Gümüşhane'den gelen misafirlerimizle söyleştik, dertleştik, sohbetleştik ve az konuştuk, çok dinledik. Dinledikçe umutlandık, kanatlandık, bilgilendik, heybemizi bir güzel doldurduk.
Oldukça mütevazı, alçak gönüllü olan dostumuz; söz bayraktan, bağımsızlıktan, vatandan, vatan müdafaasından, mazlumun, yetimin, yoksulun müdafaasından açılınca birden bire soyadı gibi şahin kesiliyor, düzgün ve anlamlı cümleleri ardada sıralıyor:
Biz Avrupa'yı kuyruk olacak değil, kainata buyruk olacak bir milletiz. Başka milletler için bu hedef, ulaşılması güç, erişilmesi imkansız bir hedef olabilir ama biz, bin yıllık bir tecrübesi olan bir milletiz. Bizim dedelerimizin buyrukları, fermanları dünyaya yön verdiği zaman tüm dünyada huzur vardı, barış vardı, kardeşlik vardı, müslimi de gayrimüslimi de huzur içinda yaşıyordu. Ecdadımız dünyanın neresinde olursa olsun bir eliyle zalimin elini tutuyor, diğer eliyle de mazlumun gözyaşını siliyordu. Asırlarca dünyaya aş vermiş, iş vermiş bir milletin torunlarına, Avrupa Birliği'ne alacağız vaadiyle yapılan muameleler onur kırıcıdır, izzet-i nefsimizi rencide edicidir. Uyum paketleri adı altında dayatılan ve yetkililerimize imzalatılan maddelerin herbiri; birliğimizin, dirliğimizin temeline yerleştirilmiş dinamitlerdir.
Bakışları şahin gibi heybetli, cümleleri kurşun gibi ağır olan misafirimiz sözlerini sürdürüyor:
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bütün bu ve benzeri tehlikelere karşı milletimizi uyarmak için yollara düştü. Anadolu coğrafyasını karış karış, köy köy, şehir şehir dolaştı; salon toplantıları ile, meydan mitingleri ile, radyo-televizyon programları ile duyduğu endişeleri dile getirdi.
Sıhhatini tehlikeye attı, milleti tehlikelerden korumak için, istirahatını terketti, millet, ezeli düşmanlarının merhametine terkedilmesin diye ve Edirne'den Kars'a değin seyahatlerini sürdürüyor.
Türkiye'nin para pazarı haline getirildiğini, kaynaklarının el altından dışarı götürüldüğünü söylüyor. Devletin borçlanması mevcut hızıyla devam ederse on yıl sonra trilyon dolara ulaşacağını, bunun da alacaklı devletlerin topraklarımıza çöreklenmesi anlamına geldiğini söylüyor.
Topraklarımızda gözü olan, geçmişte yedikleri tokatlardan dolayı yüreklerinde sızı olan milletlerin yazdıkları senaryolara figüran olmaktan bir an evvel vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor.
800 yıllık Endülüs Devleti'nin yerinde yeller estiğini, 650 yıllık Osmanlı'dan arta kalan topraklarda kan ve gözyaşının hiç eksilmediğini, Çanakkale'de ve Milli Mücadele yıllarında yedi düvele karşı vatanımızı, namusumuzu savunurken çektiklerimizi ve şehitlerimizi hatırlatan misafirimizin boğazında kelimeler düğümleniyor ve imdadına İmdat Hoca yetişiyor. Yanık sesi ile söylediği şu dörtlükler, hem konuşmacıyı hem de dinleyicileri dinlendiriyor:
Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim sana geliyorum
Yeter artık döne döne
Bıktım sna geliyorum
Allah Allah Allah
Durdum ve düşündüm derin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim sana geliyorum
Allah Allah Allah
Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Sana uymanın zevkini
Tattım sana geliyorum
Allah Allah Allah...
Oldukça mütevazı, alçak gönüllü olan dostumuz; söz bayraktan, bağımsızlıktan, vatandan, vatan müdafaasından, mazlumun, yetimin, yoksulun müdafaasından açılınca birden bire soyadı gibi şahin kesiliyor, düzgün ve anlamlı cümleleri ardada sıralıyor:
Biz Avrupa'yı kuyruk olacak değil, kainata buyruk olacak bir milletiz. Başka milletler için bu hedef, ulaşılması güç, erişilmesi imkansız bir hedef olabilir ama biz, bin yıllık bir tecrübesi olan bir milletiz. Bizim dedelerimizin buyrukları, fermanları dünyaya yön verdiği zaman tüm dünyada huzur vardı, barış vardı, kardeşlik vardı, müslimi de gayrimüslimi de huzur içinda yaşıyordu. Ecdadımız dünyanın neresinde olursa olsun bir eliyle zalimin elini tutuyor, diğer eliyle de mazlumun gözyaşını siliyordu. Asırlarca dünyaya aş vermiş, iş vermiş bir milletin torunlarına, Avrupa Birliği'ne alacağız vaadiyle yapılan muameleler onur kırıcıdır, izzet-i nefsimizi rencide edicidir. Uyum paketleri adı altında dayatılan ve yetkililerimize imzalatılan maddelerin herbiri; birliğimizin, dirliğimizin temeline yerleştirilmiş dinamitlerdir.
Bakışları şahin gibi heybetli, cümleleri kurşun gibi ağır olan misafirimiz sözlerini sürdürüyor:
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bütün bu ve benzeri tehlikelere karşı milletimizi uyarmak için yollara düştü. Anadolu coğrafyasını karış karış, köy köy, şehir şehir dolaştı; salon toplantıları ile, meydan mitingleri ile, radyo-televizyon programları ile duyduğu endişeleri dile getirdi.
Sıhhatini tehlikeye attı, milleti tehlikelerden korumak için, istirahatını terketti, millet, ezeli düşmanlarının merhametine terkedilmesin diye ve Edirne'den Kars'a değin seyahatlerini sürdürüyor.
Türkiye'nin para pazarı haline getirildiğini, kaynaklarının el altından dışarı götürüldüğünü söylüyor. Devletin borçlanması mevcut hızıyla devam ederse on yıl sonra trilyon dolara ulaşacağını, bunun da alacaklı devletlerin topraklarımıza çöreklenmesi anlamına geldiğini söylüyor.
Topraklarımızda gözü olan, geçmişte yedikleri tokatlardan dolayı yüreklerinde sızı olan milletlerin yazdıkları senaryolara figüran olmaktan bir an evvel vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor.
800 yıllık Endülüs Devleti'nin yerinde yeller estiğini, 650 yıllık Osmanlı'dan arta kalan topraklarda kan ve gözyaşının hiç eksilmediğini, Çanakkale'de ve Milli Mücadele yıllarında yedi düvele karşı vatanımızı, namusumuzu savunurken çektiklerimizi ve şehitlerimizi hatırlatan misafirimizin boğazında kelimeler düğümleniyor ve imdadına İmdat Hoca yetişiyor. Yanık sesi ile söylediği şu dörtlükler, hem konuşmacıyı hem de dinleyicileri dinlendiriyor:
Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim sana geliyorum
Yeter artık döne döne
Bıktım sna geliyorum
Allah Allah Allah
Durdum ve düşündüm derin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim sana geliyorum
Allah Allah Allah
Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Sana uymanın zevkini
Tattım sana geliyorum
Allah Allah Allah...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025