Amerika da artık resmen düşman

Cumhurbaşkanı'nın "Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani'deki teröristler mi?" sorusuna, Amerika'dan "Kobani'deki teröristler" cevabı geldi.
 Bence işin bu noktaya gelmesi iyi oldu. Çünkü Türkiye'de ve bölgemizde işlenen her haltın altından Amerika çıkıyordu, buna rağmen bizi yönetenler Amerika sevdasından bir türlü vazgeçemiyordu. O kadar uyarılmalarına rağmen bu sevda Türkiye'yi uçurumun kenarına kadar getirdi ve uçurumdan aşağı itti. Şimdi bizi yönetenler ve onları körü körüne destekleyenler de anlasınlar artık Amerika'nın dost mu düşman mı oluğunu!
Fakat ne yazık ki uçurumdan itildikten sonra anlasan ne olacak! İş işten geçti artık. 
Bizi yönetenlerin Osmanlıcılık sevdası sonunda milleti kurtuluş savaşı verme noktasına getirdi. 
Türkiye diyor ki Amerika'ya; PYD, PKK'nın bir uzantısı, onlara verdiğiniz silahlar Cizre'de, Silopi'de, Sur'da çıkıyor. 
Amerika'da diyor ki Türkiye'ye; PYD, IŞİD'le savaşıyor. IŞİD ve uzantılarının elinde de Türkiye'den giren silahlar çıkıyor. IŞİD ve uzantılarına terörist katılımı Türkiye'den sağlanıyor.     
Buyrun burdan yakın!
Aslında her şey, Amerika'da ADL gibi Yahudi kuruluşlarından alınan "Üstün Cesaret Ödülü"yle başladı. Böylece Erdoğan'ın ve AKP'nin izleyeceği yol haritası da belirlenmiş oldu. Bu yol haritasına göre, AKP'nin yönettiği Türkiye, Amerika ve İsrail'in çıkarlarına uygun hareket edecekti. Öyle de oldu. 
Afganistan'da, Irak'ta, Libya'da, Suriye'de hep Türkiye ve Amerika'nın kanlı ortaklığı göze çarptı. Hiç kamera önünde görünmeyen İsrail, kamera arkasında işlerin istediği gibi gitmesinden ötürü bacak bacak üstüne atıp purosunu yaktı. 
Büyük Ortadoğu Projesi'nin Müslümanlar için nasıl bir musibet olduğu, amaçlanan şeyin 22 İslam ülkesinin haritalarının değiştirilmesi olduğu kaç defa söylendi. Akıllı bir insana bir kere denir. Biraz daha az aklı olana bir kez daha denir. Daha az aklı olana üçüncü kez denir. Yıllarca aynı uyarı bir insana yapılır mı! Peki, niye uyarılar dikkate hiç alınmadı? Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı oldukları için. 
Suriye'nin toprak bütünlüğünün Türkiye için hayati önem taşıdığını sokaktaki çocuklara bile sorsanız bilirlerdi. Fakat Türkiye, Suriye'nin bölünmesi için elinden geleni yaptı. Şimdi Suriye'de kaç örgüt var, hangi örgüt nerelere hakim bunu uzmanları bile tespit etmekte zorlanıyor. Eğer Suriye bu hale getirilmeseydi şimdi PYD diye bir belayla karşı karşıya olacak mıydık? Veya Reyhanlı'da, Suruç'ta, Ankara'da ve Sultanahmet'te IŞİD'in saldırılarına maruz kalacak mıydık?
Hadi, Büyük Ortadoğu Projesi'nin nasıl bir bela olduğunu biz anlatınca kulaklarınızdan girmedi. Yahu ey vatandaş, sen kendi kendine de mi soramadın "bu proje neyin projesi?" diye. Bu kadar mı basiretin bağlanmıştı!
Şimdi Türkiye en yüksek perdeden Amerika'yı sorguluyor. Sorguluyor da dış politikada bir değişikliğe mi gidiyor? Gördüğümüz kadarıyla hayır. Bundan sonra ne olur hep beraber göreceğiz. 
Mesela, Türkiye'deki Amerikan üsleri kapatılacak mı? Güneydoğu'daki PKK faaliyetlerinin bu üslerden yönetildiğine dair söylentiler var. 
Veya Kürecik radar üssü kaldırılacak mı?
Ya da "Türkiye aynı zamanda NATO toprağıdır" görüşünden vazgeçilecek mi? 
Yazının başında, bizi yönetenlerin Osmanlıcılık sevdasının milleti kurtuluş savaşı verme noktası getirdiğini belirtmiştik. 
Şimdi etrafımıza bakıyoruz, Rusya'yla, Suriye'yle, Irak'la, İran'la, Mısır'la düşmanız. AB ile aramız hiç iyi değil, artık ağız dalaşı yapar hale geldik. Bi Amerika vardı onun da ne mal olduğunu anladılar. Dört elle İsrail'e sarıldılar fakat İsrail de yaptığı resmi açıklamada "Kürt devleti için Türkiye'den toprak alınmalı" dedi. Ee, geriye kim kaldı? Suudi Arabistan ile Katar! Bunların da Amerika'nın Truva atları olduğunu bilmeyen yok. 
Tek başına kaldın ey Türkiye!
Şimdi Atatürk'ü daha iyi anlarsınız artık. Onun ne büyük bir mücadele verdiğini, vatanı ve milleti için yedi düvele karşı nasıl savaştığını, bağımsızlığımızı nasıl sağladığını. Arkasından küfrettiğiniz, iftiralar attığınız Atatürk'ü bundan sonra örnek almaya başlarsanız hiç şaşırmam.
Son söz olarak şunu söylemek isterim;
Türkiye'de en temiz, en pırıl pırıl lider, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ve onun kadrosudur. Bu kadronun ömrü, devlet erkânını ve milleti uyarmakla geçti. Bunun karşılığında da iftara ve hakaretten başka bir şey görmedi. Buna rağmen bu kadro, duruşunu hiç bozmadı ve hiçbir günaha da ortak olmadı. Hepsinin alnı ak, başı dik. 
Değerleri uğruna onurlarından ve dik duruşlarından asla taviz vermeyen, eğilip bükülmeyen ve her zaman haklı çıkan bu lidere ve onun kadrosuna selam olsun.