Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2 Mart 2012 günü ''2011 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü''nü alan fotoğraf sanatçılarına ödüllerini verdi.
Sayın Başbakan ödül töreninde yaptığı konuşmada Ara Güler ve diğerlerini, "Onlar, bu ülkenin ve bu milletin gururu hâline gelmiş büyük sanatçılar'' dedi ve konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
"Tarih yazdığınız, tarihin tanıklığını yaptığınız, bizim göremediğimizi bize gösterdiğiniz için elinize, yüreğinize, gönlünüze ve gözünüze sağlık diyorum. Dikkat edin, tenlerinin rengi her ne olursa olsun onlar önce sanatçılar. Dinleri, inançları her ne olursa olsun, onlar Türkiyeliler. Vizörden baktıklarında insanın özünü, yüreğini görmek gibi bir ortaklığa, bir paydaşlığa sahipler. Sizin kareleriniz, fotoğraflarınız bu ülkede ırkçılığa, ayrımcılığa, nefrete karşı verilmiş en güzel yanıttır.
Bu ülkede hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, bir başkasını ötekileştirme, bir başkasının Türkiye sevgisini sorgulama hakkı yoktur, buna haddi de yoktur. Bu toprakların özünde ırkçılık yok, bu toprakların ruhunda ötekileştirme yok. Bu topraklarda, ırkçılığın da, ötekileştirmenin de, nefretin de yeşermesine, yeşertilmesine asla izin vermeyiz, müsamaha göstermeyiz. Kendisini bu ülkenin yegâne sahibi olarak görüp, farklı olanları öteleyenler, en önce kendilerine baksınlar, en önce kendi kararan kalplerini sorgulasınlar. Biz, bu ülkeye de, tüm dünyaya da, sadece ve sadece birlik, bütünlük, sevgi ve hoşgörü fotoğrafları sunmak istiyoruz. Irkçı, ayrımcı, ötekileştirici pozlar vermek de; bir tek kare üzerinden bu ülkenin insanlarını töhmet altında bırakmak da, Türkiye'ye haksızlıktır."
Bu arada Ara Güler'in Lafza-i Celal altında oturan iki çarşaflı kadın fotoğrafını birlikte kameralara tuttular.
Ara Güler ya da başkalarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarına, vatandaşlık haklarını kullanmalarına bir itirazımız yok. Bu insanların ırkları, tenlerinin rengi, dinleri, inançları farklı olabilir, onlara saygı duyarız. Irkçılığa, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa ben de karşıyım. Kimseden nefret de etmiyorum. Bütünlük, sevgi ve hoşgörü fotoğraflarına ben de varım.
Ancak, "Bizim göremediğimizi bize gösterdiğiniz için elinize, yüreğinize, gönlünüze ve gözünüze sağlık." "Sizin kareleriniz, fotoğraflarınız bu ülkede ırkçılığa, ayrımcılığa, nefrete karşı verilmiş en güzel yanıttır" sözlerine gelince burada durup düşünüyorum.
Ara Güler'in dinine, ırkına ya da bir başka özel ve kişisel özelliğine bir şey dediğim yok, ama sanatını, eserini, yaptığı işi eleştirebilirim. Sanat eleştirmeni olarak, bilim adamı olarak, yazar olarak, Müslüman Türk vatandaşı olarak onun kamuya sunulmuş eserlerini eleştirebilirim.
Bu bağlamda sayın başbakanın Ara Güler'le birlikte tuttukları, altında iki çarşaflı kadın olan Lafza-i Celal fotoğrafına baktığımızda bu fotoğrafın bir izleyici olarak bende uyandırdığı izlenim, duygu ve düşünceler şunlardır:
Kocaman, dev bir Allah yazısı var. Bu yazı, İslam dininin, inancının, dünya görüşünün, yaşama biçiminin ve medeniyetinin bir simgesi olarak seçilmiş. Allah yazısı, İslam'ı temsil ediyor. Hemen altında da yüzleri, suretleri yani şahsiyetleri görülmeyen, silik bir karaltı, bir silüet halinde iki Müslüman kadın çömelmiş, büzülmüş oturuyorlar. Bunlar "Allah" yazısının altında ezilmiş, silinmiş Müslümanları, özellikle de Müslüman kadınları temsil eden simge figürler.
Böyle bir manzaraya sahip olan bu fotoğrafın simgesel anlamda dolaylı olarak ifade ettiği mana ise İslam'ın kadını ezdiği, sindirdiği, şahsiyetini yok ettiği, Müslümanların üzerine dev gibi abandığı fikridir. Ara Güler, bu fotoğrafıyla izleyiciler nezdinde böyle bir imajın uyanmasına sebep oluyor.
Dolayısıyla bir Müslüman olarak böyle bir fotoğrafı ben sevmedim, benimsemedim, sanat eseri olarak görmedim, devletimin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da buna ödül vermesini anlamlandıramadım, uygun da bulmadım. Ara Güler'i de bu ülkenin ve bu milletin gururu hâline gelmiş büyük sanatçı olarak görmüyorum. Çünkü bu fotoğrafından bir Müslüman olarak gurur duymam mümkün değildir.
Bizim göremediğimizi bize gösterdiği şey ise, çarpıtılmış bir İslam anlayışı imgesidir. Fotoğrafıyla bunu gösterdiği için eline, yüreğine, gönlüne ve gözüne sağlık diyemiyorum. Zira İslam, kadını ezen, silen, kişiliğini yok eden, onu görünmez eden, kapkara bir gölge hâline getiren bir din değildir. Kimsenin de bunu böyle göstermeye hakkı yoktur.
Bu fotoğraf, bana Oryantalist bir bakış açısını yansıtan bir mana telkin ediyor. Avrupalı Oryantalistlerin bir kısmı, İslam'ı kadını ezen, silen, kişiliksizleştiren, totaliter, baskıcı, sindiren bir din olarak takdim ederler. Ben bu fotoğrafa baktığımda Avrupalı oryantalistlerin bu bakış açısını somutlaştırmaya, örneklemeye çalışan bir eser olarak algılıyorum. Ara Güler'in yerli oryantalist olarak çektiği bu fotoğrafı bir müslüman olarak onaylamam ve ödüllendirmem mümkün değildir. Sayın başbakanın bu konuyu bu açıdan ele alıp irdelediğini, üzerinde uzun uzun düşünecek vakti olduğunu ve durumun farkına vardığını sanmıyorum. O, iyi niyetle sanatı ödüllendirdiğini düşünmüş olabilir. Ama fotoğrafı imam-hatip lisesi mezunu, basiretli ve firasetli bir Müslüman gözüyle yeniden dikkatle incelemesini salık veririm. Fotoğrafta Allah adının var olması bizi aldatmamalı, o yazının, hangi maksatla yerleştirildiğini dikkatle incelemeliyiz. Müslüman olarak biz, başkalarının dinine, ırkına saygı duyarız, ama bizim de başkalarından dinimize saygı gösterilmesini beklemek, en doğal hakkımız olmalı.
Sayın Başbakan ödül töreninde yaptığı konuşmada Ara Güler ve diğerlerini, "Onlar, bu ülkenin ve bu milletin gururu hâline gelmiş büyük sanatçılar'' dedi ve konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
"Tarih yazdığınız, tarihin tanıklığını yaptığınız, bizim göremediğimizi bize gösterdiğiniz için elinize, yüreğinize, gönlünüze ve gözünüze sağlık diyorum. Dikkat edin, tenlerinin rengi her ne olursa olsun onlar önce sanatçılar. Dinleri, inançları her ne olursa olsun, onlar Türkiyeliler. Vizörden baktıklarında insanın özünü, yüreğini görmek gibi bir ortaklığa, bir paydaşlığa sahipler. Sizin kareleriniz, fotoğraflarınız bu ülkede ırkçılığa, ayrımcılığa, nefrete karşı verilmiş en güzel yanıttır.
Bu ülkede hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, bir başkasını ötekileştirme, bir başkasının Türkiye sevgisini sorgulama hakkı yoktur, buna haddi de yoktur. Bu toprakların özünde ırkçılık yok, bu toprakların ruhunda ötekileştirme yok. Bu topraklarda, ırkçılığın da, ötekileştirmenin de, nefretin de yeşermesine, yeşertilmesine asla izin vermeyiz, müsamaha göstermeyiz. Kendisini bu ülkenin yegâne sahibi olarak görüp, farklı olanları öteleyenler, en önce kendilerine baksınlar, en önce kendi kararan kalplerini sorgulasınlar. Biz, bu ülkeye de, tüm dünyaya da, sadece ve sadece birlik, bütünlük, sevgi ve hoşgörü fotoğrafları sunmak istiyoruz. Irkçı, ayrımcı, ötekileştirici pozlar vermek de; bir tek kare üzerinden bu ülkenin insanlarını töhmet altında bırakmak da, Türkiye'ye haksızlıktır."
Bu arada Ara Güler'in Lafza-i Celal altında oturan iki çarşaflı kadın fotoğrafını birlikte kameralara tuttular.
Ara Güler ya da başkalarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarına, vatandaşlık haklarını kullanmalarına bir itirazımız yok. Bu insanların ırkları, tenlerinin rengi, dinleri, inançları farklı olabilir, onlara saygı duyarız. Irkçılığa, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa ben de karşıyım. Kimseden nefret de etmiyorum. Bütünlük, sevgi ve hoşgörü fotoğraflarına ben de varım.
Ancak, "Bizim göremediğimizi bize gösterdiğiniz için elinize, yüreğinize, gönlünüze ve gözünüze sağlık." "Sizin kareleriniz, fotoğraflarınız bu ülkede ırkçılığa, ayrımcılığa, nefrete karşı verilmiş en güzel yanıttır" sözlerine gelince burada durup düşünüyorum.
Ara Güler'in dinine, ırkına ya da bir başka özel ve kişisel özelliğine bir şey dediğim yok, ama sanatını, eserini, yaptığı işi eleştirebilirim. Sanat eleştirmeni olarak, bilim adamı olarak, yazar olarak, Müslüman Türk vatandaşı olarak onun kamuya sunulmuş eserlerini eleştirebilirim.
Bu bağlamda sayın başbakanın Ara Güler'le birlikte tuttukları, altında iki çarşaflı kadın olan Lafza-i Celal fotoğrafına baktığımızda bu fotoğrafın bir izleyici olarak bende uyandırdığı izlenim, duygu ve düşünceler şunlardır:
Kocaman, dev bir Allah yazısı var. Bu yazı, İslam dininin, inancının, dünya görüşünün, yaşama biçiminin ve medeniyetinin bir simgesi olarak seçilmiş. Allah yazısı, İslam'ı temsil ediyor. Hemen altında da yüzleri, suretleri yani şahsiyetleri görülmeyen, silik bir karaltı, bir silüet halinde iki Müslüman kadın çömelmiş, büzülmüş oturuyorlar. Bunlar "Allah" yazısının altında ezilmiş, silinmiş Müslümanları, özellikle de Müslüman kadınları temsil eden simge figürler.
Böyle bir manzaraya sahip olan bu fotoğrafın simgesel anlamda dolaylı olarak ifade ettiği mana ise İslam'ın kadını ezdiği, sindirdiği, şahsiyetini yok ettiği, Müslümanların üzerine dev gibi abandığı fikridir. Ara Güler, bu fotoğrafıyla izleyiciler nezdinde böyle bir imajın uyanmasına sebep oluyor.
Dolayısıyla bir Müslüman olarak böyle bir fotoğrafı ben sevmedim, benimsemedim, sanat eseri olarak görmedim, devletimin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da buna ödül vermesini anlamlandıramadım, uygun da bulmadım. Ara Güler'i de bu ülkenin ve bu milletin gururu hâline gelmiş büyük sanatçı olarak görmüyorum. Çünkü bu fotoğrafından bir Müslüman olarak gurur duymam mümkün değildir.
Bizim göremediğimizi bize gösterdiği şey ise, çarpıtılmış bir İslam anlayışı imgesidir. Fotoğrafıyla bunu gösterdiği için eline, yüreğine, gönlüne ve gözüne sağlık diyemiyorum. Zira İslam, kadını ezen, silen, kişiliğini yok eden, onu görünmez eden, kapkara bir gölge hâline getiren bir din değildir. Kimsenin de bunu böyle göstermeye hakkı yoktur.
Bu fotoğraf, bana Oryantalist bir bakış açısını yansıtan bir mana telkin ediyor. Avrupalı Oryantalistlerin bir kısmı, İslam'ı kadını ezen, silen, kişiliksizleştiren, totaliter, baskıcı, sindiren bir din olarak takdim ederler. Ben bu fotoğrafa baktığımda Avrupalı oryantalistlerin bu bakış açısını somutlaştırmaya, örneklemeye çalışan bir eser olarak algılıyorum. Ara Güler'in yerli oryantalist olarak çektiği bu fotoğrafı bir müslüman olarak onaylamam ve ödüllendirmem mümkün değildir. Sayın başbakanın bu konuyu bu açıdan ele alıp irdelediğini, üzerinde uzun uzun düşünecek vakti olduğunu ve durumun farkına vardığını sanmıyorum. O, iyi niyetle sanatı ödüllendirdiğini düşünmüş olabilir. Ama fotoğrafı imam-hatip lisesi mezunu, basiretli ve firasetli bir Müslüman gözüyle yeniden dikkatle incelemesini salık veririm. Fotoğrafta Allah adının var olması bizi aldatmamalı, o yazının, hangi maksatla yerleştirildiğini dikkatle incelemeliyiz. Müslüman olarak biz, başkalarının dinine, ırkına saygı duyarız, ama bizim de başkalarından dinimize saygı gösterilmesini beklemek, en doğal hakkımız olmalı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015