygulamalar da maalesef bu kesimleri ayıktırmaya yetmedi.
Yıllar geçtikçe işin aslı astarı anlaşıldı. Almanya başta olmak üzere AB şu özgürlükleri! Müslümanlara bahşetti:
1- Sünnet olmak insan vücudunun bütünlüğünü bozmak yani adam yaralamak sınıfına dahil edilmek isteniyor. Sünnet üzerinden insanımızın milli ve dini kimliğinin yok edilmesi amacı ayan beyan ortadadır.
2- Kurban kesmek konusunda ciddi zorluklar çıkarıldı. Kurban kesmek belli izinlere ve formalitelere bağlandı. Daha önemlisi küçükbaş hayvanların kesimden önce şoklanması büyükbaş hayvanların çivilenme yöntemiyle kesilme zorunluluğu kurbanın şartlarına uymadığından çoğu Müslüman kurbanını kesemiyor veya başka ülkelere gitmek zorunda kalıyor. Almanya’da yaşayan Yahudiler ise böyle şartlara bağlı değiller. Onlar istedikleri gibi çivileme ve kesim öncesi şoklama metotlarına tabi olmadan kurbanlarını rahatlıkla kesebiliyor. (Kaynak Cüneyt Karadağ AA- Köln yakınlarında Grevenbrovich kentinde kasaplık yapan Bülent Çaltekin’le yaptığı mülakat)
3- Ramazan’da oruç tutmanın iş verimliliğini azalttığı gerekçesiyle birçok işveren mahkemelere başvurarak işçilerin orucuna engel olmaya çalışıyor. Yakında bu konuda da ciddi yasal engellerin olabileceği konuşuluyor.
4- Başta İsviçre olmak üzere minare ve ezanın dışarıya verilememesi yasakları devam ediyor.
5- Danimarka’daki karikatür rezilliği ve İslam karşıtı filmlerin yarattığı infial tazeliğini korurken İslam kültürüne yönelik saldırılar hız kesmiyor.
Entegrasyon bir anlamda reva görülen baskıları sindirmek anlamına geliyor. İfade etmeye çalıştığımız muameleyi hiçbir Türk evladı asla hak etmiyor.
2004 yılında Almanya’daki arkadaşlarımızdan Engin Kaya ve Öznur Günay’la gecenin bir yarısı Manheim’in meşhur meydanındaki gençlerimizin hali, gözümün önünden gitmiyor. Hiçbirisi bize benzemiyordu artık. Kimliklerini nerdeyse yitiren bu gençlerimiz Kant’ı, Hegel’i ,Goethe’yi anlasa ne olur anlamasa ne olur? Ehl-i Beyt’i, Mevlana’yı, Yunus’u, Hacıbektaş-ı Veliyi tanımadıktan ve anlamadıktan sonra Sayın Başbakanım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024