Son yıllarda yapılan televizyon dizilerinde, seyirciye ne zaman, hangi konuşmanın, hangi hareketin ardından gülüneceği telkin edildiği gibi, belli merkezler tarafından insanımıza neye, kime ve nasıl tepki verileceği ya da verilmeyeceği telkin ediliyor.
Her akşam haber saatlerinde zihinleri adeta bombardımana tabi tutan televizyon kanalları, gazetelerin köşelerine kurulmuş olan sözde köşe yazarları muhatapların zihinlerine ayar çekiyorlar ve gönüllerine zakkum tohumları ekiyorlar.
Zaten bir çoğu, haber verirken asgari gazetecilik-televizyonculuk kurallarına dahi uymuyor, haberden çok kendi indi yorumlarını hedef kitleye hazmettirmeye çalışıyorlar.
Bizim öteden beri eleştirdiğimiz, dinler arası diyalog, medeniyetler ittifakı adı altında yapılan çalışmalar, gerçekleştirilen organizasyonlar daha çok bu hedefe yönelik olduğu için karşı çıktık ve de çıkıyoruz.
Siyon yıldızının, haçın ve hilalin dekor olarak kullanıldığı salonlarda yapılan programlarla, diyalog iftarları ile, aynı zihniyetin son yıllarda ürettiği televizyon dizileri ile Tevhid ehli bu millete, haç, kilise, papaz, çan sesi sevdirilirken bir şeyden de ısrarla uzak durulması telkin edildi; Şia…
Okmuşu-okumamışı, hacısı-hocası bakıyorsunuz Şia’yı öcü gibi görüyor.
Şia, bilindiği gibi taraftar demek, tarih içerisinde Şah-ı velayet İmam Ali taraftarlarını ifade eden bir kavram halini almıştır.
Evet, detayları vardır, aşırı giden, Tevhid inancından sapan gurupları vardır ama bunu yanında hiçbir ibadetini aksatmayan, Allah ve Peygamber aşığı, Ehl-i Beyt sevdalısı nice yüz milyonlar yaşamaktadır çeşitli ülkelerde…
Haçlı-siyonist ittifakının İslam coğrafyasını hallaç pamuğu gibi atması karşısında, işledikleri cinayetler ve yaptıkları talan karşısında ses çıkarmayan, sus-pus oturan, kaşlarını dahi çatmayan sözde Müslümanlar bakıyorsunuz Şia kelimesini duyar duymaz huylanıyorlar.
Haçı-siyonist ittifakının taşeronlarına, yedek lastikleri durumundaki partilere ve cemaatlere sonuna kadar destek veren, alkışlamada en ön sırada yer alan güya okumuş-yazmış kesim, Şia kelimesini duyar duymaz küplere biniyorlar.
İyi de canım kardeşim; Irak’ta bir buçuk milyonu katleden haçlı işgalciler hangi mezhepten idi ki, cinayetleri karşısında surat bile asmadınız, kaşlarınızı dahi çatmadınız, Bağdat’ı bombalamak için İncirlikten havalanan uçaklara dört bin beş yüz kez izin veren partinize de “bu nasıl Müslümanlık?” sorusunu sormadınız.
Daha dün, Libya’nın başına çullanan haçlı ittifakını hangi mezhepten kabul ettiniz ki derhal ittifaka dahil olup kardeş katliamında görev aldınız?
Ehl-i Sünnet inancının, haçlılarla bir olup kardeşleri katletmeye cevaz verdiğini hiçbir kaynakta okumadık, duymadık.
Ehl-i Sünnet akidesinin, çağın Firavun ve Nemrutlarının elinden ödüller alınmasına fetva verdiğini ne okuduk ne de işittik.
Ehl-i Sünnet inancının, yönettiğiniz ülkenin kaynaklarını talan ettirmenize, yetimin-yoksulun hakkını sizi alkışlayan üç-beş tefeciye peşkeş çekmenize cevaz verdiğine dair bir ibareye rastlamadık.
Şia denince tüyleri diken diken olan kimi arkadaşların, sadece binde birine işaret ettiğimiz talan, yağma, saptırma, kitleleri zalimlere kul-köle etme icraatları karşısında vurdum duymaz olmaları ancak böyle izah edilebilir;
Ayar çekilen zihinler…
Zakkum ekilen gönüller…
Her akşam haber saatlerinde zihinleri adeta bombardımana tabi tutan televizyon kanalları, gazetelerin köşelerine kurulmuş olan sözde köşe yazarları muhatapların zihinlerine ayar çekiyorlar ve gönüllerine zakkum tohumları ekiyorlar.
Zaten bir çoğu, haber verirken asgari gazetecilik-televizyonculuk kurallarına dahi uymuyor, haberden çok kendi indi yorumlarını hedef kitleye hazmettirmeye çalışıyorlar.
Bizim öteden beri eleştirdiğimiz, dinler arası diyalog, medeniyetler ittifakı adı altında yapılan çalışmalar, gerçekleştirilen organizasyonlar daha çok bu hedefe yönelik olduğu için karşı çıktık ve de çıkıyoruz.
Siyon yıldızının, haçın ve hilalin dekor olarak kullanıldığı salonlarda yapılan programlarla, diyalog iftarları ile, aynı zihniyetin son yıllarda ürettiği televizyon dizileri ile Tevhid ehli bu millete, haç, kilise, papaz, çan sesi sevdirilirken bir şeyden de ısrarla uzak durulması telkin edildi; Şia…
Okmuşu-okumamışı, hacısı-hocası bakıyorsunuz Şia’yı öcü gibi görüyor.
Şia, bilindiği gibi taraftar demek, tarih içerisinde Şah-ı velayet İmam Ali taraftarlarını ifade eden bir kavram halini almıştır.
Evet, detayları vardır, aşırı giden, Tevhid inancından sapan gurupları vardır ama bunu yanında hiçbir ibadetini aksatmayan, Allah ve Peygamber aşığı, Ehl-i Beyt sevdalısı nice yüz milyonlar yaşamaktadır çeşitli ülkelerde…
Haçlı-siyonist ittifakının İslam coğrafyasını hallaç pamuğu gibi atması karşısında, işledikleri cinayetler ve yaptıkları talan karşısında ses çıkarmayan, sus-pus oturan, kaşlarını dahi çatmayan sözde Müslümanlar bakıyorsunuz Şia kelimesini duyar duymaz huylanıyorlar.
Haçı-siyonist ittifakının taşeronlarına, yedek lastikleri durumundaki partilere ve cemaatlere sonuna kadar destek veren, alkışlamada en ön sırada yer alan güya okumuş-yazmış kesim, Şia kelimesini duyar duymaz küplere biniyorlar.
İyi de canım kardeşim; Irak’ta bir buçuk milyonu katleden haçlı işgalciler hangi mezhepten idi ki, cinayetleri karşısında surat bile asmadınız, kaşlarınızı dahi çatmadınız, Bağdat’ı bombalamak için İncirlikten havalanan uçaklara dört bin beş yüz kez izin veren partinize de “bu nasıl Müslümanlık?” sorusunu sormadınız.
Daha dün, Libya’nın başına çullanan haçlı ittifakını hangi mezhepten kabul ettiniz ki derhal ittifaka dahil olup kardeş katliamında görev aldınız?
Ehl-i Sünnet inancının, haçlılarla bir olup kardeşleri katletmeye cevaz verdiğini hiçbir kaynakta okumadık, duymadık.
Ehl-i Sünnet akidesinin, çağın Firavun ve Nemrutlarının elinden ödüller alınmasına fetva verdiğini ne okuduk ne de işittik.
Ehl-i Sünnet inancının, yönettiğiniz ülkenin kaynaklarını talan ettirmenize, yetimin-yoksulun hakkını sizi alkışlayan üç-beş tefeciye peşkeş çekmenize cevaz verdiğine dair bir ibareye rastlamadık.
Şia denince tüyleri diken diken olan kimi arkadaşların, sadece binde birine işaret ettiğimiz talan, yağma, saptırma, kitleleri zalimlere kul-köle etme icraatları karşısında vurdum duymaz olmaları ancak böyle izah edilebilir;
Ayar çekilen zihinler…
Zakkum ekilen gönüller…
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024