Şu bir gerçek ki, ne zaman (malum) görsel ve yazılı medya, gündemi bir yerde kilitlese, başka birilerinin de başka bir yerlerde ülke aleyhine bazı kritik adımlar atmak üzere olduğu ortaya çıkıyor.Bunu neden dile getirdim. Çünkü ülke aleyhine yapılan ve kağıt üzerinde de bize kabul ettirilmeye çalışılan o kadar çok hayati mesele varken, gelgelelim birileri tüm Türkiye gündemini getirip "başörtüsü" konusuna kilitleyiverdi. Erzurum'da, Atatürk Üniversite'sinde mezuniyet törenine alınmayan velilerin feryadıyla başlayan süreç, aynı konuda siyasilerin rant elde etme kavgalarıyla devamedegeldi. Önce iktidar sesini yükseltti. Seçim öncesi meydanlarda sanki "başörtüsü"nü, "bizim namusumuzdur" diyerek seçim malzemesi olarak kullanmamışlarcasına Sayın Bülent Arınç, sorunun referanduma gidebileceğini ve -vatandaş, AKP'yi başörtüsü sorununu çözsün diye getirmemiş gibi- bu kararın halkın kendisine bırakılabileceğini söyledi. Ardından hemen hemen aynı sözleri Sayın Tayyip Erdoğan ve Sayın Abdullah Gül de tekrarladı, hem de mağdurlarmışcasına, sanki konuşan icra makamındaki başbakan ve yardımcısı değilmiş de, başörtüsü çekip alınan bir vatandaşmışcasına, şikayet ederek ve çamur atarak...Tabi ki sonunu da referanduma bağlayarak...Onlara sorarsanız halkın inisiyatifi referandum. Peki ya siz kimin inisiyatifini temsil ediyorsunuz sayın iktidar mensupları?Anlaşılan o ki bu referandum oyunu da yine hedef saptırmak ve vatandaşa "ben elimden geleni yaptım, asıl sorumlu bunlardır" mesajını vermekten başka bir amaçla tezgahlanmadı. İktidar bu ayak oyunuyla hem tabanından çıkan çatlak sesleri kesmeyi, hem de vatandaşla cumhurbaşkanını karşı karşıya getirerek olaydan sıyrılmayı amaçlamaktaydı. Nihayetinde bu konunun referanduma sunulup sunulamayacağına karar verecek olan kişi Sayın Ahmet Necdet Sezer'di. Böyle olunca da AB karasevdası uğruna AİHM'de "başörtüsü yasağını" bu devletin avukatlarıyla "demokrasinin gereğiymişcesine" çatır çatır savunan AKP, halk nazarında kendini aklayacak ve vatandaşa hücum etmeleri -aynı zamanda da siyasi olarak işgal ettirmeleri- gereken makamı açık ve net olarak gösterecekti.Aslında bu suni gündem şu anda merkezlerinde seçim çalışmalarını başlatarak sandık müşahidi atayan AKP'nin seçmenine verdiği "seçim yok ama, olur da bir erken seçim gündeme gelir, yine bizi iktidar yapın ki Cumhurbaşkanı da bizden olsun, başbakanda... Başka türlü bunlar bize başörtüsü sorununu falan çözdürmezler" mesajından başka bir şey değildir.Enteresandır, iktidarın bu çıkışından sonra durumdan vazife çıkarmış olacak ki, iktidarın bazı teferruat konuları hariç -her ne kadar başbakana hain demiş olsa da- hiç bir fikrine katılmamazlık etmeyen muhalefet lideri Sayın Deniz Baykal da "Evet Erzurum'da yapılan uygulama yanlıştır. Başörtülü annelerimiz mağdur edilmemeliydi" demiştir. Peşinden de eklemiştir, "Ama bu devlete kimse türbanı giydiremez" diye.Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu Sayın Baykal. Hani derler ya "takiyye(!) gelmiş ağzının ortasına istasyon kurmuş" diye, işte ondan.Sayın Baykal bilmez midir ki, türban ya da başörtüsü diye herhangi bir ayrım yoktur.Yine, sayın Baykal bilmez midir ki, türbanlı olan kızlarımız başörtüsü de taksa sınava alınmazlar, kamusal(!) alanlara giremezler.Ama herşeye rağmen sayın muhalefet lideri şunu rahatlıkla diyebilirdi; "Öğrencilerin içeri alınmaması tamam yasaktır ama velilere yasada böyle bir yasak yoktur." Hayır, Sayın Baykal böyle konuşmamakta, türbanla başörtüsü kıyasına girmektedir. Sayın Baykal acaba Türk halkını mı enayi yerine koymakta, yoksa kendisi mi on yılların siyasetçisi olmasına rağmen bunları bilmemektedir. Bir üçüncü şık daha vardık ki, o da muhalefetin başörtüsünü siyasi rant olarak kullanması. Hayret verici ama olasılıklar arasında bu da mevcut. Erzurum'da yaşanan garabette bir üzücü tablo daha vardı ki, o da bir şehit annesinin dereceye giren evladının mezuniyet törenine alınmayışıydı. Hani insanın aklına gelmiyor değil, "Oğlunu vatanı uğruna şehit vermiş bir annenin şu ülkede rejim düşmanı gibi muamele görmesi reva mıdır" diye ama, ne yaparsın, herşey "Adalet" ve "Kalkınma" uğruna... Başörtüsü sorunu burada da bitmiyor tabi. Bu sorunun gündeme gelmesinin avuçları içerisindeki hükümetin bekası için hayati bir mesele olduğunu anlayan AB büyükelçileri de bir destekte bulundu. Başbakanlıkta AB büyükelçiliklerine verilen yemekte de gündemin ilk sırasına oturuverdi başörtüsü. Konunun büyütülmesinin Müslümanlar açısından çekicilik yaratmasından korkuyor olsagerekler ki, büyükelçiler tepkilerin artmasının uygun olmayacağını ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini söylediler.Büyükelçiler, "Güneydoğu'da PKK'ya karşı yapılan operasyonları bitirin, teröristbaşının önünü açın, misyonerlere kolaylık sağlayın, Ekümenik devletimize destek çıkın" gibi gereksiz(!) konularda taleplerde bulunsalar da, tabi ki bizim için asıl önemli mesele başörtüsü sorunudur. Çünkü her bakımdan çöküşe geçen hükümetin çatırtı seslerini duyan boyalı basın, ucunun kendilerine de dokunacağından korkmuş olacaklar ki, bu işin peşini pek bırakacağı benzemiyorlar. Çözmek için mi!Yok canım, amaç sadece kurcalamak.Zaten çözmek isteselerdi, şu an AKP diye bir hükümet de olmazdı!
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006