Millet unutmayacak ama milletin vekilleri, kendisini yönetmek üzere yetki verdikleri ve onların atadığı bürokratları unutuyor, yok farz ediyor... "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker"Sahi, sen neden ölmüştün?Sabahın körü.. telefon çaldı, Kıbrıs'tan arıyorlar.. "Hani Çuval yazısı?""Ne çuvalı?" dedim. "Bu gün 4 Temmuz, çuvalın yıldönümü.."Millet unutmuyor.. Millet unutmayacak..Millet unutmayacak ama milletin vekilleri, kendisini yönetmek üzere yetki verdikleri ve onların atadığı bürokratları unutuyor, yok farz ediyor.Gül bugün Amerika'ya gidiyor.Bu gün 4 Temmuz.. Amerikan Bağımsızlık günü.Bu gün 4 Temmuz.. Süleymaniye'de 2003 yılında 11 Türk askerinin başına "dost ve müttefik" Amerikan askerleri tarafından çuval geçirilişinin de 3'üncü yıldönümü.Millet o tarihte Türkiye'yi idare edenleri, karar alma ve emir verme durumunda olanları da unutmayacak..Peki Türkiye dışişleri bakanı, Amerika'ya gitmek için daha uygun başka tarih bulamadı mı?Neden 3 veya 5 Temmuz değil de 4 Temmuz?Bizimle alay ediyorlar farkında değil misiniz?Türkiye'de saçma sapan işler oluyor.11 askerinin başına çuval geçirilmesine engel olamayan, çıt çıkaramayan Türkiye, İsrailli tek bir onbaşı için "arabuluculuğa soyunuyor".Aynı Türkiye; İran'ın nükleer krizinde de arabuluculuğa soyunuyor.Karadeniz'in altından boru ile petrol getiren; Hazar'dan Akdeniz'e petrol akıtan, doğu ile batı-kuzey ile güney arasında "enerji koridoru" olma iddiası güden Türkiye 32 yıldır sadece 40 mil güneyindeki KKTC'ye su ve elektrik gönderemeyerek büyük bir rezalete imza atıyor.Filistin Başbakanı Haniye; Erdoğan'ın Gazze'de İsrail saldırısı sonucu yıkılan elektrik santralının onarımı için gereken malzemeleri, uzmanları ile derhal göndereceğini söylüyor.Ama KKTC'nin elektrik santralleri "arızalı" olduğu için yılbaşından bu yana Kıbrıs Türkleri Rum'dan elektrik alıyor. Türkiye İsrail'e su satmaya çalışıyor ama KKTC'ye su gönderemiyor.İçinde bulunulan bu karmakarışık ve akıl sır ermeyen çelişkili durumun veciz bir açıklamasını, Genelkurmay Başkanı'nın söylediği sözlerde buluyoruz..Orgeneral Özkök EDOK'un düzenlediği İpek Yolu 2006 general/Amiral Semineri'nde yaptığı konuşmada; "Karmaşık hale gelen güvenlik sorunlarına hiçbir ülke tek başına çözüm bulamaz. Böyle bir ortamda uluslar arası güvenlik, istikrar ve barışı gerçekleştirmede hiç kimsenin tek başına elde edemeyeceği somut sonuçlar ancak işbirliği anlayışı içinde hareket etmekle mümkündür" demiş.İyi de bu sözler, 11 Eylül bahanesiyle Amerika'nın dünyaya yayılma politikasının gerekçesini oluşturmuyor mu?Zaten General/Amiral Semineri'ne NATO Askeri Komite Başkanı Orgeneral Ray Henault ile AB Askeri Komite Başkanı Orgeneral Rolando Mosca Moschini de katılmış..Fakat yukarıdaki düşünce "Türkiye'nin teröristi" söz konusu olunca "dost ve müttefik" ülkelerin neden ayak sürüdüğünü açıklamıyor.Ama Türk askeri "dünya barışı" gibi yüce bir ideal uğruna Kore, Bosna, Kosova, El Halil, Sierra Leone, Afganistan ve Doğu Timor'dan sonra Kongo'ya da asker yolluyor.Ankara'da Sezer tarafından bile kabul buyurulan eski peşmerge, yeni Dışişleri Bakanı Zebari PKK söz konusu olunca "İçişlerimize kimsenin karışmasını kabul etmiyoruz" diyor ama Gül buna rağmen "Irak güvenlik güçlerini biz eğitelim" cevabını veriyor.Başbakan ve Dışişleri Bakanı "lider ülke" olma iddiasıyla bölgedeki İran ve İsrail krizi için "büyük düşünerek" arabuluculuğa soyunurken ülke çatır diye karpuz gibi çatırdıyor.İstanbul'da Ermeni, Kürt, Çerkez toplantılarından sonra Rum konferansı da düzenleniyor.Hepsi "memleketin asıl sahibi biziz" diyorlar. Çerkezler "çifte vatandaşlık" istiyor.Rum papaz toplantıda ""Siz bir ölüyü ziyaret etmeye değil, dirilecek olan bir yeri ziyaret etmeye geldiniz" diyor. Ne dirilecek, dirilecek olan neresidir?Rum papaz bunu söylerken İskeçe'de İskeçe Türk Birliği Başkanı Dr. Hikmet Cemiloğlu'nun muayenehanesine saldırılıyor.Hadi orası Yunanistan diyebilirsiniz..İstanbul'daki Rum toplantısında da salonda Türk bayrağı olmadığını ileri sürerek bayrak açan bir Batı Trakya Türk'ü tutuklanıyor.Erdoğan 2005'in Ağustos ayında Diyarbakır'da "Kürt sorununu" tanırken çok ciddi bir saptamada da bulundu ve dedi ki;"Bu ülkede ayrımcılığı teşvik edenler, ayrımcılıktan yarar umanlar bir gerçeği bilecekler. Biz yola çıkarken ´Bizim 3 kırmızı çizgimiz var´ dedik. Bir, ´etnik milliyetçilik´ dedik. ´Ülkemizde birçok etnik unsur var, bunlar arasında ayrım yapamayız´ dedik. Bunların hepsi birer alt kimliktir. Bizi birbirimize bağlayan bir bağ vardır. Bu bağ, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bağıdır. İkincisi, ´bölgesel milliyetçilik´tir. Biz, insanlar arasında ayrım yapmamayı medeniyetimizin gereği olarak kabul ediyoruz. Yaratılmışların en şereflisi insana endeksli olarak partimizi kurduk, yola öyle çıktık. ´İnsanı yücelt ki devlet yücelsin´ anlayışı ile yolumuza devam ediyoruz. Yunus´un deyişiyle ´Yaradılanı sev yaradandan ötürü´ anlayışıyla insanlara bakıyoruz. Batı-doğu kuzey-güney, bunlar arasında ayrım yapamayız. Bugüne kadar yapıldı maalesef, ama şimdi biz, bunu gideriyoruz. Dolayısıyla bizim anlayışımızda, bizim düşüncemizde bölgesel milliyetçiliğe de yer yoktur. Üçüncüsü, ´dinsel milliyetçiliğe´ de yer yok. Hangi din ve mezhepten olursa olsun, biz, hepsine eşit mesafede olan bir anlayışın temsilcileriyiz ve bunu da bu şekilde sürdürmekte kararlıyız." Yâni Erdoğan ve arkadaşlarının üç kırmızı çizgisi; 1) Etnik milliyetçilik, 2) Bölgesel milliyetçilik ve 3) Dinsel milliyetçilik.."Dinsel milliyetçilik" ne demek kıymetli okuyucu?Din ve millet iki farklı sosyal olgu değil mi?Yâni elma ile armut toplanır mı? Elmaları kendi aralarında, armutları kendi aralarında toplamanız gerekmez mi?Bu "teorik çözüm", İsrail-Amerika'nın Irak'ta uygun gördüğü iki mezhep-bir etnik grup şeklindeki" parçalanmayı" da açıklıyor. Irak'ta salt din yahut salt etnik grup çözümlemesine değil, Şii-Sünni ve Kürt ayrımına gidilmedi mi?Amaç her hal ve kârda Türk sözünü denklemin dışına çıkarmak..Acaba?...Neyse?Akepe'nin üç kırmızı çizgisini bir kenara yazın.Sonra Erdoğan'ın; 8 Haziran 2006 günü Çırağan Sarayı'nda düzenlenen ve 300'e yakın üst düzey yöneticinin katıldığı Wharton Üniversitesi Mezunları Forumu'nda söylediği şu sözü de "not "edin".."Kökten dinciler çok marjinal gruplardır. Bu grupların Türkiye'de ağırlıklı bir esintisi söz konusu değildir. Olay fikir ve düşünce bazında ise buna tüm insanlığın katlanması lazımdır".Yukarıda bahsettik.. İstanbul'da Kürt ve Ermeni "konferansları"ndan sonra Çerkez ve Rum "konferansları da toplandı.Mayıs'ın 6'sında İstanbul "Dünya Çerkezleri Birliği" toplantısına evsahipliği yaptı..Dünyadaki Çerkezleri tek bir çatı altında toplamak için kurulan Dünya Çerkez Birliği'nin (DÇB) kongresinde konuşan Kafkas Federasyonları Genel Başkanı Cihan Candemir, "Tek yazıya ve ortak alfabeye ulaşamadık. Anavatana nüfus götürme ana misyonumuz olacaktı. Ama olamadı" dedi.Aynı toplantıda DÇB'nin tüzüğünde önceden var olan fakat sonradan çıkarılan şu bölümün yeniden eklenmesi kararlaştırıldı.Dikkatle okuyun.."Rus Çarlığını kolonyalist hedefleri sonucunda anavatanları Kafkasya'dan iradeleri dışında sürülmüşler, önce Osmanlı İmparatorluğu topraklarına, oradan da başka ülkelere istekleri dışında gönderilmişlerdir. Bugün kendi topraklarınkinden kat kat fazlası diasporada yaşamaktadır.Tümü de dilini, kültürünü kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. 21 mayıs 1864 tarihinde kesintiye uğratılan ulusal ve kültürel gelişimleri 142 yıldır devam etmektedir. İşte bu nedenle dünyanın dört bir tarafından gelen Çerkes kökenli delegeler, bölünmüş ailelerin buluşması, birbirlerini tanımaları, kültürel dağılmışlığı gidermeyi ve nüfusu az olan Cumhuriyetlere gönüllü dönüşleri sağlamak üzere bu derneği kurmuşlardır."Devamı yarın?Hüseyin Mümtaz/ Giresun Işık gazetesi