Dünkü yazımda birkaçını ifade ettiğim, Suriye’de Arap Baharı olayları başladığı günden bugünlere kadar güdümlü medya kuruluşlarının servis ettiği yalan haberlere örnekler vermeye bugün de devam ediyoruz.
Olaylar başladığında Suriye devletinin Türkiye sınırına mayın döşediği haberleriyle başlayan “mayın” tartışmasında birçok medya kuruluşu isyancıların döşediği mayınlardan ısrarla bahsetmiyordu. “Esad mayın döşüyor” propagandası sürdürüldüğü günlerde, BBC bir video yayımlamış ve İdlib kentinde Suriye ordusuna yenilen ve kentten çekilmekte olan muhalif askerler tarafından çekilmiş olan görüntülerde, muhaliflerin kentin ortasında yola mayın yerleştirdikleri görülüyordu.
Ordunun girmesinin ardından kentte günlük yaşam büyük oranda normale dönecek ve o mayının döşendiği kavşak, kentin işlek noktalarından biri olacaktı. Birçok medya kuruluşunda Esad güçlerinde öldürüldüğü iddia edilen birçok sivil, isyancıların döşediği bu mayınlarla öldürüldü. Suriyeli isyancıların kullandığı uzaktan kumandalı mayın miktarı Aralık 2011’den bu yana üç kat artmış durumda.
İsyancılar sivilleri kalkan yaptı
Lübnan gazetesi Al Akhbar’dan Şermin Narvani, birkaç hafta önce yayınlanan yazısında BBC videosunda muhaliflerin mayın döşerken göründüğü İdlib kentinden bir kişiyle görüşmesini aktarmıştı. İdlib kentinde oturan Ziyad, arkadaşlarına ve Narvani’ye ordunun İdlib’e girişini şöyle anlatıyordu:
“Bugün ordu İdlib’e girdi. Rastgele ateş açmadılar, doğu ve güneyden başlayarak yavaş yavaş mahallelerin içlerine girdiler. Muhalifler şehrin birçok yerine uzaktan kumandalı mayınlar yerleştirmişti. Bunlardan biri de amcamın balkonunun altındaydı ki kendisi şimdi evinin yarısını kaybetmiş durumda. Birkaç cami ve iletişim kulesine makineli tüfek yuvaları kurmuşlardı. Yaklaşık 200 muhalif büyükannemin evinin bitişiğindeki eve sığındı. Mahalle bir Hıristiyan mahallesiydi. Savaş tüm gün sürdü, ailem güvende fakat hem büyükannemin, hem amcamın evleri hasar gördü. İlki uzaktan kumandalı mayından, ikincisi karşılıklı ateşten, ateşi büyük oranda muhalifler açıyor, ordu da karşılık veriyordu.
Bu militanlar orada yaşamıyor bile ve sivilleri kalkan olarak kullanarak, o mahalleleri kendi cepheleri olarak kullanıyorlar.
Ordu yavaş yavaş ilerleyip İdlib’i mahalle mahalle gezdi. Çoğu evi aradılar ama hiç kitlesel rastgele tutuklama yaşanmadı. Genelde yetişkin erkekleri arama sırasında dışarı çıkardılar, sonra da serbest bıraktılar.
Hasarın büyük kısmı uzaktan kumandalı mayınlardan (bazıları 50 kilograma kadar patlayıcı içeriyor) ve militanların açtığı rastgele ateşten kaynaklanıyor. Çok güçlü makineli tüfekler kullanıyorlar, ordu da bunlara karşılık veriyor, ama aşırı güç kullanımı yok, yani El Cezire ve diğer kanalların dediği gibi topçu ateşi falan yok.
Ha, bir de sabahtan beri ordu hoparlörlerle kentte gezerek insanlara barınaklara inmeleri ve sığınmalarını söylüyordu.”
BBC de sabıkalı…
Der Spiegel ve Guardian gibi dünyaca ünlü medya kuruluşlarında görev yapmış olan Amerikalı gazeteci ve yazar Andre Vltcheck, İngiliz televizyonu BBC’nin Suriye’de gerçekleri nasıl çarpıttığını başından geçen bir olayla şöyle açıklamıştı: “BBC bir program için benimle bağlantı kurmak istedi. Programın konusu -Suriye konusunda karşı duruş sergilediği için- “Çin saygı duyulmayı hak ediyor mu?” idi. Programa bağlanmama az bir zaman kala BBC’nin editörlerinden biri beni aradı ve programda ne söyleyeceğimi sordu. Onlara, “Suriye konusunda sizin yasaklayacağınız şeyleri söyleyeceğim” dedim. BBC beni programa bağlamadı, beni bloke etti.”
CNN yalancılığını resmen kabul etmişti
CNN’nin sabıkaları saymakla bitmiyor. Suriye’den canlı yayına bağladıkları, yönetim karşıtı Danny Dayem nedeniyle CNN zor durumda kalmıştı. Dayem’in kanala bağlanmadan önce çevresindekilere silah seslerinin duyulması için ateş etmelerini söylediği ham görüntülerin yayınlanmasının ardından CNN televizyon kanalı Suriye yönetiminin gazetecilerin ülkeye girmesine izin vermediğini, bu nedenle eylemcileri kullanmak zorunda kaldıklarını ileri sürmüştü.
Prof. Chossudovsky: Gerçekler çarpıtılıyor
Kanada Ottowa Üniversitesi ekonomi profesörü ve Center for Research on Globalization’ın yöneticisi olan Michel Chossudovsky geçtiğimiz yıl kaleme aldığı bir makalesinde, Suriye’deki ayaklanmaları özellikle Batı basınının tek taraflı gördüğünü, ayaklanmalar hakkında insanların bakış açılarını ciddi şekilde değiştirecek önemli ayrıntıların bilinçli şekilde göz ardı edildiğini ve çarpıtıldığını yazmıştı. Chossudovsky, Suriye’deki ayaklanmaların kışkırtıldığını ve NATO’nun “insani amaçlı müdahalesi”’ne zemin hazırlandığını söylemişti.
İddiasını temellendirdiği makalesinde Chossudovsky, “Güney Suriye’deki protestoların çıkışında apaçık medya çarpıtmasının olduğuna dair kanıt var. Batı medyası Suriye’deki olayları Tunus’tan Mısır’a ve Libya’dan Suriye’ye kadar aniden yayılan demokrasi yanlısı Arap protesto hareketinin bir parçası olarak takdim etti. Medya haberleri, silahsız “demokrasi yanlısı” göstericileri ayırım gözetmeksizin vurmak ve öldürmekten suçlanan Suriye polisi ve askeri güçlerine odaklandı. Bu polisler gerçekten ateş açarken, medya göstericiler arasında hem güvenlik güçlerine hem de protestoculara ateş açan (onları vuran) silahlı adamlara ve keskin nişancılara değinmedi” şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştu.
El Cezire isyancılarla kanka çıktı
El Cezire çalışanları arasındaki internete sızan e-postalar da, ‘taraflı ve önyargılı’ habercilik konusundaki memnuniyetsizliği gözler önüne serdi. E-postalara göre, El Cezire’nin kadın sunucularından Rula İbrahim, Özgür Suriye Ordusu’nu ‘El Kaide’nin bir kolu’ olarak tanımlayarak, Suriye’deki olaylar başladığından beri Doha’daki bazı meslektaşlarının mezhebinden dolayı kendisiyle selamlaşmamasından şikâyet ediyordu. Suriye haberleri konusunda kanalı eleştiren Beyrut Ofisi Şefi Hasan Şaban ise istifa etmişti. Onun selefi olan Hasan bin Ceddo da Libya’daki savaş döneminden yapılan haberler nedeniyle daha önce görevinde ayrılmıştı. 14 yıl El Cezire için çalışan Tunuslu gazeteci Ceddo, daha sonra basına yaptığı açıklamalarda kanala sürekli NATO müdahalesini savunan konukların davet edilmesinin kabul edilemez olduğunu söylemişti.
Şüphesiz Suriye’deki bataklığa Türkiye’yi sokmak için gerçekleri saklayan, var olmayan şeyleri de varmış gibi gösteren örnekler bunlarla sınırlı değil. Bütün bu gerçekler Suriye’de olayların görüldüğü ve anlatıldığı gibi olmadığını gösteriyor.
Temkinli davranmak Türkiye için bugün her zamankinden daha büyük önemli.
İnşallah Türkiye’yi yönetenler Suriye’nin bulanık durumunu göz önünde bulundurarak bu konuda daha temkinli davranırlar.
Olaylar başladığında Suriye devletinin Türkiye sınırına mayın döşediği haberleriyle başlayan “mayın” tartışmasında birçok medya kuruluşu isyancıların döşediği mayınlardan ısrarla bahsetmiyordu. “Esad mayın döşüyor” propagandası sürdürüldüğü günlerde, BBC bir video yayımlamış ve İdlib kentinde Suriye ordusuna yenilen ve kentten çekilmekte olan muhalif askerler tarafından çekilmiş olan görüntülerde, muhaliflerin kentin ortasında yola mayın yerleştirdikleri görülüyordu.
Ordunun girmesinin ardından kentte günlük yaşam büyük oranda normale dönecek ve o mayının döşendiği kavşak, kentin işlek noktalarından biri olacaktı. Birçok medya kuruluşunda Esad güçlerinde öldürüldüğü iddia edilen birçok sivil, isyancıların döşediği bu mayınlarla öldürüldü. Suriyeli isyancıların kullandığı uzaktan kumandalı mayın miktarı Aralık 2011’den bu yana üç kat artmış durumda.
İsyancılar sivilleri kalkan yaptı
Lübnan gazetesi Al Akhbar’dan Şermin Narvani, birkaç hafta önce yayınlanan yazısında BBC videosunda muhaliflerin mayın döşerken göründüğü İdlib kentinden bir kişiyle görüşmesini aktarmıştı. İdlib kentinde oturan Ziyad, arkadaşlarına ve Narvani’ye ordunun İdlib’e girişini şöyle anlatıyordu:
“Bugün ordu İdlib’e girdi. Rastgele ateş açmadılar, doğu ve güneyden başlayarak yavaş yavaş mahallelerin içlerine girdiler. Muhalifler şehrin birçok yerine uzaktan kumandalı mayınlar yerleştirmişti. Bunlardan biri de amcamın balkonunun altındaydı ki kendisi şimdi evinin yarısını kaybetmiş durumda. Birkaç cami ve iletişim kulesine makineli tüfek yuvaları kurmuşlardı. Yaklaşık 200 muhalif büyükannemin evinin bitişiğindeki eve sığındı. Mahalle bir Hıristiyan mahallesiydi. Savaş tüm gün sürdü, ailem güvende fakat hem büyükannemin, hem amcamın evleri hasar gördü. İlki uzaktan kumandalı mayından, ikincisi karşılıklı ateşten, ateşi büyük oranda muhalifler açıyor, ordu da karşılık veriyordu.
Bu militanlar orada yaşamıyor bile ve sivilleri kalkan olarak kullanarak, o mahalleleri kendi cepheleri olarak kullanıyorlar.
Ordu yavaş yavaş ilerleyip İdlib’i mahalle mahalle gezdi. Çoğu evi aradılar ama hiç kitlesel rastgele tutuklama yaşanmadı. Genelde yetişkin erkekleri arama sırasında dışarı çıkardılar, sonra da serbest bıraktılar.
Hasarın büyük kısmı uzaktan kumandalı mayınlardan (bazıları 50 kilograma kadar patlayıcı içeriyor) ve militanların açtığı rastgele ateşten kaynaklanıyor. Çok güçlü makineli tüfekler kullanıyorlar, ordu da bunlara karşılık veriyor, ama aşırı güç kullanımı yok, yani El Cezire ve diğer kanalların dediği gibi topçu ateşi falan yok.
Ha, bir de sabahtan beri ordu hoparlörlerle kentte gezerek insanlara barınaklara inmeleri ve sığınmalarını söylüyordu.”
BBC de sabıkalı…
Der Spiegel ve Guardian gibi dünyaca ünlü medya kuruluşlarında görev yapmış olan Amerikalı gazeteci ve yazar Andre Vltcheck, İngiliz televizyonu BBC’nin Suriye’de gerçekleri nasıl çarpıttığını başından geçen bir olayla şöyle açıklamıştı: “BBC bir program için benimle bağlantı kurmak istedi. Programın konusu -Suriye konusunda karşı duruş sergilediği için- “Çin saygı duyulmayı hak ediyor mu?” idi. Programa bağlanmama az bir zaman kala BBC’nin editörlerinden biri beni aradı ve programda ne söyleyeceğimi sordu. Onlara, “Suriye konusunda sizin yasaklayacağınız şeyleri söyleyeceğim” dedim. BBC beni programa bağlamadı, beni bloke etti.”
CNN yalancılığını resmen kabul etmişti
CNN’nin sabıkaları saymakla bitmiyor. Suriye’den canlı yayına bağladıkları, yönetim karşıtı Danny Dayem nedeniyle CNN zor durumda kalmıştı. Dayem’in kanala bağlanmadan önce çevresindekilere silah seslerinin duyulması için ateş etmelerini söylediği ham görüntülerin yayınlanmasının ardından CNN televizyon kanalı Suriye yönetiminin gazetecilerin ülkeye girmesine izin vermediğini, bu nedenle eylemcileri kullanmak zorunda kaldıklarını ileri sürmüştü.
Prof. Chossudovsky: Gerçekler çarpıtılıyor
Kanada Ottowa Üniversitesi ekonomi profesörü ve Center for Research on Globalization’ın yöneticisi olan Michel Chossudovsky geçtiğimiz yıl kaleme aldığı bir makalesinde, Suriye’deki ayaklanmaları özellikle Batı basınının tek taraflı gördüğünü, ayaklanmalar hakkında insanların bakış açılarını ciddi şekilde değiştirecek önemli ayrıntıların bilinçli şekilde göz ardı edildiğini ve çarpıtıldığını yazmıştı. Chossudovsky, Suriye’deki ayaklanmaların kışkırtıldığını ve NATO’nun “insani amaçlı müdahalesi”’ne zemin hazırlandığını söylemişti.
İddiasını temellendirdiği makalesinde Chossudovsky, “Güney Suriye’deki protestoların çıkışında apaçık medya çarpıtmasının olduğuna dair kanıt var. Batı medyası Suriye’deki olayları Tunus’tan Mısır’a ve Libya’dan Suriye’ye kadar aniden yayılan demokrasi yanlısı Arap protesto hareketinin bir parçası olarak takdim etti. Medya haberleri, silahsız “demokrasi yanlısı” göstericileri ayırım gözetmeksizin vurmak ve öldürmekten suçlanan Suriye polisi ve askeri güçlerine odaklandı. Bu polisler gerçekten ateş açarken, medya göstericiler arasında hem güvenlik güçlerine hem de protestoculara ateş açan (onları vuran) silahlı adamlara ve keskin nişancılara değinmedi” şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştu.
El Cezire isyancılarla kanka çıktı
El Cezire çalışanları arasındaki internete sızan e-postalar da, ‘taraflı ve önyargılı’ habercilik konusundaki memnuniyetsizliği gözler önüne serdi. E-postalara göre, El Cezire’nin kadın sunucularından Rula İbrahim, Özgür Suriye Ordusu’nu ‘El Kaide’nin bir kolu’ olarak tanımlayarak, Suriye’deki olaylar başladığından beri Doha’daki bazı meslektaşlarının mezhebinden dolayı kendisiyle selamlaşmamasından şikâyet ediyordu. Suriye haberleri konusunda kanalı eleştiren Beyrut Ofisi Şefi Hasan Şaban ise istifa etmişti. Onun selefi olan Hasan bin Ceddo da Libya’daki savaş döneminden yapılan haberler nedeniyle daha önce görevinde ayrılmıştı. 14 yıl El Cezire için çalışan Tunuslu gazeteci Ceddo, daha sonra basına yaptığı açıklamalarda kanala sürekli NATO müdahalesini savunan konukların davet edilmesinin kabul edilemez olduğunu söylemişti.
Şüphesiz Suriye’deki bataklığa Türkiye’yi sokmak için gerçekleri saklayan, var olmayan şeyleri de varmış gibi gösteren örnekler bunlarla sınırlı değil. Bütün bu gerçekler Suriye’de olayların görüldüğü ve anlatıldığı gibi olmadığını gösteriyor.
Temkinli davranmak Türkiye için bugün her zamankinden daha büyük önemli.
İnşallah Türkiye’yi yönetenler Suriye’nin bulanık durumunu göz önünde bulundurarak bu konuda daha temkinli davranırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024