Balıklama atlamak yanlış

ABD, global prestijini sürpriz biçimde sıfırlayan kendisine yönelik terörist saldırının intikamını Avrupa ülkeleri başta olmak üzere BM, AB ve NATO gibi uluslararası kurumları da yanına çekerek almaya başladı. En ağır silahlardan çıkan bomba ve füzeler Afgan semalarından sağanak sağanak yağmaya devam ediyor. Ancak operasyonda zaman ilerledikçe tablo netleşmesi gerekir iken iş, gitgide çetrefilleşiyor.

Uluslararası mutabakatın sağlanması bakımından işin başında operasyonun çerçevesinin net hatlarla belirlenmesi gerekmesine rağmen pekçok konu gizli kaldı. Hatta ABD yönetimi, global seferberlikle "darmadağın edilmesi planlanan şüpheliler konusundaki delilleri bile kamuoyundan saklamayı" tercih etti. Fakat ABD Başkanı Bush'un sadır olduktan sonra "sürç-i lisan" olarak nitelenen "Bu savaş, bir Haçlı seferidir" ifadesine uygun biçimde Batı dünyası Afganistan üzerine çullanmayı yeğledi.

Terörün tanımı ve standartları ABD'nin ölçütlerine göre belirlendi. BM, AB ve NATO bu standardı kabul ediverdi.

Şuçlu olarak önce Ladin ve destekçisi Taliban olduğu açıklandı.

Ardından suç odağı olarak Taliban kadrosunun yanınını, "yönetim biçimi" ilave edildi.

Sortiler başlayınca, Afgan dağlarında aç-susuz gezinen ve global güçlerin en ağır silahlarıyla üç-beş günde halledilebilecek Taliban kadrosu bahanesiyle birkaç yıl sürebilecek bir savaştan dem vurulmaya başlandı.

Bununla da yetinilmedi, operasyonun sadece Afganistan'la sınırlı kalmayacağı özellikle vurgulandı. Bu bağlamda Afganistan dışındaki "ABD standardına göre terör odağı devletler ve yönetim biçimleri" de bu "global düzenleme"nin ağır tehdidine muhataptır. Dolayısıyla istenildiği zaman buralara da sortiler yapılacaktır.

Global savaşın çerçevesi, hedefi ve boyutları masabaşındaki bir-iki aktör dışındaki devletler için belli değildir. Tabii bizim için de... Sadece ipuçları vardır ve onlar da hayra alamet değildir.

Nitekim Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer'in "Sadece bir tek adam söz konusu değil. Kimse şaşırmasın. 60 ülkede ajanları bulunan bütün bir şebekeyi ortadan kaldırmak söz konusu" şeklindeki beyanatı, dil altındaki ABD baklası değil midir?

AB Dönem Başkanı Belçika'nın Dışişleri Bakanı Louis Michel'in, ABD'nin Afganistan dışında başka örgüt ve devletleri hedef almasına itirazları olmayacağını açıklaması bu bağlam da oldukça dikkat çekici değil midir?

Anlaşılan şu ki, ABD sadece Usame, Taliban ve yönetimi ile yetinmeyecek; önümüzdeki dönemde yeni dünye düzenine aykırı düşebilecek "potansiyel terörist devletler" de operasyondan nasibini alacaktır.

Bu noktada NATO'nun ikinci büyük gücü olan Türkiye'nin, dünya barışını temin etmeye yönelik evrensel hukukun güçten yana değil, haktan ve haklılıktan yana ağır basması için aktif çaba içine girmesi kaçınılmazdır. Özellikle son operasyonun tarihsel ve kültürel güçlü bağlarımızın bulunduğu bir coğrafyada cereyan etmesi, Türkiye'mizin hukukun üstünlüğü prensibi çerçevesinde aktif davranması, inisiyatiften yoksun bir argüman konumuna düşmemesi şarttır. Bu da bizim o coğrafyaya, silahını kuşanmış bir başkasının emir-komutasında bir asker olarak değil, kültürünü, irfanını, sosyal, siyasal ve tarihsel birikimini kuşanmış aydın bir Türk şahsiyeti ile gitmemizi zaruri kılmaktadır. Aksi davranışlar bizi bölgemizden ve dünyadan tecrit edecektir.

Zira her ne kadar bugün seslerini kısmışlarsa da, daha bir ay öncesinde Avrupa Konseyi kararlarındaki "Kıbrıs'ta Türk askeri işgalcidir" kayıdı yinelenmiştir. Bu bahaneyle yarın global aktörlerin Türkiye'yi "terörist devlet" olarak ilan etmeyeceklerini ve bugün en haklı olduğumuz Kıbrıs davamızda "potansiyel terörist" olarak görmediklerini kim söyleyebilir? Apo'yu terörist olarak görmeyen ve affına karar veren global aktörlerin, hangi ölçüte göre devletimizi "terörist" olarak tanımlamayacaklarına kanaat edebiliriz?

Türkiye'mizin NATO konsepti ve son taarruz süreci içinde çok ince hesaplar yaparak uzun vadeli stratejiler geliştirmesi kaçınılmazdır. Global talimatlar üzerine balıklama atlayanlar, yanıldıklarını er veya geç anlayacaklardır. Ama iş işten geçmiş olacaktır.