Haydar Hoca'yı uğurlayalı beş yıl oldu bile… Bu kadar süreye rağmen kafamızda ki deli sorular henüz cevaplanmadı. O kadar ömür biçilmiş desek te konduramıyoruz erken ölümünü…
Hoş, tanış olduğumuz hiç kimse onun öldüğünü kabullenmiyor. Kitapları, yazıları, söylemleri ve gelecekle ilgili kaygıları birer birer karşımıza çıkıyor, elimize aldığımız her kitabında hasret gidermeye çalışıyoruz.
Sadece söyledikleri ve tahminleri değil, kaleme aldığı eserlerde ne yazdı ise gelişen süreç endişelerini de doğruluyor. Bugün Suriye'de din savaşlarından medet umanlar, kardeşi kardeşe kırdırmanın yolunu arayanlar, geçmişi unutturup, sadece kendilerine ait yeni bir dünya kurmayı hayal edenler, ahireti unutanlar, dünya nimetlerini kendilerine ait gibi görenler, her şeye sahip olma yolunu seçenler, hiç ömürleri bitmeyecekmiş gibi yaşayanlar, çocukların, mazlumların, kimsesizlerin, öksüzlerin ve dulların ahını alanlar acaba nasıl can verecekler? Merak etmiyorlar…
Sevgili Haydar Hoca sadece bir Ehlibeyt "sevdalısı" değildi. Ülkenin içine düştüğü durumun "kaygılısı" idi. Belli bir ileri düşünce seviyesine ulaşmış, gönül gözü açık olan insanlar, yaşadıkları toplumun durumunu pek çok kimseden çok daha önce görür, başlarına gelebilecek felaketleri de önceden tahmin ederler.
Hakikatleri fark etmek için illa süper bir zekâya sahip olmak gerekmez. Ortaya konulmuş bulgu, bilgi fikir ve düşünceleri değerlendirmek; yaşam tarzını kavramak, biraz okumak, beyin fırtınası yapmak, önyargılardan kurtulmak yeterlidir. Herkeste oluşturulmaya çalışılan peşin hükümler bazı insanların inanç duvarlarını aşamaz. Onlar için geçerli değildir.
Ülkesini seven, dindar bir insan olmak veya inanan, Allah'ın kelamlarını yorumlayan, hayatını buna göre yaşayan, Ehlibeyt sevgisine sahip biri olmak, ait olduğu toplumsal değerlerden ödün vermemek, son güne kadar Atatürk sevgisini dile getirmek, içinden çıktığı topluma mesajlar vermek önemli bir liderlik görevini üstlenmek demektir. Böyle bir insan olmak da her kula nasip olmaz.
Atatürk'ün nasıl yıllar önce bu günleri görerek nasıl yazılı söylemleri olmuş ve gördüğü tehlikeler bugün ortaya çıkmışsa, Haydar Hoca'nın yokluk ve yoksulluktan kurtuluşla ilgili reçeteleri de öylesine ortaya çıkacak, gizli kalmayacaktır.
Şimdiki zaman diliminde yalanlardan gerçekleri sıyırmak mümkün olmadığı için kimin doğru kimin yanlış söylediğini akıl ve zekâ yeterliliği olanlara bırakıyoruz. Ancak çok net olarak görünen bir şey var ki, henüz hiç kimse "Milli Ekonomi Modeli ve Milli Devlet" tezlerinin yerine bir program koyamadı.
Sloganlar, kalabalıklar, talepler güzel.
Ancak hani birlik?
Hani dostluk?
Dostluk olmayan yerde birlik olur mu?
Biz millet olarak iki bayrağı bir arada, ateşli bir hatibi kürsüde gördük mü şahlanırız. Hele, hele hatip söylemleri ile toplumun bam teline basıyorsa vay geldi ortalığın haline…
Peki ya sonra?
Acaba bu söylemler ve alkışlar ile birlik ve beraberlik sağlandı denilebilir mi?
Heyecansız kalan bir milleti coşturmak kolaydır. Ancak coşmuş, sel gibi akan bir milleti durdurmak mümkün değildir. Coşanın da, coşturanında işi zordur. Kargaşadan oluşan kaos aynen deprem sonrası ortaya çıkan akbabaları, yağmacıları ortaya çıkartır ki, adam seçmekte zorlanırsınız.
İnsanlar, birbirleri ile dost olmadan da yaşayabilirler. Üzülerek ve gelecek adına kaygılanarak dost olanlar istisnadır. Bir kesim vardır ki, sadece durumdan yararlanmaya çalışırlar.
Sevgili Haydar Hoca'nın öğütlerine ve öğretilerine gerçek dostları bulmak için bugün dünden daha fazla ihtiyacımız var.
Allah dostlarından olmaya çalışalım, kimseye muhtaç kalmayalım.
Bizler için en büyük makam budur.
Saygı ve rahmetle…
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025