Türkçedeki bazı söylemlere bayılıyorum.
Bunlardan birisi de "ayaklar baş, başlar ayak olunca" sözüdür.
Maalesef bu sıralarda fazlaca duyuyor ve etrafımızdaki olaylar nedeni ile sıkça görüyoruz. Ülke ne çekerse basiretsiz idarecilerle, onların atadığı acemi ve deneyimsiz yöneticilerden çekiyor.
Ne yazık ki ne kadar inkâr edilirse edilsin, bazı görevler "akademik kariyer" ve "iş deneyimi" dedikleri şeyleri gerekli kılıyor.
Örneğin, bunca yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu, maliye, vergi usulü, gelir temini, sağlık hizmetlerinin verilmesi, milli eğitim modeli gibi sıradan aklımıza gelebilecek pek çok konuda sistemleri oturtamamışız.
Her önüne gelen benim aklım daha iyidir diyerek bir öncekinin uygulamasını beğenmeyip, kendisi bir kural ve usul geliştiriyor. Bu işgüzarlıkların faturası ise millete bıkkınlık, yılgınlık, kızgınlık olarak yansıyor.
***
Gelişmiş ülkelerde yönetim değişse bile, yönetim şekli, yasal uygulamalar, bürokratik kurallar asla eğilip bükülmez. Yönetimler, usul ve şartları değiştirmek için değil; daha hızlı ve doğru uygulama koşullarını tesis etmek için iş başına gelirler.
Bizde ise bu iş tamamen tersi. Her gelen kendine göre bir uygulama ve usul getirmek, bunun için yeni formüller üretmekle zaman kaybediyorlar.
Siyasi tarafı olmayan, konusunu bilen ve doğrulara hâkim bürokratlar azaldı. Müdür seviyesindekilere bile işini anlatmak, nasıl yapılacağını açıklamak zorunda kalıyorsunuz. Öte tarafta bir kısım bürokratlarda sırf hükümet otoritesini sarsmak için bilgisinden yararlandırmamayı iş addediyorlar.
Hoş, çözüm ve kolaylıklar belli olduğu halde böylesine suskun kalmak iktidara değil, vatandaşa eziyet olarak yansıyor.
Deneyimsiz, parti kanalı ile iş başına gelmiş bürokratlar işi öğrenene kadar geçen zaman ise ülkenin aleyhine oluyor. Konusunda uzman olanların sıradan memur yapılması ile çözüm üretilmesi mümkün değil.
***
Vefatlar, düğünler, yıl sonu toplantıları bu sıralarda en fazla şahit olduğum, gitmek zorunda kaldığım yerler ve yapmak zorunda kaldığım seyahatler haline geldi. "Bayram gelmiş neyime?" misali dolanıp duruyorum. Gönlüm eski bayram sabahlarının özlemi ile dolu.
Farklı illerde bayramlar farklı şekillerde yerel alışkanlıklar ile kutlanıyor. Oldum olası her Kurban Bayramı'nı bir ölüm ile taçlandırdığımız için bize bu bayram da hüznü ile geldi. Gidenin iyilikleri, kalanların dillerindeki dualardan döküldükçe gafletimize hayret ettik.
Eskiden en küçük tatile bir gezi, kamp veya yurt dışı seyahat sıkıştırmaya alıştığımız için yadırgadığımı söylemeliyim. Geçmişteki anıları derlemek bu tür tatillerde benim daha çok tembelleşmeme neden olmuş. İç huzuru bulduğum yerlerde birkaç satır karalamak, eski dostlarla buluşup uzun sohbetler yapmak bu yaştan sonra tek eğlencem olmuş.
***
Benden size tavsiye, kendinizi "ayaklar baş olmuş, başlar ayak" diyerek üzmeyin. Hayatta her şey olacağına varıyor. Ne yaparsanız yapın kişilerin veya ülkelerin kaderi değişmiyor. En güçlü olarak gördüğünüz ülkeler bile kendi elleri ile yarattıkları canavarların pençesinde oyuncak oluveriyor.
Huzur dolu birkaç günün kıymetini bilin. Eşinizle, dostunuzla kucaklaşın, uzun süre görmedikleriniz ile yola çıkmadan helalleşin, mutlu günlerinizi anın. Sizden sonraya kalacak olan tek şey iyi anılarınız olacağı için bunları yok etmeyin.
Yavaş gidin, trafikte iseniz kurallara uyun. Bayram bari size zehir olmasın…
İyi bayramlar…
- Söz veren mi, sözünü tutan mı değerli? / 31.05.2025
- Arifler ve âlimler… / 20.05.2025
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025