Atatürk’ün, Tasvir-i Efkâr Gazetesi’ne verdiği mülakat -2-
İhya edilmesinden en ziyade içtinap olunan şey İttihat ve Terakki Fırkası’dır. Bir kere kongreye iştirak eden azanın her biri katiyen böyle bir teşebbüste bulunmayacağına dair yemin etmiştir
15.05.2025 00:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





'İhya edilmesinden en ziyade içtinap olunan şey İttihat ve Terakki Fırkası'dır. Bir kere kongreye iştirak eden azanın her biri katiyen böyle bir teşebbüste bulunmayacağına dair yemin etmiştir.
Yemin mukaddes bir taahhüt demektir. Sahib-i namus olan bir kimse verdiği sözden nukul etmez. Diğer cihetten, İttihat ve Terakki siyaseti itibarıyla da iflas etmiştir, öyle değil mi?
O fırkaya mensup olan zevat mevki-i iktidarda iken milletimizin ihtiyacına, mizacına taalluk etmeyen istilacûyâne bir politika takip ettiler.
Kendi toprağı himmet ve itinaya muhtaç iken, bu milletin gözlerini başka noktalara tevcih etmeğe çalışan bir siyaset, tabii bir siyaset değildi. Binaenaleyh iflasa mahkûm idi.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin emeli ise o siyasetten dolayı bu hâle gelen zavallı memleketi ve toprakları nâmeşru emperyalizm ve kolonizasyon siyasetleriyle istilaya, parçalamaya çalışan yabancı ve mütecaviz kuvvetlere çiğnetmemek!
Bu düşünce ile hareket eden bir cemiyet ruh ve sebeb-i mevcudiyeti itibarıyla İttihat ve Terakki fırka-i münfesihasını tekrar diriltecek kabiliyette değildir... Herhangi bir siyasi fırka bu fikrin ve bu programın adem-i lüzumunu iddia edebilir mi? Herhangi bir fırka memleketin vahdet ve istiklalini düstur-ı hareketinin 1'inci maddesi olarak kabul etmez mi?
O hâlde öyle bir fırkanın, kendi emellerini tamamıyla muhafaza ederek bu gruba dâhil olması mümkündür... Bu kadar açık bir şeye de İttihatçılık ihyası, mevki-i iktidara gelmek hırsı gibi bühtanlar savurmak faziletkârlığa, vatandaşlığa yakışmayacak bir izansızlıktır.
Ben, kendi hesabıma, takip ettikleri siyasetin vatan ve millete muzır olduğunu yüzlerine karşı söyleyip alenen muhalefette bulunduğum insanların ve sistemlerinin tekrar mevki-i iktidar ve meriyete gelmesine ve binnetice avakıb-ı feciası şu anda hepimizi dilhûn eden dünkü hâllerin tekrar idamesine mi çalışacağım? Bunu hangi aklı başında ve insafı yerinde adam düşünebilir? Böyle bir düşünce mantıkla kabil-i telif değildir.
- Bunları söylerken yüzü coşkunluktan kızarmıştı. Ses ve kaşları daha sert bir ifade almıştı:
- Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun hakiki ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, salahiyettarların irşadına kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamağa çalışan kahraman yüzlü insanlardan hayli zarar çekildi.
Onun için bazı kimselerin bu türlü tereddütlerde bulunması mazur görülür. Kâbusların taaddüt ve temadisi arzu edilir şey değildir. Netice itibarıyla hem onlara zarar oluyor hem de zavallı millete!.. Bunu siz de takdir edersiniz.
Ancak beyanatınız ve beyanatınızı takip edecek efaliniz bu tereddütleri izale edebilir. Bugün hiç kimse inkâr edemez ki memlekete ve millete büyük hizmet görmek tehalükü içinde her fedakârlığı göze aldınız. Bu fedakârlığınız hemen hemen umumi bir muhabbet ve şükrana mazhar oldu.
Gerek sizi, gerek rüfekanızı bir muhabbet ihata ediyor. Bunun temadisi ancak sizin elinizdedir. Millet pek çok zamandır kendisine hakikaten dost olacak halis insanlardan mahrum kaldığı için şu acıklı günlerde yardımına koşan insanları daima aynı fedakârlık, aynı feragat içinde görmek ister.
Onları manevi bir kuvvet hâlinde hıfz ve takdis etmek ihtiyacındadır. Bu kuvvetin muhafaza edilebilmesi de ancak şahsi menafiin istihkarıyla mümkün olabilir, itikadındayım.
Hırs-ı câh nice samimiyetlerin ölmesine, nice iyi emellerin yarı yolda kırılması na sebep olmuştur.
Hırs-ı câhdan anlaşılan mana hükûmette bir nezaret işgal etmekse onun için böyle şeyler yapmağa hacet yoktu, İstanbul'da oturup çalışmak o maksada vusul için daha kolaydı.
Fakat millete hizmet etmek için en salim vasıtanın her türlü zahiri alâyişten vaz geçip ancak sîne-i millette bulunmakla, manevi mükâfatı maddi mükâfata tercih etmekle kabil olacağını takdir edenlerdenim.
Binaenaleyh hayatta muvaffak olmak için, millete hizmet etmek için yalnız nezaret mevkii tutmak icap edeceğini düşünmedim. Hırs-ı câh dedikleri bu ise, bende ve arkadaşlarımda böyle bir şey yoktur.
Bunu herkesin alenen bilmesini isterim. Deruhte ettiğimiz vazife çok mukaddestir. Onun kutsiyetine birtakım ihtirasat-ı şahsiye ile halel getirildiğini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Bizim istediğimiz şey bugüne kadar hakkından mahrum yaşatılan, mevcudiyeti ehemmiyete alınmayan milletin hayata, refaha müstahak bir kuvvet olduğunu Hükûmetimize ve Hükûmetlere anlatmaktır.
Bugün kâinat içtimai inkılabat geçirmektedir. Bu sahada ihraz olunan muvaffakiyat, cebbarlara veya lakaytlara teslim ettirilen haklar muharebe meydanlarındaki muzafferiyat kadar, hatta daha mühimdir.
Ancak bu ümniyeyi anlayan ve anladığını fiiliyatla da ispat eden hükûmetler hangi fırkaya mensup olurlarsa olsunlar milletin tevkir ve sipâsına liyakat kesp ederler. Bunu anlamayıp da milleti hâlâ kendi kafalarının keyfine göre idare etmeğe kalkışan kuvvetler artık birer beladır.
Bela çekmeğe de bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. Millet yapılan işlere bizzat murakabesini vazetmelidir. Hayata layık olduğunu âleme bu suretle ispat etmeli, sonra âlemden de hakk-ı hayatını niyaz etmemeli, talep etmelidir! Devam edecek
Yemin mukaddes bir taahhüt demektir. Sahib-i namus olan bir kimse verdiği sözden nukul etmez. Diğer cihetten, İttihat ve Terakki siyaseti itibarıyla da iflas etmiştir, öyle değil mi?
O fırkaya mensup olan zevat mevki-i iktidarda iken milletimizin ihtiyacına, mizacına taalluk etmeyen istilacûyâne bir politika takip ettiler.
Kendi toprağı himmet ve itinaya muhtaç iken, bu milletin gözlerini başka noktalara tevcih etmeğe çalışan bir siyaset, tabii bir siyaset değildi. Binaenaleyh iflasa mahkûm idi.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin emeli ise o siyasetten dolayı bu hâle gelen zavallı memleketi ve toprakları nâmeşru emperyalizm ve kolonizasyon siyasetleriyle istilaya, parçalamaya çalışan yabancı ve mütecaviz kuvvetlere çiğnetmemek!
Bu düşünce ile hareket eden bir cemiyet ruh ve sebeb-i mevcudiyeti itibarıyla İttihat ve Terakki fırka-i münfesihasını tekrar diriltecek kabiliyette değildir... Herhangi bir siyasi fırka bu fikrin ve bu programın adem-i lüzumunu iddia edebilir mi? Herhangi bir fırka memleketin vahdet ve istiklalini düstur-ı hareketinin 1'inci maddesi olarak kabul etmez mi?
O hâlde öyle bir fırkanın, kendi emellerini tamamıyla muhafaza ederek bu gruba dâhil olması mümkündür... Bu kadar açık bir şeye de İttihatçılık ihyası, mevki-i iktidara gelmek hırsı gibi bühtanlar savurmak faziletkârlığa, vatandaşlığa yakışmayacak bir izansızlıktır.
Ben, kendi hesabıma, takip ettikleri siyasetin vatan ve millete muzır olduğunu yüzlerine karşı söyleyip alenen muhalefette bulunduğum insanların ve sistemlerinin tekrar mevki-i iktidar ve meriyete gelmesine ve binnetice avakıb-ı feciası şu anda hepimizi dilhûn eden dünkü hâllerin tekrar idamesine mi çalışacağım? Bunu hangi aklı başında ve insafı yerinde adam düşünebilir? Böyle bir düşünce mantıkla kabil-i telif değildir.
- Bunları söylerken yüzü coşkunluktan kızarmıştı. Ses ve kaşları daha sert bir ifade almıştı:
- Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun hakiki ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, salahiyettarların irşadına kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamağa çalışan kahraman yüzlü insanlardan hayli zarar çekildi.
Onun için bazı kimselerin bu türlü tereddütlerde bulunması mazur görülür. Kâbusların taaddüt ve temadisi arzu edilir şey değildir. Netice itibarıyla hem onlara zarar oluyor hem de zavallı millete!.. Bunu siz de takdir edersiniz.
Ancak beyanatınız ve beyanatınızı takip edecek efaliniz bu tereddütleri izale edebilir. Bugün hiç kimse inkâr edemez ki memlekete ve millete büyük hizmet görmek tehalükü içinde her fedakârlığı göze aldınız. Bu fedakârlığınız hemen hemen umumi bir muhabbet ve şükrana mazhar oldu.
Gerek sizi, gerek rüfekanızı bir muhabbet ihata ediyor. Bunun temadisi ancak sizin elinizdedir. Millet pek çok zamandır kendisine hakikaten dost olacak halis insanlardan mahrum kaldığı için şu acıklı günlerde yardımına koşan insanları daima aynı fedakârlık, aynı feragat içinde görmek ister.
Onları manevi bir kuvvet hâlinde hıfz ve takdis etmek ihtiyacındadır. Bu kuvvetin muhafaza edilebilmesi de ancak şahsi menafiin istihkarıyla mümkün olabilir, itikadındayım.
Hırs-ı câh nice samimiyetlerin ölmesine, nice iyi emellerin yarı yolda kırılması na sebep olmuştur.
Hırs-ı câhdan anlaşılan mana hükûmette bir nezaret işgal etmekse onun için böyle şeyler yapmağa hacet yoktu, İstanbul'da oturup çalışmak o maksada vusul için daha kolaydı.
Fakat millete hizmet etmek için en salim vasıtanın her türlü zahiri alâyişten vaz geçip ancak sîne-i millette bulunmakla, manevi mükâfatı maddi mükâfata tercih etmekle kabil olacağını takdir edenlerdenim.
Binaenaleyh hayatta muvaffak olmak için, millete hizmet etmek için yalnız nezaret mevkii tutmak icap edeceğini düşünmedim. Hırs-ı câh dedikleri bu ise, bende ve arkadaşlarımda böyle bir şey yoktur.
Bunu herkesin alenen bilmesini isterim. Deruhte ettiğimiz vazife çok mukaddestir. Onun kutsiyetine birtakım ihtirasat-ı şahsiye ile halel getirildiğini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Bizim istediğimiz şey bugüne kadar hakkından mahrum yaşatılan, mevcudiyeti ehemmiyete alınmayan milletin hayata, refaha müstahak bir kuvvet olduğunu Hükûmetimize ve Hükûmetlere anlatmaktır.
Bugün kâinat içtimai inkılabat geçirmektedir. Bu sahada ihraz olunan muvaffakiyat, cebbarlara veya lakaytlara teslim ettirilen haklar muharebe meydanlarındaki muzafferiyat kadar, hatta daha mühimdir.
Ancak bu ümniyeyi anlayan ve anladığını fiiliyatla da ispat eden hükûmetler hangi fırkaya mensup olurlarsa olsunlar milletin tevkir ve sipâsına liyakat kesp ederler. Bunu anlamayıp da milleti hâlâ kendi kafalarının keyfine göre idare etmeğe kalkışan kuvvetler artık birer beladır.
Bela çekmeğe de bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. Millet yapılan işlere bizzat murakabesini vazetmelidir. Hayata layık olduğunu âleme bu suretle ispat etmeli, sonra âlemden de hakk-ı hayatını niyaz etmemeli, talep etmelidir! Devam edecek
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.