Bu yazıyı 12 Eylül öncesi olayları hatırlayarak yazmış ve daha önce yayınlamıştım. Ancak bu günlerde yeniden yayınlamanın bir zaruret olduğunu düşünüyorum.
(O günlerde ne sıkıntılar çektiğimizi bizler biliyoruz ve birebir yaşadık. Yeni 12 Eylül öncesi olaylarının olmaması ve Türk gençlerinin birbirlerine düşmemesi için uyarı görevimizi yapmamız gerekiyor)
"12 Eylül tarihi her geldiğinde içimizin burkulduğu; unutmak istediğimiz nice olayların yaşandığı bir dönem olarak tarihteki yerini aldı. Günümüzde, o günlerin canlı tanıkları giderek azaldı veya yaşlandı. Ancak unutulması mümkün olmadı.
Türk tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı. Aradan geçen yıllarda yaşananlardan ders aldık mı?
Zalimlik yapanların isimlerinin ne kadar çabuk unutulduğunu ve nefretle anıldığını, ocaklara ne gibi acılar düşürdüklerini unutmamalıyız.
Sadece bizde değil, dünyanın benzer yerlerinde mazlumlar, haksızlığa uğrayanlar, zulüm ve işkence görenler, düşüncelerinden ötürü hapislerde ölenler hiç unutulmadı. 12 Eylül öncesinde yabancı ajanların cirit attığı, kardeşi kardeşe kırdırdığı, tutukevlerinde farklı düşüncelere sahip olanların daha sonra birlikte ekmeği paylaştıkları günler belki geride kaldı. Ancak unutulmadı.
***
O günleri yaşamış olanlar bu günleri daha farklı bir açıdan değerlendiriyorlar. 12 Eylül; Türk insanı için bir demokrasi sınavı idi. Öncesinde ve sonrasında yaşananlar, tüm evreleri ile sınavın bir parçası olmaya devam ediyor. Daha uzun bir süre de devam edecek.
Olan; fikir ve düşünceleri nedeni ile eyleme karışsın veya karışmasın genç insanların acımasız bir biçimde cezalandırılmaları, geleceğe not düşecek ve fikirleri törpüleyecek bir tutum ile sakıncalı hale gelmelerine neden oldu. Pek çoğu mesleğini yapamadı, bazıları baba ocağına dönemedi, bazıları aileleri tarafından ret edildi.
12 Eylül öncesinde tetiği çektirenler her zaman olduğu gibi bu olaylardan karlı çıktılar.
***
Ne yazık ki insanoğlunu tarif et deseler ben zalimler ve mazlumlar diye ikiye ayırırdım. Çünkü derisinin rengi ne olursa olsun, nerede doğmuş ve hangi ırktan olursa olsun, dil-din-cins ayrımı yapmadan hepsinin beyninin beyaz olduğuna, onların da bu Dünya'da sevmek ve sevilmek fiili ile var olduklarına, mutluluğun hakları olduğuna inanırım.
Bu kısacık ömürde neyi paylaşamayız? Neden birbirimizi itip kakmaktan, düşmanlıklar yaratmaktan hoşnut oluruz? Sonuçta yiyebileceğimiz aş, sevebileceğimiz eş, doldurabileceğimiz çukurun ölçüleri belli iken her şeyin fazlasını istemek, kıskançlıklar ve zalimliklere zaman ayırmak nasıl bir kaderdir?
Tarih boyunca insanlara işkence yapanları, diri diri yakanları, toprağa gömerek ölmelerini seyredenleri, kafasını kesip kazığa geçirenleri, hemen ardından gidip namaz kılanları anlamıyorum. Oysa insanoğlunun en büyük fazileti yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmesi değil midir?
Yanlıştan döndürmek için öldürmek, ellerini ayaklarını kesmek değil; beyinlerini ve ahlaklarını terbiye etmek, neyin doğru neyin yanlış olduğunu küçük yaştan itibaren öğretmekle mümkündür.
Dünyada devam eden savaşları, ölen askerleri ve askerlerimizi düşündükçe ateş düşen yuvaları, öksüz kalan çocukları, evlatsız kalan ana babaları, eşsiz kalan kadınları hatırlamak; onlardan geriye kalan boşlukları hiç kimsenin dolduramayacağını anlatmak zorundayız.
Bu ülkede bir daha 12 Eylül öncesi olayların bir daha yaşanmaması, kardeşin kardeşe kırdırılmaması, tüm gençlerin birbirini sevip yardımlaşacak, el ele verip yurdun kalkınması için çalışmalarını, ülkeyi terk etmek yerine yaşanacak bir yer haline getirmelerini diliyorum.
Gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz tek şey barış ve huzurdur…"
***
Bunlara eklenecek pek fazla bir şey yok.
Tarih boyunca "ZALİMLER UNUTULUR, MAZLUMLAR ANILIR…" demişler.
Yaradan bu ülkeyi her iki duruma düşecek olanlardan korusun…
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025