Atatürk’ün İsmet İnönü ile kavgaları
Esasen “İnönü’nün Atatürkü” fikri doğrudur. Zira Mustafa Kemal ile İsmet İnönü arasında görüş farklılıkları vardı ve Atatürk’ün ölümünün ardından atılan adımlar Atatürk’e mâl edilse de aslında İnönü’nün fikir dünyasının eseri
16.11.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Esasen "İnönü'nün Atatürkü" fikri doğrudur. Zira Mustafa Kemal ile İsmet İnönü arasında görüş farklılıkları vardı ve Atatürk'ün ölümünün ardından atılan adımlar Atatürk'e mâl edilse de aslında İnönü'nün fikir dünyasının eseri idi.
Mesela, İsmet Paşa'nın Amerikan mandasını istediğini bilir miydiniz?
"…İsmet Bey (İnönü), Halide Edip (Adıvar) ve Refet Bey (Bele) de içinde olmak üzere birçok yurtsever kimse Anadolu'da Kurtuluş Savaşı verilebileceğine inanmıyorlar. Amerikan mandası altına girmekten daha iyi bir çare görmüyorlardı.
Halide Edip'in 10 Ağustos 1919 tarihi ile yazdığı mektup metni Atatürk'ün Nutku'nda da var: 'Biz İstanbul'da kendimiz için bütün eski yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz…'
İsmet İnönü, Kazım Karabekir'e yazdığı mektupta da bunları ifade eder:
'Kardeşim Kazımcığım,
… Şimdi İstanbul'da belli başlı iki cereyan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı. İngiliz tarafında Hürriyet ve İtilaf ve Türkçe İstanbul gazetesi, Adil Bey vs. Mütebakisi Tevfik Paşa dahil olduğu halde Amerikan muaveneti taraftarıdırlar.
(…) Eğer Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde, Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. bütün memleketi parçalamadan Amerika'nın murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir…"
Gazi'nin,millî iradeye olan bağlılığı ile ilk dönemden itibaren zahirde yanında yer alan İsmet İnönü'nün davaya bakışı taban tabana zıttır.
Gazi'nin, Kurtuluş Savaşı'nı bina ettiği 'hakimiyet-i millîye' düşüncesi O'nun uluslararası ilişkilerde devlet adamlarıyla olan hukukunu dahi belirler:
"… Liderler içinde Bolşevik liderlerinden yalnız Lenin'i Rus ihtilali millî kurtuluş davalarını tuttuğu için, emperyalizmi reddettiği, Rusya içindeki milletlere hürriyet verdiği için sevmiştir."
Aralarındaki bu 'ülkü' farkı ile Atatürk'ten sonra 'İnönücülük' olarak tanımlayabileceğimiz gelişmeler Atatürkçülük olarak yorumlanmış ve kurumsallaşmıştır.
Yani, Atatürk'ten sonraki zihniyetle Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan itibaren yaptıkları, Türk millîyetçiliği, laiklik, dinde Türkçeleştirme hamleleri gibi büyük devrimler İnönü mantığı ile yorumlanmış, gelecek nesillere aktarılmıştır.
Mesela laiklik konusunun çarpıtılmasıyla alakalı Attila İlhan şunu söyler:
"… Şimdi sadece sanki Türkiye'nin tek meselesi laiklikmiş gibi o tartışılıyor. Laiklik, 1937'de Anayasa'ya girdi, Atatürk ölmeden bir sene evvel. O zamana kadar laiklik Türkiye'de büyük bir tartışma konusu bile değildi. Peki, Türkiye laik olmayacak mıydı? Tabii olacaktı. Türkiye millî demokratik bir devrim yaptı. Millî demokratik devrimler laiktir.
(…) Fransa laikliği icat eden memleket. Ben Fransa'ya giderken, bunu tekrar ediyorum ama bin kere tekrar edilmesi edilmesi gereken bir şey, Türkiye'de tartışılan büyük sorun; mevlid radyodan verilsin mi, verilmesin miydi... İsmet Paşa zamanında bu çok büyük bir mesele sayılıyordu. 'Mevlid verilir, hayır verilemez, çünkü laikliye aykırıdır' tartışılıyordu buralarda!"
Gazi henüz hayatta iken bir "dizbağı nişanı" meselesi geçmiştir aralarında. Salih Bozok, hatıralarında İsmet İnönü ile yolların ayrılışında bardağı taşıran son nokta olan bu hadiseyi şahidi olarak detaylarıyla anlatır:
"İngiliz gazetelerinden birisi İngiltere hükûmeti tarafından Atatürk'e dizbağı nişanı verileceğini yazmış. Bu haber üzerine bizim gazetelerde bir sürü şatafatlı yazılar yazmıştı.
Atatürk de o sırada Yalova'da bulunuyordu. İsmet Paşa da Heybeliada'da idi.
Bir gün İstanbul'dan Yalova'ya gidiyordum… Yukarı kata çıkarak İsmet Paşa'nın yanına gittim. Yalova'ya geldiğimiz zaman iskeleden kaplıcalara kadar İsmet Paşa beni de otomobiline alarak beraber gittik.
Kendilerine dizbağı nişanından bahsetmek istedim. 'Maskaralık, maskaralık' diye mukabelede bulundular.
(…) Gazi Paşa, o akşamki misafirleri ile sofraya oturmuşlardı. İsmet Paşa'yı görünce sevindiler ve sofrada kendilerine bir yer gösterdiler.
O akşam sofrada her zaman bulunan arkadaşlardan başka Ruşen Eşref, Yakup Kadri Beylerle refikaları da vardı. Şükrü Kaya Bey de orada imiş.
(…) İsmet Paşa dizbağı nişanından bahsederek Atatürk'e, 'Müsaade buyurursanız, ben Hakimiyet-i Milliye gazetesi ile bu nişan meselesini tezkip ettirmek (yalanlatmak) ve bu münasebetle de bizim gazetelere bir ders vermek istiyorum. Çünkü İngiltere hükûmeti tarafından buna dair hiçbir teklif yapılmadığı halde bizim gazeteler bu meseleyi büyüterek bir çok şeyler yazmaktadırlar' dedi.
Atatürk, İsmet Paşa'nın söylediklerini muvafık buldukları için, İsmet Paşa sofrada yazmak istediklerini yazdılar ve Atatürk'e okudular. Paşa, yazılan şeyi beğendi ve kendileri de bir madde ilave etmek istediler.
O madde de şuydu:
'Bahusus, İspanya Kralı'ndan arta kalan böyle bir nişan Türk Reisicumhuruna verilemez. Verilecek olsa bile Türkiye Reisicumhuru o nişanı kabul edemez.'
Atatürk'ün ilave ettirmek istediği bu maddeye karşı İsmet Paşa şu mukabelede bulundu:
'Paşam, evvelce de arz ettim ki, resmen böyle bir nişan ne verilmiş, ne de İngiltere hükûmeti tarafından buna dair teklif vaki olmuştur. Binaenaleyh bu maddeye lüzum yoktur.'
Atatürk, İsmet Paşa'ya, 'Efendim, sen benim dediğimi ilave et. İngilizler beni sevdikleri için yazılan şeyi hüsn-ü telakki ederler (iyi karşılarlar). İngilizler benim için Lloyd George'u bile attılar' deyince, İsmet Paşa (o geceye kadar Atatürk'e karşı kendisinde görmediğim adeta isyankâr bir vaziyette),
'Efendim, Lloyd George atılmış değildir. Siyasetinde muvaffak olamadığı için kabinesinden çekilmiştir. Yoksa kendisi elyevm bir siyasî fırkanın başındadır ve mebustur. Sizin ilave etmek istediğiniz maddeyi de buraya yazmak muvaffak değildir' dediler.
Atatürk, İsmet Paşa'nın vaziyetlerini ve ifadelerini manidar bularak fena halde kızdılar.
İsmet Paşa'nın işitemeyeceği hafif bir sesle sofrada bulunanlara, 'İsmet Paşa'nın bana itiraz etmesinin sebebini anlıyorum, geçen gün buraya gelen İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey'e yaptığım muameleden kızmıştır' dedi.
(…) Atatürk, bizzat kendileri bir vesile bularak İsmet Paşa'ya çok şiddetli lisan ile hükûmet işlerinden bahsettiler ve çok acı bir sûrette İsmet Paşa'yı tenkit ettiler.
Hatta, 'Seni ben mahvederim İsmet! İsmet!' dediler."
Bu şiddetli konuşmanın ardından salon boşaltılmış, Atatürk, Nuri Conker ve Afet İnan'a, "Ben bu hale tahammül edemem ve yarın Ankara'ya giderek kabineyi bizzat teşkil edeceğim" demiştir.
Ancak sabah araya giren Salih Bozok'un yumuşatan tavırları ile bu hadise kapanmıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Mesela, İsmet Paşa'nın Amerikan mandasını istediğini bilir miydiniz?
"…İsmet Bey (İnönü), Halide Edip (Adıvar) ve Refet Bey (Bele) de içinde olmak üzere birçok yurtsever kimse Anadolu'da Kurtuluş Savaşı verilebileceğine inanmıyorlar. Amerikan mandası altına girmekten daha iyi bir çare görmüyorlardı.
Halide Edip'in 10 Ağustos 1919 tarihi ile yazdığı mektup metni Atatürk'ün Nutku'nda da var: 'Biz İstanbul'da kendimiz için bütün eski yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz…'
İsmet İnönü, Kazım Karabekir'e yazdığı mektupta da bunları ifade eder:
'Kardeşim Kazımcığım,
… Şimdi İstanbul'da belli başlı iki cereyan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı. İngiliz tarafında Hürriyet ve İtilaf ve Türkçe İstanbul gazetesi, Adil Bey vs. Mütebakisi Tevfik Paşa dahil olduğu halde Amerikan muaveneti taraftarıdırlar.
(…) Eğer Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde, Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamıyla bu kanaatteyim. bütün memleketi parçalamadan Amerika'nın murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir…"
Gazi'nin,millî iradeye olan bağlılığı ile ilk dönemden itibaren zahirde yanında yer alan İsmet İnönü'nün davaya bakışı taban tabana zıttır.
Gazi'nin, Kurtuluş Savaşı'nı bina ettiği 'hakimiyet-i millîye' düşüncesi O'nun uluslararası ilişkilerde devlet adamlarıyla olan hukukunu dahi belirler:
"… Liderler içinde Bolşevik liderlerinden yalnız Lenin'i Rus ihtilali millî kurtuluş davalarını tuttuğu için, emperyalizmi reddettiği, Rusya içindeki milletlere hürriyet verdiği için sevmiştir."
Aralarındaki bu 'ülkü' farkı ile Atatürk'ten sonra 'İnönücülük' olarak tanımlayabileceğimiz gelişmeler Atatürkçülük olarak yorumlanmış ve kurumsallaşmıştır.
Yani, Atatürk'ten sonraki zihniyetle Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan itibaren yaptıkları, Türk millîyetçiliği, laiklik, dinde Türkçeleştirme hamleleri gibi büyük devrimler İnönü mantığı ile yorumlanmış, gelecek nesillere aktarılmıştır.
Mesela laiklik konusunun çarpıtılmasıyla alakalı Attila İlhan şunu söyler:
"… Şimdi sadece sanki Türkiye'nin tek meselesi laiklikmiş gibi o tartışılıyor. Laiklik, 1937'de Anayasa'ya girdi, Atatürk ölmeden bir sene evvel. O zamana kadar laiklik Türkiye'de büyük bir tartışma konusu bile değildi. Peki, Türkiye laik olmayacak mıydı? Tabii olacaktı. Türkiye millî demokratik bir devrim yaptı. Millî demokratik devrimler laiktir.
(…) Fransa laikliği icat eden memleket. Ben Fransa'ya giderken, bunu tekrar ediyorum ama bin kere tekrar edilmesi edilmesi gereken bir şey, Türkiye'de tartışılan büyük sorun; mevlid radyodan verilsin mi, verilmesin miydi... İsmet Paşa zamanında bu çok büyük bir mesele sayılıyordu. 'Mevlid verilir, hayır verilemez, çünkü laikliye aykırıdır' tartışılıyordu buralarda!"
Gazi henüz hayatta iken bir "dizbağı nişanı" meselesi geçmiştir aralarında. Salih Bozok, hatıralarında İsmet İnönü ile yolların ayrılışında bardağı taşıran son nokta olan bu hadiseyi şahidi olarak detaylarıyla anlatır:
"İngiliz gazetelerinden birisi İngiltere hükûmeti tarafından Atatürk'e dizbağı nişanı verileceğini yazmış. Bu haber üzerine bizim gazetelerde bir sürü şatafatlı yazılar yazmıştı.
Atatürk de o sırada Yalova'da bulunuyordu. İsmet Paşa da Heybeliada'da idi.
Bir gün İstanbul'dan Yalova'ya gidiyordum… Yukarı kata çıkarak İsmet Paşa'nın yanına gittim. Yalova'ya geldiğimiz zaman iskeleden kaplıcalara kadar İsmet Paşa beni de otomobiline alarak beraber gittik.
Kendilerine dizbağı nişanından bahsetmek istedim. 'Maskaralık, maskaralık' diye mukabelede bulundular.
(…) Gazi Paşa, o akşamki misafirleri ile sofraya oturmuşlardı. İsmet Paşa'yı görünce sevindiler ve sofrada kendilerine bir yer gösterdiler.
O akşam sofrada her zaman bulunan arkadaşlardan başka Ruşen Eşref, Yakup Kadri Beylerle refikaları da vardı. Şükrü Kaya Bey de orada imiş.
(…) İsmet Paşa dizbağı nişanından bahsederek Atatürk'e, 'Müsaade buyurursanız, ben Hakimiyet-i Milliye gazetesi ile bu nişan meselesini tezkip ettirmek (yalanlatmak) ve bu münasebetle de bizim gazetelere bir ders vermek istiyorum. Çünkü İngiltere hükûmeti tarafından buna dair hiçbir teklif yapılmadığı halde bizim gazeteler bu meseleyi büyüterek bir çok şeyler yazmaktadırlar' dedi.
Atatürk, İsmet Paşa'nın söylediklerini muvafık buldukları için, İsmet Paşa sofrada yazmak istediklerini yazdılar ve Atatürk'e okudular. Paşa, yazılan şeyi beğendi ve kendileri de bir madde ilave etmek istediler.
O madde de şuydu:
'Bahusus, İspanya Kralı'ndan arta kalan böyle bir nişan Türk Reisicumhuruna verilemez. Verilecek olsa bile Türkiye Reisicumhuru o nişanı kabul edemez.'
Atatürk'ün ilave ettirmek istediği bu maddeye karşı İsmet Paşa şu mukabelede bulundu:
'Paşam, evvelce de arz ettim ki, resmen böyle bir nişan ne verilmiş, ne de İngiltere hükûmeti tarafından buna dair teklif vaki olmuştur. Binaenaleyh bu maddeye lüzum yoktur.'
Atatürk, İsmet Paşa'ya, 'Efendim, sen benim dediğimi ilave et. İngilizler beni sevdikleri için yazılan şeyi hüsn-ü telakki ederler (iyi karşılarlar). İngilizler benim için Lloyd George'u bile attılar' deyince, İsmet Paşa (o geceye kadar Atatürk'e karşı kendisinde görmediğim adeta isyankâr bir vaziyette),
'Efendim, Lloyd George atılmış değildir. Siyasetinde muvaffak olamadığı için kabinesinden çekilmiştir. Yoksa kendisi elyevm bir siyasî fırkanın başındadır ve mebustur. Sizin ilave etmek istediğiniz maddeyi de buraya yazmak muvaffak değildir' dediler.
Atatürk, İsmet Paşa'nın vaziyetlerini ve ifadelerini manidar bularak fena halde kızdılar.
İsmet Paşa'nın işitemeyeceği hafif bir sesle sofrada bulunanlara, 'İsmet Paşa'nın bana itiraz etmesinin sebebini anlıyorum, geçen gün buraya gelen İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey'e yaptığım muameleden kızmıştır' dedi.
(…) Atatürk, bizzat kendileri bir vesile bularak İsmet Paşa'ya çok şiddetli lisan ile hükûmet işlerinden bahsettiler ve çok acı bir sûrette İsmet Paşa'yı tenkit ettiler.
Hatta, 'Seni ben mahvederim İsmet! İsmet!' dediler."
Bu şiddetli konuşmanın ardından salon boşaltılmış, Atatürk, Nuri Conker ve Afet İnan'a, "Ben bu hale tahammül edemem ve yarın Ankara'ya giderek kabineyi bizzat teşkil edeceğim" demiştir.
Ancak sabah araya giren Salih Bozok'un yumuşatan tavırları ile bu hadise kapanmıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.













































































