Sesinizi yüzyıllar ötesinden duyurmak, öğüt vermek, ikazda bulunmak, yerli yerince uyarmak için batmayan bir güneş olmanız gerekir. Belki yüzyıllar sonra sizin sözlerinize kulak veren az kişi olsa da o az sayıda kişinin başkalarına ulaşabileceğini düşünürseniz sizin emekleriniz hiç bir zaman boşa gitmeyecektir.
Belki insanın oturduğu ev, kullandığı araçlar, teknoloji gelişir ve değişir fakat duyguları, üzüldüğü, sevindiği şeyler çağlar boyunca değişmez.
Abdülkadir Geylani hazretleri zamanında da insanlar kul olarak bizimle aynı sorumluluklar ile yükümlüydüler, güldükleri, ağladıkları şeyler benzerdi. Bu yüzden onun öğütleri bugün de geçerliliğini korumaktadır.
Onun öğütlerini en çok kendi öz nefsimize duyurmak ümidiyle söze başlayalım.
Hazret bir sohbetinde şöyle der; "Hak önünde sakin ol kendini iç aleme ver. Yanlış edebi bırak. Konuşman gerektiği zaman teberrüken (bereketlenmek amacı ile) bu yolun yolcularını ve hallerini anlat. Kendinden bahsetme. İç alemin karanlık olduğu halde dıştan mamur görünmek olmaz. Bir söz ki iç hale uymaz, dıştan konuşulur, işte o hezeyandır . Peygamber Efendimizin (sav) "İnsanların etini yiyerek (gıybet ederek) gölgelenen oruç tutmadı", hadis-i şerifi gıybetin zararlarını anlatır. Sonra peygamber (sav) Efendimizin şu hadis-i şerifi de önemlidir:
"Oruç tutmak yalnız yemeyi içmeyi terk değildir".
Yalnız bu yetmez. Buna yanlış hareketleri, iç halle işlenen hataların terkini de eklemek gerekir".
Buraya bir virgül koyarak yazımıza devam edelim.
Hazret'in "iç halle işlenen hatalar"dan kastı büyük bir ihtimalle tasavvufi literatürde kalbi hastalıklar olarak geçen kibir (büyüklenme), riya, ucub (kendini beğenme), haset (kıskançlık) gıybet (arkadan çekiştirme), kin, suizan (kötü zan besleme), şehvet gibi kötü huylardır ki acil tedavi gerektirir. Her insanda bu hastalıklardan olma ihtimali olduğundan kendimizi yeterince tanımadan "Bende bu hastalıklardan yoktur" diyemeyiz.
Bizdeki bu hastalıkları teşhis ve tedavi edecek yetişmiş ve yetiştirilebilen kamil (olgun) insanlara her zaman ihtiyacımız vardır. Bu kamil insanlar müzekkir -yani zikir yolu ile terbiye eden- sıfatı ile bizim gibi yolcuları tedavi eder ve kamil insan olmaya yaklaştırır. Sözü yine hazrete bırakalım.
"Gıybetten sıkınınız, o odunu kül eden ateş gibi bütün iyiliklerinizi kül eder" hadis-i şerifi iç aleme yapılacak ihtimamı pekala anlatır".
Yine bir virgül koyarak Hazretin "iç aleme yapılacak ihtimam" ile neyi anlattığını düşünmeye çalışalım. İnsanın kalbi yani iç alemi sürekli bir değişim içindedir. Bazan güzel duygular hakimken, bazan hatırımızda kötü şeyler olur. İşte iç aleme yapılacak ihtimam ile kalbimizde kötü olan hatıratı ayıklayıp güzele ve Hakka yakın olana izin vermekliğimiz anlaşılır. İnsan kalbinin güzel şeylere ayna olabilmesi için önce cilalanması gerekir.
Hazret sözlerine şöyle devam eder:
"Gıybeti adet edinen iflah olmaz. Bir kimse bu kötü huy ile meşhur olsa, kimse yüzüne bakmaz.
Kötü niyetle kimseye bakmayınız. Hele şehevi bir arzu olunca... O bakışlar, kalbinize isyan tohumu eker. Elbette ki sonu iyi olmaz. Dünya veahirette saadet getirmez.
Yalan yere yemin etmekten kendinizi koruyun. Bunu adet edinen davasızlar ve dinsizler gibi olur.
Yazık sana yalan yeminle mal satmaktasın. İmanın çürüyor haberin yok. Üzerine yemin ettiğin şeyin değerini biliyor musun? Şu ülken ve cümle cihan, O Yüce İsme nasıl karşılık olabilir? Bütün söylediklerin hata ile dolu.
"Şu şundan iyidir" derken bir de yalancı şahitlik yükleniyorsun. Bu doğruca iflastır."
Evet sevgili Yeni Mesaj okurları konuşmalarımızda dikkat etmemiz gereken pek çok şey var. "Söz gümüşse, sükut altındır" sözü de boşa söylenmemiş. İnşaallah bundan sonra sözlerimizde hak ve doğru olanı seçelim.
Hazretin kızdıklarından değil övdüklerinden olalım.
Belki insanın oturduğu ev, kullandığı araçlar, teknoloji gelişir ve değişir fakat duyguları, üzüldüğü, sevindiği şeyler çağlar boyunca değişmez.
Abdülkadir Geylani hazretleri zamanında da insanlar kul olarak bizimle aynı sorumluluklar ile yükümlüydüler, güldükleri, ağladıkları şeyler benzerdi. Bu yüzden onun öğütleri bugün de geçerliliğini korumaktadır.
Onun öğütlerini en çok kendi öz nefsimize duyurmak ümidiyle söze başlayalım.
Hazret bir sohbetinde şöyle der; "Hak önünde sakin ol kendini iç aleme ver. Yanlış edebi bırak. Konuşman gerektiği zaman teberrüken (bereketlenmek amacı ile) bu yolun yolcularını ve hallerini anlat. Kendinden bahsetme. İç alemin karanlık olduğu halde dıştan mamur görünmek olmaz. Bir söz ki iç hale uymaz, dıştan konuşulur, işte o hezeyandır . Peygamber Efendimizin (sav) "İnsanların etini yiyerek (gıybet ederek) gölgelenen oruç tutmadı", hadis-i şerifi gıybetin zararlarını anlatır. Sonra peygamber (sav) Efendimizin şu hadis-i şerifi de önemlidir:
"Oruç tutmak yalnız yemeyi içmeyi terk değildir".
Yalnız bu yetmez. Buna yanlış hareketleri, iç halle işlenen hataların terkini de eklemek gerekir".
Buraya bir virgül koyarak yazımıza devam edelim.
Hazret'in "iç halle işlenen hatalar"dan kastı büyük bir ihtimalle tasavvufi literatürde kalbi hastalıklar olarak geçen kibir (büyüklenme), riya, ucub (kendini beğenme), haset (kıskançlık) gıybet (arkadan çekiştirme), kin, suizan (kötü zan besleme), şehvet gibi kötü huylardır ki acil tedavi gerektirir. Her insanda bu hastalıklardan olma ihtimali olduğundan kendimizi yeterince tanımadan "Bende bu hastalıklardan yoktur" diyemeyiz.
Bizdeki bu hastalıkları teşhis ve tedavi edecek yetişmiş ve yetiştirilebilen kamil (olgun) insanlara her zaman ihtiyacımız vardır. Bu kamil insanlar müzekkir -yani zikir yolu ile terbiye eden- sıfatı ile bizim gibi yolcuları tedavi eder ve kamil insan olmaya yaklaştırır. Sözü yine hazrete bırakalım.
"Gıybetten sıkınınız, o odunu kül eden ateş gibi bütün iyiliklerinizi kül eder" hadis-i şerifi iç aleme yapılacak ihtimamı pekala anlatır".
Yine bir virgül koyarak Hazretin "iç aleme yapılacak ihtimam" ile neyi anlattığını düşünmeye çalışalım. İnsanın kalbi yani iç alemi sürekli bir değişim içindedir. Bazan güzel duygular hakimken, bazan hatırımızda kötü şeyler olur. İşte iç aleme yapılacak ihtimam ile kalbimizde kötü olan hatıratı ayıklayıp güzele ve Hakka yakın olana izin vermekliğimiz anlaşılır. İnsan kalbinin güzel şeylere ayna olabilmesi için önce cilalanması gerekir.
Hazret sözlerine şöyle devam eder:
"Gıybeti adet edinen iflah olmaz. Bir kimse bu kötü huy ile meşhur olsa, kimse yüzüne bakmaz.
Kötü niyetle kimseye bakmayınız. Hele şehevi bir arzu olunca... O bakışlar, kalbinize isyan tohumu eker. Elbette ki sonu iyi olmaz. Dünya veahirette saadet getirmez.
Yalan yere yemin etmekten kendinizi koruyun. Bunu adet edinen davasızlar ve dinsizler gibi olur.
Yazık sana yalan yeminle mal satmaktasın. İmanın çürüyor haberin yok. Üzerine yemin ettiğin şeyin değerini biliyor musun? Şu ülken ve cümle cihan, O Yüce İsme nasıl karşılık olabilir? Bütün söylediklerin hata ile dolu.
"Şu şundan iyidir" derken bir de yalancı şahitlik yükleniyorsun. Bu doğruca iflastır."
Evet sevgili Yeni Mesaj okurları konuşmalarımızda dikkat etmemiz gereken pek çok şey var. "Söz gümüşse, sükut altındır" sözü de boşa söylenmemiş. İnşaallah bundan sonra sözlerimizde hak ve doğru olanı seçelim.
Hazretin kızdıklarından değil övdüklerinden olalım.