Türkiye 1959 yılında AB yoluna çıktı. Yani AB'nin atası Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulduktan 2 yıl sonra. Bu atiklikte o dönemlerde Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs konusunda cereyan eden rekabetin de ciddi katkısı bulunmaktadır. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun "Yunanistan boş bir havuza atlasa, biz de atlamalıyız" sözü meşhurdur. Nitekim, Yunanistan'ın AET'ye başvurusunun ardından Türkiye de Brüksel yollarına düştü. Yunanlılar 1981'de tam üye olurken, biz daha resmi üyelik başvurusunu dahi yapmamıştık. O tarihten bu yana Brüksel istikametinde düşe kalka ilerliyoruz. 1963'ten itibaren de AB'nin ortağıyız. Nasıl olur demeyin? Çünkü 1963'te imzalanan Ankara Anlaşması'nın resmi adı "Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan Anlaşma"dır. Bu anlaşmanın altında kapı gibi imzalar vardır. Tek tek sıralayalım imza sahiplerini: "Bir yandan, Türkiye Cumhurbaşkanı,Öte yandan, Majeste Belçika Kralı, Federal Almanya Cumhurbaşkanı, Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya Cumhurbaşkanı, Altes Ruayal Lüksemburg Büyük Düşesi, Majeste Hollanda Kraliçesi, ve Avrupa Ekonomik Topluluğu Konseyi."Bu imzalardan dolayı, Ankara Anlaşması hukuk diliyle ifade edersek 'birincil hukuk'tur yani taraflar mevcut şartlar altında kolay kolay böyle bir anlaşmayı bozma riskini üstlenmezler. Tabii Türkiye anlaşmayı bozsa, birçok AB ülkesi buna sevinir bile. Ancak böyle bir adım, Yunanistan gibi Türkiye üzerine hesabı olan ve bu hesabı Ankara'nın AB sürecine bağlı olarak kesmeye çalışan ülkelerin işine gelmez. AB sürecinin sürgit devam etmesinin en önemli sebebi de budur zaten. Öte yandan, Ankara Anlaşması'nın gereklerini yerine getirerek, Türkiye'ye tam üyelik vermek ise başka bir şey. AB, ne Ankara Anlaşması, ne de takip eden hukuki belgelerde Türkiye'ye "üyelik tarihi" vermemiştir, vermek bir yana buna yanaşmamıştır. Bu eksende yuvarlak lafları tercih ediyorlar. Neticede AB, ortaklık anlaşmasına rağmen 60 yıl daha Türkiye'yi kapısında bekletse, "Niye kapıyı açmıyorsun" deme hakkımız yok. Böyle enteresan bir ilişkimiz var Brüksel'le. Tabiri caizse, 1963'te birinci sınıf bir anlaşma yapmışız ama 'sonuncu sınıf muamele' görüyoruz.Türkiye, Ankara Anlaşması'nı imzaladığında AB'nin (o zamanki adıyla AET'nin) 6 üyesi vardı. Şu anda 27? Biz AB ile ortaklık tesis ettiğimiz tarihte, 2004'ten sonra tam üye olan Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Bulgaristan, Romanya Varşova Paktı bünyesinde olduklarından düşman statüsündeydi. Letonya, Estonya, Litvanya, Slovenya ile Slovakya ülke bile değildi. Söz konusu ülkeler, AB'ye ilk başvurularını yaptıktan sonra yaklaşık 10 yıl içinde tam üye oldu. Türkiye ise tam üyelik başvurusunu yaptığı 1987'den bu yana sadece 'bir buğday tanesi kadar mesafe' kat edebildi. Şimdi bölünmüş Yugoslavya'nın kalıntıları Hırvatistan, Sırbistan, Makedonya ile birlikte Arnavutluk Türkiye'yi solamaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu Avrupa ve Orta Asya Toplantısı esnasında görüştüğüm Avrupa Entegrasyonu'ndan sorumlu Sırbistan Başbakan Yardımcısı Bozidar Celiç, ülkesinin 2015-2020 AB bütçesinden pay alabilmesi için 2014 yılına kadar AB üyesi olacağını bana söyledi. Karadziç'ten sonra caniler Radko Mladiç ile Goran Hadziç'i de Lahey'deki Bosna savaş suçlarına bakan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gönderdiklerinde AB'nin şartları tamamlanmış olacak! Geriye Celiç'in ifadesiyle 60 sayfalık asansör talimatnamesinin gereklerini yerine getirmek gibi ıvır zıvır mevzuatı içselleştirmek kalıyor. Sırbistan şu anda Türkiye gibi 'aday ülke' bile değil. Statüsünde 'potansiyel aday ülke' yazıyor. Buna rağmen önümüzdeki yıldan itibaren Sırplar AB'ye vizesiz girecek! Aday ülke Türkiye'nin vatandaşları ise bin bir zahmet vize alsalar bile AB ülkelerinin kapılarından 'sorgu suale tutularak' ancak içeri girebilecek. Tıpkı bu satırların yazarının birçok kez yaşadığı gibi. Şu anda AB istikametinde Arnavutluk da, Makedonya da Türkiye'den önde. Zaten Avrupa'da AB'ye üye olmak isteyip de Türkiye'yi geçemeyecek ülke yok. Buna Rusya da dahil. Nitekim İtalya Başbakanı Berlusconi geçen ay "Rusya AB'ye üye olmalı" diyerek, resmen Moskova'yı kulübe davet etti!Netice de AB'nin Türkiye'ye karşı tavrı bellidir. Sağduyulu ve bağlantısız akademik çevrelerde AB'nin hiçbir zaman Türkiye'yi bünyesine dahil etmeyeceği görüşü egemendir. Ancak bu çevrelerde AB alternatifi bir rota geliştirememe sıkıntısı gözlemlenmektedir. Oysa Türkiye çaresiz değildir. Nitekim Cumhuriyetimiz 85 yıldır bu günlere AB ile gelmedi. Bu millet AB olmadan da Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle 'kainat devleti' de olabilir. Yeter ki, millet olarak seçmesini bilelim.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016