Malum hikaye, adamın adı eşek imiş.
Hanımı çok utanır olmuş “eşeğin karısı” diye çağrılmaktan.
Acayip bir mahalle baskısına maruz kalmıştı.
Kamusal alan,
Nasıldır halan?
Bir sürü yalan.
İt ile dalaşma çalıyı dolan.
Falan ve filan.
Deyu, söz uzayıp giderken,
Çekmiş isyan bayrağını Bahar hanım.
Önce Tahrir Meydanı’na, ardından diğer meydanlara sürmüş atını,
Kimse kıramamış inadını.
Yeter be demiş ve kurmuş sosyal ağlarını,
Çözüvermiş bütün bağlarını.
STÖ’ler haklısın demişler, pazara çıktı kuruyemişler.
(STÖ; kimine göre Sivil Toplum Örgütü, kimilerine göre Sororsî Toplumsal Örgütlenme, seç beğen al.)
Sosyal ağlar cûş u hurûşa gelmiş.
Meydanlar dolmuş, taşmış.
Mancınık kültürüyle yetişmiş,
Hayatında sapan dışında alet ü edevat görmemiş,
Kırk yakar bir çakar,
Her seferinde karavana çıksa ne çıkar,
Seviyesinde insanlar,
Bir anda,
Uçaksavar,
Top,
Tank kullanır olmuştu.
Bütün bu “insanî” baskılar karşısında,
Önce pes,
Sonra fes,
En sonunda kafes
Diyen doğuştan günahkâr adam adını değiştirmeye karar vermiş.
Oysa o seçmemişti o meşum ismi.
Büyükleri koymuştu.
Ve günlerden bir Cuma günü büyük bir sevinçle dalmış hâne–i pürneşesine ve müjde hanım diye haykırmış;
Adımı değiştim, gözün aydın.
Artık kurtuldun mahalle baskısından.
Çeşme başında aşağılanmaktan.
Semt pazarında itilip kakılmaktan.
Bir an donakaldı kadın.
Kısa bir geçiş süreci yaşanmıştı.
Nedir bu feryat?
Eve mi aldın çekyat?
Nedir seçtiğin yeni ad?
Diye sormadan kadın, adam şöööle kasılıverip “sıpa” diye söylemiş adam yeni adını.
Ah o an görecek kadının tadını.
Kırılan kanadını.
Ben değiştim, mutlu ol!
Artık komşu kadınlara at afra u tafranı.
Sat cakanı,
İndir yakanı.
Bahar Hanım, bir an düşündükten sonra ancak vardı işin bir adım sonrası vahametine.
Bu kez haykırma sırası ondaydı.
Allah hayrını versin bey! (Bir başka rivayette Allah belanı versin) diye kullandı sırasını,
Varın siz sormayın sonrasını.
Hiç düşünmedin mi, birkaç sene sonra büyüyeceksin ve insanlar sana tekrar eşek diye seslenecek.
Hikaye bu.
Dışişlerimiz baharatçıya dönüştü.
Adına “Arap Baharı” denen İslam dünyasının “Sonbahar” mevsimini yaşamaya başladığı aylar bu fıkra aklıma gelmişti ya. Arap Baharı, yani sahip olduğu yer altı zenginliklerinin Haçlı dünyasının bütün arzularına kamilen uygun taksimini hedef seçen süreç.
Ne ilginçtir ki, bu coğrafya Osmanlı bütününden de, “kendini kendin yönet” sloganıyla ayrılmıştı.
Onlarca yılını vahşet, esaret, katliam ve tecavüz olaylarıyla, adeta ilahî cezaya müstahak olarak geçirmişti.
İngilizlerin önderliğinde haçlı dünyası başlatmıştı o süreci.
Bugün de benzer slogan; “kendi idarecini kendin seç,”
İdarecin kendinden olacak amma Haçlı dünyasından onay alacak.
Onlar isteyecek sen seçeceksin.
Özgürlük ve demokrasi.
Adalet ve Kalkınma.
Önce Osmanlıya ihanet ettirildiler, şimdi de kendilerine ihanet ettiriliyorlar.
Demokrasi aşkına,
Döndüler şaşkına.
Gökten demokrasi yağdırıyor haçlı uçakları.
Yerden demokrasi kusuyor haçlı topları.
Bugünün Irak’ında bir ayda ölen insan sayısı Saddam iktidarı süresince ölmemiştir belki de.
Olsun, demokrasi geldi ya Irak’a.
Sudan bölündü havadan sudan bahanelerle.
Kaddafi’yi linç edenler İstanbul’da ağırlandı beş yıldızlı otellerde.
Neyin karşılığı idi bu ödül?
Ne yapmışlardı ki?
Kendilerine her tülü sosyal hakları bahşetmiş liderlerini linç etmişlerdi.
Peki, niye Türkiye?
Ülke petrollerinin yüzde 35’ine Fransa konmamış mıydı?
Paris değil de niye Türkiye?
Ne ilginç bir hal.
Geçen hafta İstanbul’da karşılaştığım Libyalıya, şunu unutma çok yakın gelecekte linç ettiğiniz Kaddafi’yi arayacaksınız dediğimde, yanındakileri işaret edip ben değil bunlar Kaddafi düşmanı diyerek kendini savunmuştu.
Sadece Libyalılar mı?
Hepisi hepisi.
Hanımı çok utanır olmuş “eşeğin karısı” diye çağrılmaktan.
Acayip bir mahalle baskısına maruz kalmıştı.
Kamusal alan,
Nasıldır halan?
Bir sürü yalan.
İt ile dalaşma çalıyı dolan.
Falan ve filan.
Deyu, söz uzayıp giderken,
Çekmiş isyan bayrağını Bahar hanım.
Önce Tahrir Meydanı’na, ardından diğer meydanlara sürmüş atını,
Kimse kıramamış inadını.
Yeter be demiş ve kurmuş sosyal ağlarını,
Çözüvermiş bütün bağlarını.
STÖ’ler haklısın demişler, pazara çıktı kuruyemişler.
(STÖ; kimine göre Sivil Toplum Örgütü, kimilerine göre Sororsî Toplumsal Örgütlenme, seç beğen al.)
Sosyal ağlar cûş u hurûşa gelmiş.
Meydanlar dolmuş, taşmış.
Mancınık kültürüyle yetişmiş,
Hayatında sapan dışında alet ü edevat görmemiş,
Kırk yakar bir çakar,
Her seferinde karavana çıksa ne çıkar,
Seviyesinde insanlar,
Bir anda,
Uçaksavar,
Top,
Tank kullanır olmuştu.
Bütün bu “insanî” baskılar karşısında,
Önce pes,
Sonra fes,
En sonunda kafes
Diyen doğuştan günahkâr adam adını değiştirmeye karar vermiş.
Oysa o seçmemişti o meşum ismi.
Büyükleri koymuştu.
Ve günlerden bir Cuma günü büyük bir sevinçle dalmış hâne–i pürneşesine ve müjde hanım diye haykırmış;
Adımı değiştim, gözün aydın.
Artık kurtuldun mahalle baskısından.
Çeşme başında aşağılanmaktan.
Semt pazarında itilip kakılmaktan.
Bir an donakaldı kadın.
Kısa bir geçiş süreci yaşanmıştı.
Nedir bu feryat?
Eve mi aldın çekyat?
Nedir seçtiğin yeni ad?
Diye sormadan kadın, adam şöööle kasılıverip “sıpa” diye söylemiş adam yeni adını.
Ah o an görecek kadının tadını.
Kırılan kanadını.
Ben değiştim, mutlu ol!
Artık komşu kadınlara at afra u tafranı.
Sat cakanı,
İndir yakanı.
Bahar Hanım, bir an düşündükten sonra ancak vardı işin bir adım sonrası vahametine.
Bu kez haykırma sırası ondaydı.
Allah hayrını versin bey! (Bir başka rivayette Allah belanı versin) diye kullandı sırasını,
Varın siz sormayın sonrasını.
Hiç düşünmedin mi, birkaç sene sonra büyüyeceksin ve insanlar sana tekrar eşek diye seslenecek.
Hikaye bu.
Dışişlerimiz baharatçıya dönüştü.
Adına “Arap Baharı” denen İslam dünyasının “Sonbahar” mevsimini yaşamaya başladığı aylar bu fıkra aklıma gelmişti ya. Arap Baharı, yani sahip olduğu yer altı zenginliklerinin Haçlı dünyasının bütün arzularına kamilen uygun taksimini hedef seçen süreç.
Ne ilginçtir ki, bu coğrafya Osmanlı bütününden de, “kendini kendin yönet” sloganıyla ayrılmıştı.
Onlarca yılını vahşet, esaret, katliam ve tecavüz olaylarıyla, adeta ilahî cezaya müstahak olarak geçirmişti.
İngilizlerin önderliğinde haçlı dünyası başlatmıştı o süreci.
Bugün de benzer slogan; “kendi idarecini kendin seç,”
İdarecin kendinden olacak amma Haçlı dünyasından onay alacak.
Onlar isteyecek sen seçeceksin.
Özgürlük ve demokrasi.
Adalet ve Kalkınma.
Önce Osmanlıya ihanet ettirildiler, şimdi de kendilerine ihanet ettiriliyorlar.
Demokrasi aşkına,
Döndüler şaşkına.
Gökten demokrasi yağdırıyor haçlı uçakları.
Yerden demokrasi kusuyor haçlı topları.
Bugünün Irak’ında bir ayda ölen insan sayısı Saddam iktidarı süresince ölmemiştir belki de.
Olsun, demokrasi geldi ya Irak’a.
Sudan bölündü havadan sudan bahanelerle.
Kaddafi’yi linç edenler İstanbul’da ağırlandı beş yıldızlı otellerde.
Neyin karşılığı idi bu ödül?
Ne yapmışlardı ki?
Kendilerine her tülü sosyal hakları bahşetmiş liderlerini linç etmişlerdi.
Peki, niye Türkiye?
Ülke petrollerinin yüzde 35’ine Fransa konmamış mıydı?
Paris değil de niye Türkiye?
Ne ilginç bir hal.
Geçen hafta İstanbul’da karşılaştığım Libyalıya, şunu unutma çok yakın gelecekte linç ettiğiniz Kaddafi’yi arayacaksınız dediğimde, yanındakileri işaret edip ben değil bunlar Kaddafi düşmanı diyerek kendini savunmuştu.
Sadece Libyalılar mı?
Hepisi hepisi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024