Bağımsız Türkiye Partisi 3. yaşına ayak bastı 25 Eylül'de. Bağımsız Türkiye yolunda daha nice yıllara?
2. yıldönümü münasebetiyle önceki akşam İstanbul Radisson Sas'ta görkemli bir toplantı düzenlendi? Tek kelimeyle muhteşem.
Bini aşkın işadamı, sanayici, bürokrat, tıp, spor ve medya camiasından seçkin davetli iştirak etti toplantıya. Salondaki Bağımsız Türkiye havasını, ekranları başındaki milyonlar da, naklen yayından soluma imkânı buldu. Türkiye, adeta nefes aldı; damarlara kan, yüreklere can, gönüllere aşk yürüdü. Nabızlar Bağımsız Türkiye diye attı, atmaya devam ediyor.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, toplantıda Türk Milletine ve tüm dünyaya "muhteşem bir manifesto" sundu.
Artık çağ, "Milli Ekonomi Modeli"ni konuşacak. Konuşmak zorunda? Başka çare yok.
Liberal-kapitalist ekonomik sistemler, çıkmazda... Liberal-kapitalist ekonominin cenderesi altındaki devletlerden kimisi resesyon (durgunluk), kimisi deflasyon (eksi enflasyon), kimisi de stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) içinde kıvranıyor. Aynı zamanda bu hastalıklarını, gelişmekte olan ülkelere de pompalıyorlar.
Sadece gelişmekte olan ülkelerin vahim ahvali olarak algılamayın ekonomik krizleri? Bilakis ensesi kalın, gelişmiş, sömürmüş ve semirmiş koca koca devletler bu liberal-kapitalist hastalıklarla ma'lul? ABD, Almanya ve hatta Japonya gibileri.
Prof. Dr. Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli", liberal-kapitalist modelin yanı sıra ona tepki olarak boy veren sosyalist modelin de hastalıklarını teşhis ediyor, adeta ayaklarını suya değdiriyor. Bütün bu sömürgeci-materyalist ekonomilerin insanlığa asla rahatlık, refah getiremeyeceğini ve adaletli bir gelir sağlayamayacağını "2 kere 2'nin 4 etmesi kadar açık" bir biçimde ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Baş, "emek ve üretim"e dayalı reel bir ekonomik model teklif ediyor. Dolayısıyla faiz-borsa ve döviz araçlarının atraksiyonlarıyla oluşturulmuş liberal-kapitalist "sanal ekonomi"nin mutlu bir azınlık oluşturmanın ötesine nasıl ve niçin ulaşamadığını göstererek, emek ve üretime dayanan, adil gelir dağılımını ve sürekli büyümeyi sağlayan bir model sunuyor.
Model, tüketicinin talebinin kışkırtılarak üretici kesimin arzına pazar oluşturulması esası üzerine oturtulduğu için, hem tüketen mağdur olmuyor kazançlı çıkıyor, hem de üreten mağdur olmuyor kârlı çıkıyor.
Enflasyona tam teşhis konuluyor, köklü çare sunuluyor. Paraya yepyeni bir tanım getiriliyor Milli Ekonomi Modeli'nde. Para, "emek ve üretimin karşılığı" olmasının yanı sıra emek ve "üretimin muharrik gücü" olarak tanımlanıyor. Bu tanımı başka hiçbir sistemde bulamazsınız.
Para, piyasanın kanı olarak vasıflandırılıyor. Bu bağlamda paranın, üretim ve emeğe dönüşmeksizin faiz ve sair araçlarla belli ellerde stoklanmasının, üretim ve emeğin yanı sıra adaletli gelir dağılımına vurulan en ciddi darbe olduğunun altı çiziliyor. Bu "para stoklamaları"yla azalan üretim ve emek, toplumların büyük kesimlerini aç bi ilaç bırakmakla kalmıyor, zamanla katmanlar arasında büyük uçurumlar oluşturuyor. Arka planda ise, üretici kesimin müşterisi olan tüketici katmanının tâkatını da kestiği için, üretilen ma'mullere müşteri, arza talep oluşmuyor. Bu da, sürece ve yan şartlara göre ekonomide resesyon, deflasyon ve stagflasyon gibi hastalıkları doğuruyor.
Devletlerin "senyoraj hakkı"na da ciddi biçimde yer verilen modelde, harcamalarına veya borçlarına kaynak bulmak durumunda olan devletin, senyoraj hakkını kullanmamakla, küresel güçler ve onların yerli işbirlikçisi sermayedarlar tarafından nasıl sömürüldüğü de açık-seçik ortaya konularak, "aslında milletlerin tüzel kişilikleri olan devlet"in bu sömürüden nasıl kurtulacağının yollarını gösteriyor. Bu bağlamda emisyonun, sıfır enflasyonla nasıl üretim ve emeğe, nasıl kalkınmanın itici gücü haline dönüştürüleceği somut olarak anlatılıyor.
Milli Ekonomi Modeli, hem borç-faiz sarmalının ve para babalarının presi altındaki Türkiye'nin nasıl kurtulup şahlanacağını gösteriyor, hem de resesyon ve deflasyon çıkmazına giren liberal-kapitalist sisteme çıkış yollarını göstererek bir bağlamda adeta onları da "dosdoğru olan yol"a çekiyor.
Bundan böyle artık dünya Milli Ekonomi Modeli'ni konuşacak?
Herkes sözünü söyledi; dünya resesyona, deflasyona, stagflasyona ve adaletsizliğe saplandı. Dünya iflas bayrağını çekti. Orada debelendikçe de batıyor.
Artık söz, Milli Ekonomi Modeli'nde. Artık sıra Prof. Dr. Haydar Baş'ta. Artık sıra BTP'de. Söz milletimizin, söz BTP'nin.
Çağ, Bağımsız Türkiye çağı? Gerisi yalan.
2. yıldönümü münasebetiyle önceki akşam İstanbul Radisson Sas'ta görkemli bir toplantı düzenlendi? Tek kelimeyle muhteşem.
Bini aşkın işadamı, sanayici, bürokrat, tıp, spor ve medya camiasından seçkin davetli iştirak etti toplantıya. Salondaki Bağımsız Türkiye havasını, ekranları başındaki milyonlar da, naklen yayından soluma imkânı buldu. Türkiye, adeta nefes aldı; damarlara kan, yüreklere can, gönüllere aşk yürüdü. Nabızlar Bağımsız Türkiye diye attı, atmaya devam ediyor.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, toplantıda Türk Milletine ve tüm dünyaya "muhteşem bir manifesto" sundu.
Artık çağ, "Milli Ekonomi Modeli"ni konuşacak. Konuşmak zorunda? Başka çare yok.
Liberal-kapitalist ekonomik sistemler, çıkmazda... Liberal-kapitalist ekonominin cenderesi altındaki devletlerden kimisi resesyon (durgunluk), kimisi deflasyon (eksi enflasyon), kimisi de stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) içinde kıvranıyor. Aynı zamanda bu hastalıklarını, gelişmekte olan ülkelere de pompalıyorlar.
Sadece gelişmekte olan ülkelerin vahim ahvali olarak algılamayın ekonomik krizleri? Bilakis ensesi kalın, gelişmiş, sömürmüş ve semirmiş koca koca devletler bu liberal-kapitalist hastalıklarla ma'lul? ABD, Almanya ve hatta Japonya gibileri.
Prof. Dr. Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli", liberal-kapitalist modelin yanı sıra ona tepki olarak boy veren sosyalist modelin de hastalıklarını teşhis ediyor, adeta ayaklarını suya değdiriyor. Bütün bu sömürgeci-materyalist ekonomilerin insanlığa asla rahatlık, refah getiremeyeceğini ve adaletli bir gelir sağlayamayacağını "2 kere 2'nin 4 etmesi kadar açık" bir biçimde ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Baş, "emek ve üretim"e dayalı reel bir ekonomik model teklif ediyor. Dolayısıyla faiz-borsa ve döviz araçlarının atraksiyonlarıyla oluşturulmuş liberal-kapitalist "sanal ekonomi"nin mutlu bir azınlık oluşturmanın ötesine nasıl ve niçin ulaşamadığını göstererek, emek ve üretime dayanan, adil gelir dağılımını ve sürekli büyümeyi sağlayan bir model sunuyor.
Model, tüketicinin talebinin kışkırtılarak üretici kesimin arzına pazar oluşturulması esası üzerine oturtulduğu için, hem tüketen mağdur olmuyor kazançlı çıkıyor, hem de üreten mağdur olmuyor kârlı çıkıyor.
Enflasyona tam teşhis konuluyor, köklü çare sunuluyor. Paraya yepyeni bir tanım getiriliyor Milli Ekonomi Modeli'nde. Para, "emek ve üretimin karşılığı" olmasının yanı sıra emek ve "üretimin muharrik gücü" olarak tanımlanıyor. Bu tanımı başka hiçbir sistemde bulamazsınız.
Para, piyasanın kanı olarak vasıflandırılıyor. Bu bağlamda paranın, üretim ve emeğe dönüşmeksizin faiz ve sair araçlarla belli ellerde stoklanmasının, üretim ve emeğin yanı sıra adaletli gelir dağılımına vurulan en ciddi darbe olduğunun altı çiziliyor. Bu "para stoklamaları"yla azalan üretim ve emek, toplumların büyük kesimlerini aç bi ilaç bırakmakla kalmıyor, zamanla katmanlar arasında büyük uçurumlar oluşturuyor. Arka planda ise, üretici kesimin müşterisi olan tüketici katmanının tâkatını da kestiği için, üretilen ma'mullere müşteri, arza talep oluşmuyor. Bu da, sürece ve yan şartlara göre ekonomide resesyon, deflasyon ve stagflasyon gibi hastalıkları doğuruyor.
Devletlerin "senyoraj hakkı"na da ciddi biçimde yer verilen modelde, harcamalarına veya borçlarına kaynak bulmak durumunda olan devletin, senyoraj hakkını kullanmamakla, küresel güçler ve onların yerli işbirlikçisi sermayedarlar tarafından nasıl sömürüldüğü de açık-seçik ortaya konularak, "aslında milletlerin tüzel kişilikleri olan devlet"in bu sömürüden nasıl kurtulacağının yollarını gösteriyor. Bu bağlamda emisyonun, sıfır enflasyonla nasıl üretim ve emeğe, nasıl kalkınmanın itici gücü haline dönüştürüleceği somut olarak anlatılıyor.
Milli Ekonomi Modeli, hem borç-faiz sarmalının ve para babalarının presi altındaki Türkiye'nin nasıl kurtulup şahlanacağını gösteriyor, hem de resesyon ve deflasyon çıkmazına giren liberal-kapitalist sisteme çıkış yollarını göstererek bir bağlamda adeta onları da "dosdoğru olan yol"a çekiyor.
Bundan böyle artık dünya Milli Ekonomi Modeli'ni konuşacak?
Herkes sözünü söyledi; dünya resesyona, deflasyona, stagflasyona ve adaletsizliğe saplandı. Dünya iflas bayrağını çekti. Orada debelendikçe de batıyor.
Artık söz, Milli Ekonomi Modeli'nde. Artık sıra Prof. Dr. Haydar Baş'ta. Artık sıra BTP'de. Söz milletimizin, söz BTP'nin.
Çağ, Bağımsız Türkiye çağı? Gerisi yalan.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019